O yıllarda hayatın dozu henüz kaçmamıştı. Geçimlikler kıkkanaat olarak sürüp gitmekteydi... Harçlıklarımız imbiklerden geçirilerek verilirdi. Bu aslında genel bir durumdu. O yıllar savurgan hiçbir arkadaş tanımadım. Anadolu`nun dörtbir yanından kopup gelmiştik ama, sahiden bizbize benziyorduk...

Birgün okulun bahçesinde toplanın dediler; koşar adım toplandık. Okul müdürü rolünü oynayan baş muavin on günlük bir tatilimizin olduğunu söyledi. Ardından hepiniz gideceksiniz, burada yemek çıkmayacak. Tatil ne güzel değil mi ? Kulağa nasılda hoş geliyor. Gelin görün ki bizi sevindirmesi gereken tatil üzmüştü, hem de çok... Çok yakın zamanda gelmiştik ve harçlıklarımız bitmek üzereydi. Bu zamansız yolculuğa çıkmak küçük bir felaketti !... Derdimizi kimseye de anlatamazdık. Bunun psikolojik imkanı henüz kurulmamıştı.

Ertesi gün zoraki yola çıktık. Cebimde atmış lira para vardı. Aksaray-Ankara arası beş liraydı. Bilet almaya giderken yolda on lira buldum. Öğlen saati Ankara`daydım. Memlekete gitmek üzere bilet aldım. Cebimde sadece beş lira kalmıştı.

Sayın yolcular geldik dediler. Uykulu gözlerle indik; nereye, nasıl geldik diye düşünürken araba bizi bırakıp, çekip gitti ! Ardından baka kaldık... Yazıhanecilere meramımızı anlatmak için çaba sarfettimse de, eşlik eden olmadı. Ne yapabilirdim deyip, cebimi kontrol ediyim derken beş lirayı çekince cebimde iki parça oldu ! Yakın bir kazada lokantacılık yapan bir arkadaşım vardı. Onun yanına gitmeyi düşledim. Hem karnımı doyurur, hem de harçlığımı alabilirdim. Onaltı kişilik bir minibüse bindim. Ücretler denilince yüzüm kızarmaya başladı çoktan ! İki parça halinde beş lirayı uzattım. Adam yüzüme baktı baktı..Koy cebine dedi ! Ben kar gibi erimekteydim !...İkindi saatleri anılan ilçeye ulaştım, lokantayı buldum. Camında ne yazsa beyenirsiniz. "Bu işyeri kapanmıştır, kiralıktır ! " Sahiden dizlerimin bağı çözüldü. Tam kırk saattir açtım ama, yolum henüz bitmemişti. Kestirmeden yakın bir nahyeye gitmek geldi aklıma, tanıyıp bildiğimden değil, öyle düşlüyorum. Yine iki parça beş lirayı uzatarak, aynı sancıları çekerek akşam karanlığı nahye`ye ulaştım. Memleketime gitmenin en kısa yolu, orman içinden giden yolda otostop yapmak dediler. Yolun kenarına çıktım. Bir austin kamyon geldi. El kaldırıp bindim. Artık kalbim dayanamıyordu ! Adama param olmadığını açıkça söyledim. Olsun dedi, bu yol zaten yalnız çekilmez. Ne denli mutluydum bilemezsiniz... Gecenin saat onikisi beni şehre ulaştıracak yolayrımına gelmiştim. Elektirik yok ve zifiri karanlıktı. Birşey sormak için bile Allah kulu yoktu ! Anayolun kıyısını kestim. Şoför, otobüslerin bu saatlerde geçebileceğini söyledi. Şoförle yollarımız çoktan ayrılmıştı. Bu an korkuyu dinlerken, bir kadın çığlığı ve ardından hüngür hüngür ağlama sesi geldi. Sese doğru yöneldim. Dağın yamacında seksen yaşlarında bir kadın. Korkma teyze diyerek yanına yaklaştım ve yolcu olduğumu söyledim. Ağlamayı kesti, kendisinin de benimle aynıyere gitmek istediğini, çocuğu tarafından kapıya atıldığını söyledi. Elele tutuşup yamacı indik. Gerçekten bir otobüs geldi ve el kaldırıp bindik. Teyzeyi ileri gönderip, kendim arka koltukta kaldım. Teyze ağır işitiyordu ve ben muavinden fiyatı öyrenip, teyzeden iki katını isteyerek bu sıkıntımı atlatmak istiyordum. Allah biliyor ya, şehre inince mutlaka ödeyecektim. Açıkça söylesem teyzenin güveni sarsılacak, her şey karmakarışık olacaktı. Bunu göze alamadım ve kendi seçtiğim yöntemle muavinin istediği paranın iki katını teyzeden istedim. Bel kuşağını açtı, çıkınından parayı çıkarıp bana verdi. Dünyalar benim olmuştu. Ah be teyze seni Allah mı gönderdi diye iç geçirmedim değil !...

Artık şehirdeydik ve saat gecenin üçüydü ve ben hala açtım. Teyze, bir taksi tutarak onu evine götürmemi istedi. Aynen öyle yaptım. Bir taksi tutup teyzeyi evine bıraktım ve olup biteni teyzeye açıkça anlattım. Yarın parasını getireceğimi söyledimse de teyze Allah`a salarak beni yola vurdu. Şehirde bırakıp gittiğim arkadaşlarım vardı. Sabah ışıklarıyla kapılarını çaldım ve ayağa kaldırdım. Sobanın üzerinde ne olsa beyenirsiniz. Kuru fasülye ve pilav ! Deymeyin keyfime...Hepsi iyi de, anlarsınız; ceptelefonum yoktu ki !...Sanki diğeri varmış gibi...

Not:Bu gerçek anıyı neden yazdım? Bugün de aynı sıkıntıları yaşayan gençler, öğrenciler elbette var. Bu Türkiye`nin-Ülkemizin yoksulluktan biraz da olsa varsıllığa geçiş yaptığı dönemin hikayesidir. O yıllarda küçük bir toplum kesiminin dışında hayatlar kırkkanaatti ! Bunu şimdi ki gençlerin büyük kısmının anlaması zor.


Hayrettin YAZICI

( Sapantaşı- 7 başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 12.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu