Aklımdaki;
-T u h a f / l ı k l a r-
T u h a f !
Henüz 2000 yıllarında ilkokul birinci sınıfı okurken
eve gelir gelmez, önlüğümü çıkarmadan resim dersinden kalan ödevimi yapardım.
Matematik hep en sona kalırdı. Türkçe ise en uzun süreli çalıştığım ders idi.
Bir tek Türkçe'den zayıf alınca 'ağlardım.'
T u h a f - I
Her yıl okul alışverişi yapılırdı. Bu yıl uçlu kalem
alacağım, arkada silgisi olanından diye
heveslenirdim. Ama ucunu kırarım diye almıyorlardı. Kurşun kalem kullanıyordum.
Ama onu da beceremiyordum. Sürekli açacak ile ucu sivri olsun diye, sınıfta
çöpün başında toplanıyorduk. Ne kadar sivri olabilirdi ki bir kurşun kalemin
tane dili. Yontuldukça kalemin ucu, yazılanlarla hatıralar canlanıyor ve öyle
acıyordu kâğıtlar. Şimdi kurşun kalem tutan eller bayağı kirli. Tükeniyor/du,
küçücük oluyor/du, kurşun kalemin ucu…
T u h a f - II
İlkokulun basamaklarında ilerlerken okul, -okul-du
bizim için. Sınıfta çay yapmışlığımız vardı. Hatta kaloriferin yanmadığı
zamanlarda sınıfta küçük elektrikli sobalardan bulundurduğumuz olmuştu.
Sınıfımızın dolabı vardı birde. Kitaplarla doluydu içi. Teneffüs aralarında
genelde sınıfta otururdum. Matematik dersi bitsin ister, sabırsızlıkla Türkçe
dersini beklerdim. Ama kim sorsa, en sevdiğim dersti Matematik.
T u h a f - III
Saçlarım uzamaya başlıyordu. Artık sık sık
kesmiyordu annem. Genç kız oluyorduk. Genç bir delikanlı oluyordu erkekler.
Sesleri kalınlaşıyordu. Yine de o çok sevdiğimiz yüksek ebe oyununu oynuyorduk
ama. Hala aynı sıralarda bir şeyler için çabalıyorduk. Aşk değildi bizi oraya
götüren. Saçlarımızı salıp gitmezdik de… Her sabah and içerdik biz. Belki de
tek bir telaştı bizi öyle mahsum yapan. Andımıza yetişme telaşı… Sahi şimdi
bilirler mi andımızı? Ben uzun zamandır ilkokuldaki çocukların ağzından
duymadım da; yabancı şarkılardan başka bir şey…
T u h a f - IV
Günlerle savaşıyorduk. Kazınıyordu bunlar birer
birer beynime. ‘Artık çocuk değilsin!’ deniyordu. Evet, çocuk değildik. Çünkü
yalan söylemeye başlamıştık. Kavga etmeye, küfür etmeye, nefret etmeye.
Ettiğimizi bulduk.
-Ağlamaya başlamıştık…
Mavi önlükler çıkmıştı üzerimizden. Yol pek uzun,
gece hep aynı saatte biterdi. Ezan’ı duydu mu gün, güneş selam ederdi. Buradaki
tuhaf olan nokta ise; uçlu kalemim olmuştu. Lakin hiç fark etmemiştim. O heves
yoktu çünkü içimde.
Ve ucu sürekli kırılıyordu…
…
..
.
T u h a f - 2013
Yaşım artıyor… Hayatım sürecinde duyduğum şeyler
başıma geliyor. Büyükler, çok büyükler diyordu. ‘Bizim zamanımızda böyle
miydi?’ Biraz büyükler de söylüyor şimdi. –ki katıldığımız bu kervanda ne kadar
yakalayabiliriz en geçmişi. İlkokul fişlerinde yer alan Ali ve Işıl hiç el ele
tutuşmadılar. Ya ip atladılar. Ya da top oynadılar. Oysa şimdi aşka beğeni gözlerle
bakan facebook prensesleri, ojeli tırnaklar, 5’inci sınıfta öpüşmeyi bilen
çocuklar(!) konuşmayı bile bilmiyor neredeyse. Doğru öğrenememişler çocukluğu.
-Şimdi merak ediyorum. Biz nasıl kirletmişiz ki
bizden önceki çocukluğu, zamanı, güzelliği…
-ki şimdilerde bu kadar dolmuş beynimin içi ve
şakaklarıma kadar saflığa, güzelliğe, çocukluğa gebeyim?
Gökçe Üstündağ / İlk -Tuhaflıklar-
Şubat 2013