O yıllarda, zamanın dilini, köyü, köylüğü anlamadan bizim hayatımızı anlamak, anlamlandırmak çok kolay olmaz. Bu anlamda bir parantez açarak çocukluğuma düşen köyü anlatmalıyım biraz.

Yatağında güneşi hiç görmemiş bir çocuk olarak yaşadım o yılları... Akşamdan yarın hiçbir işimiz yok diye uzun uzun hesaplar yapardım; biraz uyurum, belki dinlenirim diye. Asla mümkün olmazdı... Terbiye sistemimiz gereği çokta şikayetçi olamazdık. Büyüyünce sormuştum babama;"Baba bizi neden uyutmadın diye?". Aynen şöyle demişti; "insan uyumamalı, uyku ölüm halidir, hiçbir şey yapamıyorsan duvara bir çöp sokmalısın." Babamın hayat ve iktisat anlayışı buydu. Köyde bulunduğum sürece hep bu anlayışla sürdü hayatımız.

Kışın sabah namazı öncesi kalkılır, hayvanlar yemlenir ve sulanır. Biz çocuklar okul yolunu, bir kısmı medresenin yolunu, yaşlılar konak odaların yurt tutardı..Kadınlara günboyu cebelleşmek düşer ve ancak akşam karanlığıyla huzur bulurdular. Uzun kış geceleri çocuklara masal anlatmakta onların işiydi. Hikayeler hep kahramanı dev olan hikayeler olurdu ve kavuşamayan, acılar çektiren aşk hikayeleri. Arasıra murada erenlerde olurdu. Konak odalarının ise başat konusu seferberlik hikayeleri olurdu. Yemen, Rus işgali, tehcir günleri bolca anlatılırdı. Arasıra; Kur`an, ilmihal, Hz.Ali cenkleri...

Baharla birlik, bütün köy sanki ayağa kalkardı...Uzun kışı atlatan hayvan sürüleri yola koyulurdu. İneğinden, koyunundan, koşum hayvanlarından, çokça sürüler çıkardı yeşeren yamaçlara... En önemlisi tohum atılırdı toprağa; tohum demek birazda hayat demekti. Bir velvele alırdı hem köy içini, hem araziyi.. Köyüm oldukça şanslı bir köydü. 1938 de telefonu tanımış. 1951 de traktörü. Okulu oldukça erken açılmış ve benim çocukluğumda yenilenmişti. Bir camisi ve Ermeni kilisesi mevcuttu. Elbette kilise atıldı. Çoruh Nehri`nin bir kolu araziyi bölerek geçtiğinden arazinin büyük bölümü suluydu. Sulama kanalları devlet tarafından atmışlı yıllarda yapılmıştı. Kendine yeten ve ürettiklerini dışarıya satan. Gerçekte mesut ve mutlu bir köydü. Nedense benim yüreğime dar gelmişti. Hayatı köyden yaşamayı hiç kabullenemedim. Gurbet dönüşü gidişlerimde kısa bir süre takılır ve şehrin yolunu tutardım. Babam birgün çok kızmış olacak ki, özlemişte demem mümkün;"Oğlum şu dizini bir kır oturda yüzünü görelim !" dedi. Tabi ki bunun ne demek olduğunu çocuklarım olunca anlayacaktım.

Köy her yerde, yüreği olan bir yerdir. Bir dünyadır köy aslında. Bir ülke gibi hisseder kendini ve problemlerine bu ciddiyetle bakar. Köyü ve köylüyü küçümsememeli...Geçmişte varolan bu köyler, bir bir göçe kurban gittiler. Benim köyüm yine de göçe en çok direnenlerden. Hala benim zamanımda ki nüfusunu korumasından anlaşılıyor...Bütün toplumumuzun geçmişi biraz köy ve köylüdür değil mi ? Onun için önemsiyorum. Gerçekse, bu kadar köyü ülkenin taşıyamayacağı gerçeği...Uzun yıllar köylü nüfusun yüksekliği ülkeyi yormuştu.. Şimdi yüzde yirmilere düştüğünü okuyoruz.

Devam edecek...


( Sapantaşı- 4 başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 8.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.