‘’Park güvercinler gibi yaşlı
adamlarla doluydu,
Okuduğum kitapta, ‘’Aynı mahalleden
bir gökyüzü
Satın aldık’’ cümlesi geçiyordu,
Bunu okuduğuma inanmadım yazdığıma
da,
Tanrıya mektup yollayan çocukların
Adres yerine yazdığı gökyüzüydü
bu.’’(Alıntı)
Her rengin bir tabusu var, bayım
Aşkın şakayıklarına hep mi yakışır
gözyaşım?
Bir maviden yana temennim
Bir de yamaladığım sözcüklerin,
Ah, yağmalanmış kalbimde saklı
hicretin
Çağrısı
Devasa salonlarda sekiyorum bir bir
Ellerimde saklı müziğin sesi
Ve dokunduğum o duvar piyanosu
Çocukluğumun yankısı
Boy veren çiçeklerden arakladığım kim
bilir…
Fildişi tuşların tiz sesi
Kinayesiz notalar
Aşkla örülü saçlarım
Ve işte sahnede çaldığım o mutlu
melodi
Çocuk olmanın iklimi
Nasıl da geçermiş parmaklarımdan.
Sair zamanda kalemim ve defterim
Rozetim asla eğreti değil
Ben sözcüklerin asi/l prensesi
Hem babam yaşıyordu o zamanlar
Dokunmaya dahi kıyamadığı kırmızı
saçlarım
Gözlerim pırıl pırıl
Henüz acıları tatmadığım zamanlardan
geçtiğim
Değil asla yalan.
Gökyüzü servis yaparken yıldızları
Bense henüz anlamadığım çiçek olmanın
mahcubiyeti ile
Dik dalım sivri dikenlerim
Sadece mutlu zamanlarda çiçeklendiğim
Ve öylesine açmıştım ki
Bilemedim zamanın birinde içime en
derine kapanacağımı.
Mevsim hoyrat, bayım
Sözcüklerim kâh hüzünlü kâh umut
yüklü
Tahakkümperver nidalardan geçmezken
yolum
Taş üstünde taş bırakmayan zalimin
Mazlum yüreğime henüz dokunmadığı
zamanlar
Bense çocuk ve mutlu olmanın tadını
çıkarırken
Sözlendiğim kitaplar nazara gelmemiş
henüz yalnızlığım.
Bazen rüzgârın sırtına çıkıp evreni
bir başıma dolandığım
Kıyamet habercisi olmayan insanlar
Gıybetin henüz üst mertebeye
ulaşmadığı zamanlar
İnsanca sevip sevilmenin lüks
olmadığı
Kuytularda da henüz yaşamadığım ömür
Divanesi sevginin delişmen yüreğin
misafiri kader
Kederle örtülü değilmiş de yüzüm
henüz
Yüz verdiğim sadece sevgi iklimi ve
coşkuma nail.
Mütereddit kimliğimle adımladığım
uzun ve dar yokuşlar
Safça tırmandığım
Safça sevip inandığım
Saf tuttuğum sadece masumiyet
Kirlenmeden yaşamanın da nidası
Tek kirim ayakkabıma bulaşan çamur
Tek kini duyumsayan zaaf yüklü
gölgeler
Alabildiğine uzağındayken
Kavurucu sıcakların eritmediği
buzullar
Henüz içimde saklamadığım o buz
kütlesi
Minnet etmeden sevdiğimin güvencesi
Yaşadığım kadar yaşatmayı şerh
düştüğüm
Sevgi ve hatırşinas kader
Esefle söylenmediğim kendime.
Alametifarikası ömrün hey gidi mazi
hey
Nasıl da tıklım tıklımmış içimizdeki
sevgi
Baş veren karşılık bulan
Aşkın lades dediği bir tekerleme olsa
olsa
Hayatın ne kibri ne kini ne kiri mevcut
yüreklerde
Nazenin dalgalarla salındığım şehrin
gözdesi
Birden başladığım asla varamadığım
yakası şehrin
Yakardığım sadece Rabbin katında
saklı nice mucize
Titrimse insanlık ve sevginin eşkâli
Elbet yüzlerde yüreklerde saklı
İçtenliğin nidaları
Sökün eden her gün gece
Ölümsüzlüğü örterken üstüme…