‘’Şunu
çok iyi öğrettim elektrik direklerine,
Kimse;
Benim
kadar güzel bekleyemez!’’(Bülent Parlak)
Diyezi
ruhumun, diyalektiği ömrün ve şiirime geçirdiğim rugan çizmelerim daha dün gibi
aklımda çocuksu aşklarımdan bu yaşta bile vazgeçmediğim ve bir örtü ile üstünü örttüğüm
dürtülerimin meali küf kokan mecrası ıssız zamanı ise belirsiz.
Tembihli
olduğum babadan.
En
çok sevdiğim iken yine babam.
Elimine
edemediğim hayal kırıklıklarım ve babacı yüreğimle kapıdan kovduğum bacadan
girdiği anıların bileşkesinde istifli binlerce cümle ile ahkâm kesen kadere
atıfta bulunduğum her sefer aslında içimde sönmeyecek o ateş ile teselli
bulduğum…
Baba
ikliminde devrilen çınar ağacı.
Babamın
verdiği harçlıklarla ihya olduğum.
Babamın
güven telkin eden varlığı ve bir adım ötesi elbet yüreğin nüktesi:
Baskıcı
ve otoriter çoğunluğu babamın:
Aslında
tek insan gel gör ki; ben kendimi bildim bileli o devasa orduya mensubum…
Hep
demez miydi?
‘’Kızımı
bir tabur asker içine emanet ederken asla da sarsılmaz kızıma duyduğum
inancım.’’
Yine
de çelişkiler silsilesinde bir azap tohumu ekilen ve beş dakikalık yürüme
mesafesindeki okulumdan dönerken asla ödünç almayacağım altıncı dakika
zamandan.
Sözcükler
sökün eden.
Busesi
geçmişin buğrası hayatın ve bir bıçak kadar nasıl da keskin babama duyduğum inancın
ertesi korkularıma da ev sahipliği yapan çocuk aklım çocuksa düşlerim.
Aşkın
ayıp bir sözcük olduğu iken addedilen.
Gel
gör ki: bunca baskıya rağmen sadece dört yaşında keşfettiğim iken aşk ve
anlamını tam olarak kestiremesem de kendimi bildim bileli ben aşkı ve insanları
çok sevdim.
Albenisi
vardı eski hayatımın:
Bir
yanda süregelen baskı bir yanda bir elim yağda bir elim balda.
Neşemse
sönmezken.
Babamın
yaygarasına dahi tahammül edip üstüne üstük tepkisiz kaldığım ve okuldan gelir
gelmez koştuğum odam benim cennetim ve rüyalarımın merkezi.
Hayallerle
avundum hep ama hep.
Hayali
arkadaşlarımsa bana asla rest çekmedi.
Ve
çocukluğumun en güzel yılları babaannem, ben on yaşıma kadar sağ iken asla da
tahmin edemedim babaannemin üstüne insan tanıyıp tanımayacağımı.
Aşkla
sevdiğim ilk arkadaşım.
Aşkı
telaffuz eden çocuk dilimde saklı merakı dindiremediğim ve en sevdiğim şarkı
merhum Zeki Müren’in söylediği:
‘’Aşktan
da üstün…’’
O
gün bu gündür altından girdim üstünden çıktım sözcüklerin ve mananın ve duyguların
ve bilgiye ve sevgiye olan açlığımla adeta çağ atladım bir ömür boyu sahiden de
çağ atladım hani yirminci asırda dünyaya geldiğim ve yirmi birinci asrı merakla
karşıladığım.
Dünde
kalan ne varsa güne yığmak.
Dünde
kalan ne varsa hayal unsuru.
Sözcükler
ve sevgi çıtayı yükseltirken elim de armut toplamadı hani ve hep sevdim bilgiyi
ve hayali.
Babasız
geçmezken çocukluğum ve ikinci çocukluğumu yaşadığım babamın vefatının ertesi
içine düştüğüm o büyük boşluk…
Üniversiteden
mezun olduğum yılın ertesi göç etti babam ve göç mevsimi neden böylesine acele
etmişti, asla bilemedim çünkü gençliğimin en güzel yıllarında çokça senemi
harcadım boş yere.
Okul
bitince bir işe girmektense girdiğim yaşadığım o sıkıntı ve bunalım oysaki
kuralcı bir babanın göç etmesi başkasına hayli iyi gelebilirken ve babamı
aratmadım o gittikten sonra en ağır baskıyı bilfiil kendime uyguladım halen de
durum bundan ibarettir.
Kuralcı
ve katı bir disiplin üstelik sevgiyle örtüşen ve kalan hatıralar bana yetti
arttı üstelik.
Taş
toplayıp da kolum ağrımamıştı lakin ağrıyan daha beteri kalbimin ağırlığı
yaktığım ağıtlardı.
Seksenler
ve doksanlar…
Güzel
zamanlardan geçtim ben yaşıtlarım gibi pek çok şeyi de bir arada yaşadım tek
farkla:
Hayatın
yükü bana ağır gelmişti.
Sevginin
sorumluluğunu hep taşımışken kendimle olan mücadele hep yenik düştü ve kendime
uzaklaşmakla buldum çareyi belki de tabii ki adına çare demek ne derece doğru…
Üstüne
üstelik kendime yabancı olduğumu uzun zaman fark etmedim ne de olsa hayat
gailesi idi tutulduğum fırtına ve mesleki arayışıma eşlik eden mizansenler:
Sahi,
iş hayatını bir cennet gibi algılamak bu kadar mı olurdu?
Cennetim
ve cennetteki melekler:
Sahi,
çalışma hayatımdaki iş arkadaşlarıma melek demenin ne gerekliliği vardı üstelik
işimle ve elimdeki dosyalarla yaşadığım aşkı büyütmek ne kelime idi?
Ben
de bir melek filan değildim hani bu durumda insanları meleklerle özdeşleştirmek
çok mu sağlıklıydı hani?
Matematikle
aram hayli iyi iken ve analitik zekâmla kolayca çözümler üretebilirken nasıl
olmuştu da cennet benzetmemi yüksek sesle dile getirip kendime nasıl oluyor da
itiraf edememiştim?
Bir
ütopya olduğu aşikâr.
Bir
rivayet olduğu malum.
Kâhin
ne buyurmuştu peki?
Üç
vakte kadar terfi alacak ve çalıştığım bankanın en sevilen hatta tek sevilen
yetkilisi mi olacaktım?
Yirmili
yaşlarımın başından otuzlu yaşlarımın ortasına değin kandırdım kendimi:
Bir
otorite boşluğu filan da yoktu hani:
Disiplin
ve uyum ve emek hep başroldeydi üstelik iş arkadaşlarımdan da fazla çalışıp çok
geç saatlerde gidiyordum evime.
Kimse
bana madalya takmadı ve ben yılmadım ama yanıldım…
Kendimi
aradığım bir ömrün ertesi ve kalem ile olan tanışıklığımdan sonra pek çok şey
belirginleşti netleşti.
Sisli
yollardaki sis dinmişti.
Yüreğimdeki
fırtına sona ermişti.
Ve
yazdım ve yazdım ve…
Ve
evet, şair gibi bekledim ve bekledim halen de beklemekteyim ve bir cümle daha
ekliyorum:
Çünkü
neyi ya da kimi beklediğimi bilmiyorum ve tüm yollar yine bana çıkıyor büyük
ihtimalle içimden çıkacak bir başkasını bekliyorum ve de başkalaştığım da doğru
değil hani bu bağlamda başa alıp hayatı yeniden doğuyorum günbegün
yazdıklarımla anbean soluduğum havayı eşleştirdiğim kadar da:
Hem
karamsarım hem de umut doluyum ve tüm sokak lambalarına ve elektrik dileklerine
borçluyum aslında sanırım sadece kendime borçluyum pek çok şeyi en çok da
kendimi doya doya sevmeyi ve bekletilmekten ziyade beklediğim kadar da var hani
her gün yeni bir beklenti ile kelebek ömürlü şiirlerim ve yazılarımla da hayata
damgamı vuruyorum:
Beklemeye
değer hem de nasıl en çok da yazdıklarımı görücüye çıkardığımda sayfama ve
yüreğime konuk olan okuyucu ile buluşmam her şeyin ve pek çok duygunun çok çok
üzerinde ve işte hayatta gardımı almakla da eş değer yazmak ve aşkın anlamına
vakıf olsam da âşık olacağım daha nice şey nice insan var elbet Allah aşkı ile
beslendiğim kadar iman gücüme sahip çıkmanın verdiği huzur her şeye ama her
şeye değer…