DA VİNÇİ'NİN ŞERİFESİ---1. BÖLÜM--


Önce biraz ciddiyet....
******
Osmanlı Devletinin yedinci padişahı Bayezıd-ı Sâni ( II. Bayezıd ) Tercümanlar tarafından tercüme edilip Arap harfleriyle bir kez daha yazılmış olan ve has odabaşısının kendisine sunduğu mektubu eline alarak okumaya başladı.

“ Ben kulunuz değirmen konusunu düşündüm ve Allah’ın inayeti ile suya gerek kalmadan, sadece rüzgârdan güç alan bir değirmen yapmanın yolunu buldum. Şükürler olsun ki, gemilerden ip yada halat kullanmadan, sadece kendi kendine devir yapan bir hidrolik makine kullanarak, su çıkarmanın yolunu bulmayı Allah bana nasip etti.

Ben kulunuz, İstanbul’dan Galata’ ya uzanan bir köprü yapmak isteğinizi, yapabilecek biri bulunamadığı için köprüyü yapamadığınız duydum. Ben kulunuz nasıl yapılacağını biliyorum.Köprüyü bir bina kadar yüksek yapacağım. Çok yüksek olduğu için, üzerinden kimse geçmeye razı olmayacak. Öyle bir köprü yapacağım ki, yelkenleri fora olsa bile, bir gemi altından geçebilecek. İsteyenleri Anadolu kıyısına geçirecek bir asma köprü yapacağım. Allah sizi bu sözlere inandırsın. Bu kulunuzun, her zaman hizmetinizde olduğunu bilin…”


Bu mektup ilk bakışta bir Müslüman tarafından yazılmış gibi görünse de değildi. Yani bir Müslümanın kaleminden çıkmamıştı. Bunu yazan bir Hrıstiyandı. Üstelik bu Hrıstiyan bir Osmanlı tebaası ( Vatandaşı ) da değildi. O bakımdan padişaha hitap ederken kendisi için ‘’ Ben kulunuz !’’diye hitap etmesi gerekmiyordu. Bir diğer husus ise padişahtan sadaka, borç ya da inayet de beklemiyor tam aksine çok önemli bir hizmet sunabileceğini arz ediyordu. Dahası bu Hrıtisyan çağının en tanınmış,en ünlü simalarından birisiydi.

Evet...Bu mektubun sahibi ünlü ressam, heykeltIraş ve bilim adamı Leonardo da Vinci’den başkası değildi.

O bir Leanorda da Vinci idi ama hitap ettiği şahıs da İstanbul Fatihi II. Mehmed’in oğlu Sultan Bayezıd idi.Sadece bu mektup bile takvim yaprakları Miladi 1502 yi gösterdiğinde Osmanlı Devleti’nin ne kadar ihtişamlı olduğunu göstermeye yetiyordu.

*****
Şimdi başlıyoruz işte...
********

Bayezıd-ı Sâni mektubu okuduktan sonra yüzünü buruşturdu.

-Of yaaa. Sıktılar bunlar da ama. Daha dün Kristof Kolomb denen bir kefere gelip ‘’ Padişahım ! Dünya yuvarlaktır. Bana üç gemi verirseniz bunu size ispat ederim ‘’ Dedi.

Vezir-i Azam Hadım Ali Paşa umursamaz bir şekilde cevap verdi.

-Sittir et gavatı. Dilenci pezevenk.. Sanki biz bilmiyoruz dünyanın yuvarlak olduğunu.

Padişah bir ‘’ Lahavle vela kuvvete illa billah ‘’ Çektikten sonra öfkeyle çıkıştı.

-Ulan Ali. Bu patavatsızlığın yüzünden hadım ettirdim seni, hâla akıllanmadın. Padişahın huzurunda nasıl konuşuyorsun sen öyle? Yok gavatmış, yok pezevenkmiş. Ulan enderunda o kadar da talim terbiye verdik.

Hadım Ali Paşa hayattaki en önemli servetini kaybetmişti nasılsa. Bundan sonra başına ne gelebilirdi ki daha büyük bir felaket olarak? İşte o rahatlıkla yine laubali bir şekilde cevap verdi.

-Padişahım sen de haklısın ama yani ben de haklıyım.Yalan mı? Bu deyyuslar bizim sarayı kerhane kapısı bellediler zahir. Zırt pırt geliyorlar.

II. Bayezıd kıpkırmızı kesildi. Hatta öyle ki başındaki beyaz kavuğu bile kızardı öfkesinden. Koskoca Babüssaade’ye ( Saadet Kapısı ) kerhane kapısı benzetmesi çileden çıkardı Padişahı. Ellerini çırparak gürledi.

-Bana tiz bostancıbaşını çağırın. Ekibini toplayıp derhal bu kapçık aazlı susağın kellesini alıversin. Ha unutmadan, Şeyhüislam hazretlerini de çağırın o da uygun bir fetva hazırlasın ‘’ Katli şer’an vaciptir deyu.’’

Bostancıbaşı Koca Üsmen, severdi Hadım Ali Paşa’yı.O bakımdan padişahın emrini yerine getirmeden önce derhal Şeyhülislam Efdalzade Hamideddin Efendi’nin ayaklarına kapandı.

-Aman Şeyhülislam Efendi.Sen bilin gari. Ali Paşanın kelle gitti gider. Sen de ‘’Şer’an caizdir’’ Dersen akşama çam fıstıklı helvasını yeriz garibin.

Efdalzade merakla sordu?

- Sebep neymiş.Neden Hadım’ın canına kast etti Padişah?

Bostancıbaşı Üsmen edeple cevap verdi.

-Abe ne olcak oca efendi. Er zamanki oktan boktan mevzular.

Şeyhülislam sakallarını sıvadı.

-Oğlum ! Ben bin türlü meseleyi çözdüm de senin bazen Trakyalı, Bazen Egeli gibi konuşmanı bir türlü çözemedim.

Bostancıbaşı yine edeple cevap verdi.

-Valla ben de bilmeyon gari. Şu Sami denen herif nasıl yazeyoruysa ben de öyle gonuşuveryom gari.

Efdalzade bir kez daha sakallarını sıvadı.

-Asıl katli vacib olan o Sami denen herif zaten ama ne yazık ki bizden 514 sene sonraki bir zaman diliminde yaşıyor. Neyse biz Ali Paşanın gö...Tövbe Ya Rabbim...Canını kurtaralım.

Şeyhülislam Efendi ‘’Katli şer’an caiz değildir. Sadaret mührünü elinden almak kafidir’’ Diye fetva verince padişah da kızdı gayrı.

-Ohooooo.Ederim içine öyle padişahlığın. Bir sadrazamı bile astıramayacaksam ne diye padişahlık yapıyorum ki.

Efdalzade bıyık altından güldü.

-Ne sandın? Biz senin baban Koca Fatih’e bile posta koymuş adamlarız. Öyle keyfe göre fetva almak var mı?

II. Bayezıd daha da öfkelendi.

-Tamam ulan, sadrazamlıktan da atmıyorum. Ama bir daha olur olmaz her şeye zam koyduğunda ağlayarak bana gelmeyin ‘’ Padişahım at şunu sadrazamlıktan’’ Diye. O zaman nah atarım.

Padişah ‘’ Nah atarım’’ dedi ve o anda fena halde sıkışmış olduğundan eliyle önünü tutarak helaya koşarken Hadım Ali Paşa minnetle dua etti.

-Tuttuğunuz altın olsun padişahım.

Padişah arkasına bile bakmadan Şeyhülislama seslendi.

-Görüyorsun işte. Deyyus dua mı ediyor, beddua mı o bile belli değil. Ama fetva fetvadır. Uyacağız çaresiz.

****

Eefendim, bir laf vardır hani’’ Türk’ün aklı ya uçarken ya saçarken gelirmiş ‘’Diye Padişahın da heladayken aklına geldi:

‘’Ulan Hadım’ı müteveffa yapayım derken unuttum. Bu Leonardo keferesine ne cevap versem ki. Herifin teklifi hiç de fena değil aslında.Altın Boynuz üzerinde bir köprü hiç de fena olmaz.’’

Güzelce taharetlendikten ve bozulmuş olan abdestini tazeledikten sonra tekrar odasına döndü. Sadrazam Hadım Ali Paşa ile Şeyhülislam Efdalzade hâla odasındaydı.

Hadım Ali Paşa sırf yalakalık olsun diye lafa girdi.

-Maşallah ulu hünkarıma. Sağlık sıhhat yerinde maşallah.O nasıl bir yellenmek öyle. Şiddetinden zelzele oldu sandım. Mübarek kıç değil sanırsınız pederiniz rahmetlinin kendi icadı olan Şahi Topu.

Bayezıd-ı Sâni Şeyhülislama dönerek.

-Görüyorsun işte.Gel de bunu katletme. Adam zorla ‘’ Padişahım beni boğdur’’ diyor.

Şeyhülislam gevrek gevrek güldü bu sefer.

-Padişahım. Sen haklısın. Adam patavatsızlığın kitabını yazmış.İlle valakin doğruyu söylüyor.Bir insanı doğruyu söylediği için öldürmek şer’an caiz değildir.

Padişah Şeyhülislama çaktırmadam şahadet ve orta parmağını Hadım Ali Paşa’ya uzatarak ‘’Gözüm üzerinde ‘’ İşareti yaptıktan sonra tekrar Şeyhülislama döndü.

-Lala ! Şimdi benim yellenmemden daha önemli bir sorunumuz var. Bu Leonardo keferesinin mektubuna ne cevap vereceğiz?

Efdalzade daha ‘’ Ne mektubu?’’ Bile demeden Hadım Ali Paşa yine atıldı.

-Ne cevap mı vereceğiz? ‘’Hastir lan. Biz kendi köprümüzü kendimiz yaparız. Kefere aklına ihtiyacımız yok’’ Diyeceğiz elbette.

Padişah ‘’ Hasbinallah ve ni’mel vekil’’ Dediği anda Şeyhülislam ‘’ Leonardo da kim? Derdi neymiş keferenin?’’ Diye sordu.

Hadım Ali Paşa yine topa girdi.

-Ne olacak muhterem hocam? Pezevenk bizim padişahı yolunacak kaz sanıyor.

Padişah ‘’ Ulan Aliiii’’ Diye gürlediği anda Şeyhülislam da ‘’ Hadıııım.Hadıııım.Şansını zorlama, vallahülazim fetvayı veririm hemen ‘’ Diye gereken uyarıyı yaptı.

Daha sonra Padişah meseleyi kısaca izah etti.

Şeyhülislam uzun uzun düşündükten sonra tane tane konuştu.

-Padişahım ! Bir kafirin ülkemizde bir köprü yapması şer’an caiz olmaz.

Hadım Ali Paşa yine dayanamadı.

-Eee. Biz ne diyoruz sabahtan beri? ‘’El ... ile gerdeğe girilmez.’’ demiyor muyuz?

Artık Padişahın sabır taşı çatlamıştı.

-Lan bi ittir ol. Defol git de rahat rahat düşünelim. Bela mısın sen yahu?

Hadım Ali Paşa ‘’ Tamam ya ne kızıyorsun?’’ Diyerek söylene söylene huzurdan çıktı. O çıktıktan sonra Padişah,Şeyhülislam’a itiraz etti.

-Muterem Lala ! Yüce Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde ‘’ İlim Çinde de olsa onu alınız’’ Demiyor mu? Böyle bir köprü de bir ilim değil mi?

Şeyhülislam cevap verdi.

-Doğrudur.İlle velakin Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ‘’İlmi alın’’ diyor. ‘’Kefereyi alıp köprüyü ona yaptırın.’’ Demiyor. O köprüyü bir kefere yaparsa sen onun adına ne dersen de adı hep ‘’ Gavur Köprüsü ‘’ olarak kalacaktır.

Padişah sakallarını karıştırmaya başladı.

-Haklısın Lala. İlle velakin İstanbul’a böyle bir köprü ne güzel olurdu değil mi? Bunun bir çaresi yok mu?

Şeyhülislam az düşündükten sonra cevap verdi.

-Var... Leonardo keferesi Müslüman olursa hiç kimse itiraz edemez böyle bir köprüye.

Padişahın yüzünde bir anda güller açıldı ama aynı anda da bir endişe sardı yüreğini.

-Muhterem Lalam. Kiliseler için resimler çizecek kadar katı bir Hristiyan olan bu herif İslamiyete geçer mi sence?

Şeyhülislam hafifçe tebessüm etti.

-Geçer, geçer.

Padişah merak etmişti.

-Nasıl? Böyle bir adamı kim Müslüman yapabilir?

Efdalzade Hamidettin Efendi muzip bir şekilde sırıttı.

-Şerife.
------------------------------------------------------------
Zurnada peşrev olmaz demişler. Devamını nasıl bağlayacağım ben de bilmiyorum )))))
-------------------------------------------------------------
RESİMLER:

1-Leonardo da Vinci’nin II.Bayezıd’a gönderdiği mektup.
2-Leonardo da Vinci’nin Haliç üzerine kurmayı düşündüğü köprü ile ilgili çizimi.
( Da Vinçinin Şerifesi--1.bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 16.02.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu