Çimen yeşili
gözleri vardı kızın. Hafif kalkık burnu, dağınık saçları ve muzip bakışlarıyla
insanı kolayca etkileyebilen bir yapıya sahipti. Gözlerindeki ifade saflığını,
içtenliğini öyle kolay ele veriyordu ki…
Esprileri
havada uçuşan rengârenk balonlar gibiydi. Bir ölüyü bile güldürebilirdi;
bununla beraber karakterinin bir diğer özelliği bastırılmış duygularının,
sıradanlığa olan öfkesini yansıtırcısına sessiz ve ifadesiz oluşuydu. Bir anda
neşeli gözleri buzdan bakışlara dönebiliyordu, bu bir anlamda onun kalkanıydı.
Aslında bu kalkana bürünmek için çok erkendi ama bazı kendini bilmezler onu
buna mecbur etmişti. Yıllar sonra öğreneceği doğru bildiğini sandığı bir olay
onun hayatta edineceği erken ama acı tecrübelerin henüz ilkiydi. Olayın ne ya
da nasıl olduğu hiç önemli değildi; önemli olan değer verdiği arkadaşlarının
ona vurduğu darbeydi.
İşin aslı
bir oyuna kurban gitmişti. Bazı kendini bilmezler onun sırrını deşifre etmiş ve
akılları sıra onu kandırmışlardı. Duygularını paylaşımı ona pahalıya mal
olmuştu. Başkasının ağzından yazılan sahte ve yalanlarla dolu bir kâğıt parçası
oyunun ana temasıydı. Aynı havayı soluduğu, canından çok sevdiği ‘’arkadaş
geçinenler’’, anlık bir ihanetle, ona bir ömre bedel acı ve hüzün yaşatmıştı;
gerçi işin boyutunu ve mahiyetini yıllar sonra bir tesadüf eseri öğrenecekti
ama bu, ona iyi niyetinin başına her daim iş açacağının ilk göstergesiydi:
Hayatta yaşayacağı daha ne kumpaslar olacaktı. Ve bir gün hayatın
acımasızlığını gerçek anlamda görüp anladığında, ‘’Keşke hep çocuk ve saf
kalabilseydim’’, diyecekti.
Çocukken
bile içindeki saflığı koruyamayan, sevgiden, sevilmekten bihaber insanların
varlığı ne yazık ki bir gerçekti; düşünmesi bile akıllara zarar bir gerçek hem
de. Böyle bir durumun olma ihtimali, asla tasavvur edemeyeceği bir boyuttaydı. Öyle
ya, tek bildiği inanmak, güvenmek ve paylaşmak iken, herkesi kendi gibi
bilirdi: Temiz kalpli, çıkarsız ve duyarlı. Ya da diğerlerinin tabiriyle: Saf…
Oysa saf olmak, aptallıktı ona göre; ona çok uzak bir sıfat, bilemezdi ki
saflığın inanmakla eş değer olduğunu. İnanmak, paylaşmak ve değerlerine sahip
çıkmak. Değerlerinin bir oyuna kurban gitmesi, daha da ötesi sevdiklerinin ona
ihanet etmesi mümkün müydü…
Ne yazık ki
insanlar yaşadıkları tecrübelerle olgunlaşır. Kimi erken kimi geç tanışır yüze
gülen gözlerin aslında bin bir entrikayla gerçeği yansıtmadığını… Bazısı vardır
ki buz kalbi hep aynı katılıkta kalır; bazısı vardır ki kalbi hamur gibi
yumuşacıktır: Sevmeyi sever, karşılıksız sever ya da sevmese bile bunu belli
etmez. Sevebilmek onun has özelliğidir. Sevilmeyi bekler hayatı boyunca.
Sevgiyle büyür, sevgiyle yaşar, sevgiyle beslenir ve yine sevgiyle ölür.