Her yaşanmışlık bir anıttır ve her anıt bir tarihsel başlangıç…
 
Ziyaretçi sayısı giderek azalan kültür mirasımızın hazinelerinden yoksun yetişen, yeni bir nesil daha çalıyor kapımızı. ”Orada kimse var mı?” dercesine. Karanlıkta yaşıyoruz maalesef. Katran karası…
 
Geçenlerde ufak çaplı bir İstanbul gezisi yaptım. Ufak çaplı dememin sebebi malum tabi. Ne İstanbul’daki tarihi hakkıyla gezmeye ömrüm yeter ne de bütçem… Müze Kart uygulaması bu soruna az da olsa dermen oluyor aslında. “Az da olsa” dememin sebebi maddi açıdan değil bu sefer. Çünkü çok cüzzi bir miktarla bu kartın sahibi olabalirsiniz. Tek sorun, her müzede kullanılamıyor olması. Ama eminim ileriki senelerde Müze Kart’ı daha aktif bir şekilde kullanabileceğiz. Hala bu uygulamadan haberi olmayan müze düşkünleri için bir hatırlatma yapayım dedim.
 
Şimdi karanlığımıza geri dönelim ve birkaç veriyle kapıyı zorlamaya devam edelim.2008 temmuz ayı itibariyle yapılan bir araştırmaya göre, müzecilikte durumumuz içler acısı.Tarihin başkentliğini yapmış ender ülkelerden biri olmamıza rağmen ülke genelinde, devlet ve özel olmak üzere toplam 295 müzeye sahibiz. Bu konuda ipi göğüsleyen ülke ise 17.500 müzeyle A.B.D. Hemen ardından 6501 müzeyle Almanya geliyor. Bu ülkeleri sırasıyla İtalya (3790), Avusturya (2400), Brezilya (2000), İngiltere (1850) takip ediyor. En az bizim kadar karanlıkta olan bir ülke daha var. Mitolojik bunalımlarıyla Yunanistan… Ülke genelinde toplam 154 müzeyle alkış tutmaya devam ediyor bize. Keza biz de onlara! Hiç olmadığımız kadar yakınmışız birbirimize değil mi ?
 
Bununla birlikte ilginç olduğunu düşündüğüm bir bilgiyi daha paylaşayım. M.Ö 3000’li yıllarda dayanan geçmişi ile toplam 26 medeniyete beşiklik etmiş olan Diyarbakır’da yalnızca 3 müze bulunuyor. İstanbul’daki 69 müzeyi ele alıp, bu sayıyı ülke orantısına vurduğumuzda çok da abes bir durummuş gibi gözükmüyor aslında! Tabi bu olaya bir de madalyonun diğer yüzünden bakmak gerekir. Bilindiği gibi Diyarbakır, gelişmekte olan bir şehir konumuda. Bir yandan da terör belasının tam ortasında bulunuyor. “Kim gider ki orada müzeye?” diyeniniz vardır muhakkak. Kısmen haklılık payı olsa da bu doğru bir soru olmaz sanırım. Ankara, Antalya, İstanbul gibi büyük şehirlerde de yeterli katılım yok çünkü.
 
İnsanlar eğitilerek, dolayısıyla da tarihini tanıyarak barış içinde, hür bir şekilde yaşayabilir ancak. Oysa ki biz, tarih derslerinden her seferinde sınıfta kalıyoruz!  Devamsızlığımız sürüyor. Ne okula gidiyoruz ne okul bize geliyor! Refah düzeyi yüksek olan toplumların bir çoğunda, müze sayısının ve müzelere gidiş oranın oldukça yüksek olduğu görülüyor. Buna bağlı olarak, müzeciliğin ve müzelerin insanlar için ne denli önemli olduğunu anlamak zor olmaz sanırım.
 
O yüzden, ülke olarak sıkıntılı günler geçirdiğimiz bir dönemde bu konuya değindim. Önce kendimizi tanımalıyız. Ki doğru bir şekilde ifade edebilelim düşüncelerimizi...
 
Sonrası kolay
 
Doğum, tanım ve ölüm…
 
Mehmet Gökhan Damar
( Bu Yalnızlığın Sebebi Tarihsel başlıklı yazı Gökhan Damar tarafından 6/5/2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu