Per perişandı Sema, kalan mecaliyle başını evet anlamında salladı.

 

-Evet, benim. Söyleyin nasıl ablam?

 

Demesine kalmadı ki büyük bir gürültü koptu giriş kapısında. Yaşlıca bir adam feryat figan bağırıyor ve yumrukluyordu yanındaki polis memurunu. Araya diğer polislerin de girmesiyle zar zor zapt ettiler öfkeli adamı.

 

Bir yandan ağzına gelen küfrü savurup eline geçen ne varsa fırlatıyordu.

 

-Sizin yüzünüzden gitti dağ gibi kızım, suçlusunuz ve vereceksiniz hesabını. Bir bir vereceksiniz hesabını üstelik. Canınız cehenneme…

 

Gözyaşları içinde olan genç kız olanlara bir anlam verememişti. Umurunda bile değildi kimin ne yaptığı diğer taraftan.

 

Adam devam ediyordu bağırmaya ve öfke saçıyordu gözleri.

 

Sema tutamadı artık hıçkırıklarını ve yaşlı adamı zapt etmek için yanından ayrılan polis memurunun yanına gitti.

 

-Cevap verin bana, ablam nasıl?

 

İşi başından aşkın polis memurunun gözü görecek halde değildi Sema’yı zira bağıran adam iyice çıkmıştı zıvanadan.

 

Yaşça büyük ve amirleri olduğu anlaşılan babacan tavırlı bir adamın eşliğinde yaklaşan birini gördü Sema olanlara anlam vermeye çalışırken. Gözlerine inanamadı, gelen ablasıydı. Üstü başı perişan ve kolu bandajlıydı ama sapasağlamdı karşısındaydı işte.

 

-Ablam, ablam,

 

Diye atladı boynuna. İki kardeş gözyaşları içinde birbirlerine sarılıp ağlamaya başladı. Hastane ortamından ziyade bir panayır yeri gibiydi hastane koridoru. Öyle ki hastalar kendilerine zor yer buluyorlardı bu ufacık mekânda.

 

Polis amiri olaya müdahil olan memurlarının nezdinde karakola götürülen adamın yanına gitmişti. Herkes ve her şey bir keşmekeş içindeydi. Acil kapısındaki hasta yakınlarından tutun birbirine girmiş kalabalığa kadar.

 

Sonunda kollarına kelepçe takılan adam karakola götürülmek üzere tam da yanlarından geçerken yüzüne tükürdü iki kız kardeşin.

 

-Lanet olsun sana. Hep senin yüzünden. Nolurdu sanki direnmeseydin ha nolurdu söyle?

-Son bir kez gösterin kızımı bana, son kez görmek istiyorum.

 

Adam uzaklaşırken bile feryatları hala çınlatıyordu hastane duvarlarını. Derken sakinleşti ortalık. Ve acil odasından üstü örtülü bir sedye çıktı akabinde. Belli ki sedyedeki kişi hayatını kaybetmişti.

 

Amir iki kardeşin yanına yaklaşmıştı ki talimat verdi sedyeyi götüren hasta bakıcıya.

 

-Otopsi raporlarını acil olarak almak istiyorum. Başhekime bildirin.

-Geçmiş olsun hanımlar. Verilmiş sadakanız varmış. Daha iyi misiniz, Aylin Hanım?

 

Ve anlatmaya başladı olanları bir yandan Sema’nın eline sıkarken.

 

-İşin aslı Sema Hanım, basit bir kapkaç olayından iş ta buralara geldi. Kapkaçı yapan kadın kaçarken feci şekilde bir arabanın altında kalıp derhal hastaneye getirildi. Ve maalesef yapılan tüm müdahalelere rağmen kaybetti hayatını. Kimlik olarak da çantasından ki çanta ablanıza ait olduğu için, çıkan kimlik ablanız adına kayıtlı olduğu için bir karışıklık yaşandı. Ben hatayı yapan memurum adına sizlerden özür diliyorum. Hanımlar, çok geçmiş olsun.

 

İnanılır gibi değildi duydukları Sema’nın. Aylin ise donmuş bir vaziyette kâh ağlıyor kâh sarılıyordu kardeşine.

 

-Aylin Hanım, siz toparlanın. Yarın sizi tekrar merkeze bekliyoruz. İyi günler dilerim. Verilmiş sadakanız varmış.

 

Der demez amir hızlı adımlarla uzaklaştı yanlarından.

 

Birbirlerine baka kaldı Sema ve Aylin. Bir saat gibi kısa bir sürede ablası ölmüş ve yeniden dönmüştü hayata Sema’nın yanına.

 

-Kolun kötü mü? Ah, ablam ah…

 

Belli ki çantasını kaptırmamak için mücadele verirken incitmişti kolunu Aylin. Oldukça ucuz atlattığı meydandaydı.

 

Çıkışa yönelmişlerdi ki bir kez daha afalladı Sema. Karşıdan gelen Rıza Beyin ta kendisiydi. Nerden haberi olmuştu adamın da buralara kadar gelmişti.

 

-Rıza Bey, ne diyeceğimi bilemiyorum. Nasıl haberiniz oldu sizin. Ben ben çok mahcubum. Nasıl da beklettim sizi ama bir bilseniz neler neler…

 

Cümlesini bitirmesine fırsat vermeden atıldı adam.

 

-Sorun yok, Sema. Olanlardan haberdarım. Ve çok üzgünüm ama bir o kadar da sevinçli.

 

-Ben mecbur kaldım sizi aramaya ama buraya kadar geleceğinizi de hiç tahmin etmemiştim doğrusu.

 

Diye girişti Aylin.

 

Bu sefer de Aylin’in lafını kesti adam.

 

-Aylin Hanım, tabii ki beni arayacaktınız. Lakin benim de sizinle konuşacaklarım vardı. Aslında sırası değil ama…

 

Ve döndü Sema’ya:

 

-Tabii ki, sen de istersen ve ne zaman müsait olursan Sema.

 

Basit gibi görülen bir olay onları bu noktaya taşımıştı sonunda. En zor anlarında yanlarında biri vardı artık. En baştan beri, kafasında kurguladığı bir düştü bu Sema için. Kendine bile itiraftan kaçındığı ama en sonunda yakalandığı bir oyun üstelik. Ama artık bir oyun olmaktan da çıkmıştı nihayetinde.

 

Yıllar sonra ikisinin de hayatında birilerinin var olması bir mucize idi onlar için. Bir yandan Aylin ve diğer yandan Sema ve tutunacakları güçlü kuvvetli bir dal üstelik sıkı sıkı sarıldıkları.

 

Her şeyin bittiğini düşündüğü bir anda bir mucize belirmiş ve hayat yeniden kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı üstelik bu sefer mutlu bir senaryo ile.

 

Bu sefer gözlerini kaçırmadı Sema ve yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi… Hiç olmadığı kadar mutluydu. Ve annesiyle babasını düşündü bir an. Biliyordu işte biliyordu onların da bu mutluluğu hissedip paylaştıklarını. Ve iki kardeş de hak ediyordu mutluluğu ve sevgiyi en az herkesin ettiği kadar.

 

 

 

 

 

( Kim Derdi Ki- Son Bölüm başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.05.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu