Gündüzlü ve leyli tabirleri kullanıldığında biz yatılı okuyan bir öğrenciyi anlardık. Bizim kuşaktan öncekiler bizim için kullanırdı. Ben ortaokul ikinci sınıftan sonra hep yatılı ve leyli okumuş oldum. Buralar bilindiği gibi komün yerlerdir. Önce sosyalleşmeyi öğrenirsiniz, disipline olmayı, düzenli yaşamayı, öğünle yemeyi, ders çalışmayı ve yatmayı. Bu düzeni hiçbir ev bu denli sağlayamaz, bu nedenle önemlidir. Dahası dostluklar kurmayı öğrenirsiniz. Tabi birde delirten bir yüzü vardır buraların; delirmemeyi başaranlar mutlak şair olurlar ! Ben ikincisi olmayı yeyledim. Ne kadar başarılı oldum bilemem. Bu durumumda yatılı okumuş olmamın büyük payı vardır.

Ortaokul yıllarımda kaldığım yurtla başladı hikayem. Şehrin yarısını gören bir ranzam vardı. Buradan geceleğin şehri okurdum. Gözlerim pencerelere direnen perdelere takılırdı. Düşler kurardım geleceğe dair. Işıkları sayardım. Gökle kıyaslardım yanan ışıkları, yıldızlara biner uzun yolculuklar yapardım. Bu yolculuklarım ne zaman uykuya geçtiğimi bilemeden rüyalarımda devam ederdi. Bir kalk ziliyle başlardı hayat. Ah radyo ! "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar" derdi. En çok dinlemek durumunda olduğumuz bu rumeli türküsü olurdu. Hala çok severim. Belki de o günlerden yadigar, bilemem. Sonra mütala ve kendimizi yurttan dışarı atınca özgürleştiğimizi hissederdik. Davranışlarımız iyimi, kötümü bilemem ama, diğer öğrencilerden farklı olurdu. Toplumun içinden yatılı okuyan öğrencileri hala seçebilirim. Demek biz farkında olmadan bir aynileşme olurdu. Buralarda bulunan aynalar kadar hiçbir yerde aynalar yorulmazdı. kısacık saçlarımızı kaç kez tarardık bilemezsiniz. Sonuçta şeritli şapkanın altına hapsolacağını bilebile. Ama yine de inadına tarardık kaç yönden. Dünyanın merkezi bizdik ve bütün herkes, kızlar da dahil bize bakacaklardı. birgün ismi bende kalsın bir kız arkadaşım kitabımı aldı, karıştırdı ve bir süre sonra bana getirdi. Ah bir baktım arasında bir mektup, bir daha o kızın yüzüne bakamamıştım. Sonra sinemalarımız vardı, doyulmayan tek eylencemiz. Listesini tutardık filmlerin ve kahramanların. İlk seyrettiğim siyah-beyaz film; rahmetli Tugay TOKSÖZ`ün "Bir lokma ekmek karabiber" filmiydi ve diğerleri...Gitmemiz de sanıldığı kadar kolay olmazdı, akşam suları öğretmenlerimiz sopayla kapıları keserdi. Yurttan da zaten kaçamazdınız. Ama ben biraz muzırdım ve bunu arasıra başarırdım. O kuşağın okumasında bu öğretmenlerin ciddi katkısı vardır. Taşraya hayat bunlarla geldi. Kabul etmek lazım. İşlerini çok ciddiye alır ve asil davranırlardı. Çürükler, yok muydu ? Olmaz mı..Greksiz yere okumadan soğutan öğretmenlerde ne yazık ki tanıdık...

Devam edecek...
( Sapantaşı- 6 başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 11.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu