Zaman en iyi ilaçtır ağrılar ve ağırlar için. Geri dönüşümü kolay olmaz çünkü hiçbir şeyin… Bir şiirin misal tutamazsın takviminden. Satır ya da aralıklarından sızdıramazsın gerçeği… Yani değiştiremezsin bir anıyı iyi olan diğeriyle. Yaşanmış ve bitmiştir, orospusu olmuştur zamanın kağıt ve takvime… Ki kelimeler bazı iliklerine işler dağılırsın. Yazın yağmuru, baharın tonu, kışın donu tutar yüzeyinde. Usul usul rengini arar haritalar bile. Yaylalara yaya çıkıldığı zamanlar sızlamaya başlayabilir hatıralar. Yükseklik korkusu olsun olmasın, her insan korkmuştur hayatında bir kez de olsa çakılmaktan.
 

Herhangi bir kağıt sakin bir iskeleye dönüştürülebilse yahut likit bir kristal elma şekerine… Tüm dertlerden kurtulur muyduk yoksa kurutulur muyduk sabah güneşinde…

 

Duyar gibiyim, “Bunlar yerine fırsatları değerlendirsem ya da gidenleri geri getirebilsem.” dediğinizi. Konuşuluyor orada burada, okul sıralarında, berber koltuğunda… Keşke zaman makinesi olsaydı diyenler… Olsaydı kim nereye giderdi? Nereden ne getirilirdi, bir kutu lokum mu kolonya mı kırkı çıkmadan yaşanılan çağın?

 

Söylenmemesi gereken sözler, yapılmaması gereken kafiyeler… Kimseye cazip gelmezdi dinozorları görmek varken. Örneğin Bush dönebilseydi ilk iktidar günlerine vazgeçer miydi puştluktan? Yoksa bir kuşluk vakti Kleopatra’yla sevişmek mi isterdi ki büyük ihtimalle bahsi geçen Kleopatra’da gelecek zamana, yani şimdiki zamanlara gelmek isterdi.

 

Güneş tanrıları, yıldız kaymaları, meteor taşları aşkına kim dönmek ister ki yaşanılan çağdan daha kötü bir zamana? Savaş zamanı bir çocuğu düşünün. En iyi oyuncağı silahlar, tanklar ve roketler. Sığdıramazsınız hayal dünyasına Sindrella’yı. Damarına aşılanmıştır kötümser bir çocukluk ve alışılmıştır ayrılığa zamansız… Yaşamak yerine "nasıl hayatta kalınır"ı öğrenmiştir bu çıkarımdan. Doğum ve ölümün yerine “doğdum, gömün” furyası başlamıştır uzaklarda! Çok uzaklarda…

 

Aslında bir çeşit "Değer Paradoksu"dur bu. Örneğin su, insanların yaşam kaynağıdır. Bununla birlikte elmasın ise hayatımızda hiçbir kullanım değeri yoktur. Kullanım değeri çok yüksek olan suyun değişim değeri azdır. Buna karşılık olarak kullanım değeri çok az olan elmasın ise değişim değeri oldukça yüksektir.

 

Değer Paradoksu, bir iktisat terimi olmasına karşın, ayna görevi gören yansıtıcı bir sistemdir. İnsan hayatında önem verilecek başlıca şeylerin karmaşık değeri, uçurumun uç noktasında düşmemek için verilen mücadelenin karşılığı olabilir.

 

Aslında ölüm, rol değiştire değiştire kılıf uyduruyor “yaşamak” denen kaosa. Afrika’da savaş bölgelerinde savaşı finanse etmek için çıkarılan elmaslar bir yana, artık külünüzden de elmas yapılabiliyor. Vazoda duran küller yerine İsviçre’de ölü yakınları için “ebedi” bir hediye olması amacıyla 5 bin 300 euro karşılığında külleriniz elmasa dönüştürülebiliyor. Ne büyük saadet!

 

Hayatımızdaki bu "Değer Paradoksları" bizi nereye götürür bilemem. Ama “kendimize” fazlasıyla değer verdiğimiz kesin. Lambadaki cin için artık çok geç! Hadi artık söndürün ışıkları…

 

Mehmet Gökhan Damar

( Değer Paradoksu başlıklı yazı Gökhan Damar tarafından 6.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.