1
Gençlik dönemimin (1975) arkadaşı Tamer Develioğlu’nu o dönemlerde düzenlediğim ve hala özenle
sakladığım Anket Defteri’mdeki isminden yola çıkarak Facebook sayesinde buldum. Kendisinin Uzakdoğu gezilerini yaptığını
paylaşımlarından öğrendim. Gittiği ülkelerden aktardığı fotoğrafların hepsi
birbirinden harikaydı! Uzakdoğu’yu birçoğumuz
hep merak etmişizdir. Kültürü bize hiç uymayan bu ülkeleri birde arkadaşımdan öğrenin
istedim ve sorularımı kendisine yönelttim:
·
Kendinizden
ve görevinizden bahseder misiniz?
1973
yılında medium format körüklü makine ile fotoğrafçılığa başladığım lise
yıllarında okul fotoğrafçılığını sürdürürken çektiğim siyah beyaz fotoğraflarımdan
iki tanesinin 1975 yılında bir dergide yayınlanmasıyla profesyonel fotoğrafçılığa
meraklandım. Daha sonra 1980 yılında
Makine Mühendisi olduktan sonra iş hayatıyla birlikte fotoğrafçılığı da hobi olarak
devam ettiriyorum. Bu arada Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nde (AFSAD)’ın
eğitimlerini tamamlayıp fotoğraf sergileri dışında sosyal sorumluluk
projelerinde de yer aldım. Muhtelif dergilerde kapak fotoğrafı olarak
yayınlanan fotoğraflarım yanı sıra 2003-2005 yılları arasında
Posof-Kars-Ardahan bölgesinde Atlas Dergisi’nin fotoğrafçılarından "Alkım
Ün"le birlikte çalışma fırsatı buldum.
Makro fotoğrafçılığın başlandığı dönemlerde, fotoğraf tutkusunu eğitmenliğe
taşıdım. Ankara ve İstanbul'da
farklı
ortamlarda “Temel ve Makro Fotoğraf Eğitimi” konularında eğitmen olarak da çalıştım.
2010
yılında "Muammer Yanmaz" ile tanışmamın ardından "portre"
çalışmalarına başladım. Bu etkileşim sonrası büyük bir keyifle farklı projeleri
keyifle sürdürmekteyim. Bunun dışında 32 senedir iş makineleri konusunda
çalışmaktayım. Mühendislik hayatıma başladığım günden beri hep aynı konu
üzerinde çalışmanın keyfini sürmekteyim. Şu an İstanbul’da Hyundai iş makineleri
Türkiye temsilcisi olan HMF firmasında (STFA +Işıklar Holding ortaklığı) Satış sonrası Hizmetler Grup Müdürlüğünü
yapmaktayım. İşim gereği her yıl çok sayıda yurt içi, 3-4 kez yurtdışı seyahati
yanı sıra 1-2 kez de tatil amaçlı yurtdışı gezilerim olur. Bu gezilerde amacım
hem dinlenme hem de yeni yerler görmekle birlikte. tek amacım
çektiğim fotoğraflarla anılarımı ölümsüzleştirmektir.
·
Farklı
ülke ve kültürlerini görmek nasıl bir duygu?
Çok keyifli…
Bazen de çok şaşırtıcı ve tabii ki enteresan…
·
Hangi
ülkeleri gezdiniz ve sizi en çok etkileyen ülke hangisi?
Evet, zor bir soru… İsviçre,
Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, İspanya, Belçika, Avusturya, özetle Avrupa ya çok kez gittim.. Brezilya, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya,
Kore, Çin gibi uzak ülkeleri de
sayarsak ki, bunların birçoğu da birden
fazla gitmiş olduğum yerler. En son Hong Kong’taydım…
Beni en fazla etkileyen ülkelerin başında Brezilya oldu İlk gittiğim ülke ise 1984 yılında İsviçre
‘dir.. Cenevre’de bu konuda beni etkileyen yerler arasındadır..
·
Uzakdoğu’nun
yemek kültürü malum bize göre çok farklı, böcekler, fareler vs yiyen insanları
gördüğünüzde neler hissetiniz ve lokantada bilmeden yediğiniz böyle yemek türleri
oldu mu?
Öncelikle o kültürlerdeki mantığı
anlamak gerek. Nüfus kalabalık ve bölge
de malum çok büyük. Denizler, canlılar açısından çok zengin. Bölgenin besin kaynakları da belli. Dolayısıyla
denizden çıkan her şeyi yemelerini çok doğal karşılıyorum. Ancak çiğ ve hatta
canlı olarak tüketmelerini yadırgamamak elde değil ama buda onların sağlık
kaygılarıyla başlamış ve yıllar içersinde damaklarında yer etmiş.
Ben birçok şeyin tadına baktım. İpek böceği
larvasından( kurtçuk diyince kötü anlam çıkıyor) canlı bazı deniz ürünlerine kadar
yemediğim bir şey oldu mu? Hayır, ancak illa ki ye deseler, kocaman “HAYIR” derim. Uzakdoğu ülkelerinin yemek kültürlerini
Japon, Çin ve Kore olarak üçe ayırmak gerekir. Hepsi aynı gibi görünse de çok farklılıklar
var. Tıpkı her çekik gözlüye “Çinli” yada “Japon”
dememiz gibi mutfaklarını da tek kalıba sokmak mümkün değil. Bu arada Uzakdoğu’ya çok gidip- gelince Japon
ve Çinliyi ya da Koreliyi ayırt etmeye başlıyorsunuz. Örneğin. en beyaz
kadınlar Japonken, en sarı kadınlar da Çinlilerdir. Çin’e son iki gidişimde kadın makyaj
malzemeleri arasında birinci sırada ten beyazlatıcı kremlerin olduğunu görmek
(Japonya ya olan özenti) bu tespitimi
iyice güçlendirdi.
Çin’de ilk gittiğimizde restaurantta
menüde tanıdık gelen makarnayı sipariş vermiştim. Gelen yemeğe epeyce bakakalmıştım. Sıcak su dolu büyükçe bir kâse düşünün, suyu berrak
ve hafif kahverengiydi. İçinde komple bir elma yüzüyordu, Bu arada garsona “ Makarna istemiştim “ dediğimde,
garsonda “elmanın yanında top gibi duran ikinci nesneyi
gösterdiğinde, karşımda saygıyla
eğiliyordu. Baştan beni çok şaşırtan bu
makarna çorbasını sonradan çok sevdiğimi de itiraf etmeliyim.
Neticede bilerek sipariş vermek
bu mutfaklarda gerçekten tecrübe gerektiriyor, Japonların “Hot Plate”leri (bir aşçı size sıcak masa üzerinde birçok şeyi
hazırlayıp sunar) ,ya da Korelilerin tüp gazlı barbekü masaları her biri başka
tecrübelerdir.
·
Seneler
önce Almanya’nın SAT1 Kanalında bir belgeselde Uzakdoğu’nun bir ülkesinde bir
masa etrafında toplanan insanlar masanın ortasındaki çukurdan kafası görünen
bir maymuna elindeki kaşıklarla vurarak beyinlerini yemeye çalışıyorlardı,
böyle bir şeyleri gördünüz mü veya işittiniz mi?
Böyle bir şey görmedim. Ama bir
gidişimde Seoul’de köpek eti yiyenlere karşı çok ciddi protestolar vardı. Hatta bunları fotoğrafladım. Bugün yok dense de maalesef bu devam ediyor.
Genellikle yabancıların giremediği özel ortamlarda bahsettiğiniz gibi akla
ziyan yemek tarzlarının olduğunu oralı arkadaşlarımdan da duydum. Yılan, solucan, akrep dahil her tür böcek ve deniz
yaratıkları doğal beslenme kültürlerinde.
Birçok ürün kurutularak tüketilirken, (böcekler, deniz canlıları ve hatta bizim
akvaryumlardaki lepistesler) Bunları da
genelde canlı ve çiğ olarak tüketiyorlar.
·
Uzak doğu
insanı ile Türk insanını kıyaslama yapsanız olumlu veya olumsuz yönleri neler
olurdu?
Kültürler arasında çok ciddi farklıklar
var. Birbirimizi daha iyi tanıyoruz, en iyisi bizden bahsetmesem daha iyi
olacak. Fakat Uzakdoğu kültüründe çalışmak, iş sahibi olabilmek çok önemlidir. Onurlarına çok düşkün olmalarına rağmen çalışma
hayatlarında aşırı disiplinli olmaları bana ilginç geldi. Eğer hata yaparsanız amiriniz
size her türlü hakareti yapabilir. Hepsine “Tamam” demek zorundasınız, zira bu toplumlarda iş bir kez bulunuyor ve
ömrünüzün sonuna kadar da aynı firmada devam ediyorlar. Ben 32 yılda beş firma değiştirdiğimi
söylediğimde, çok şaşırmışlardı. Onların böyle bir şansı da yok. Bir yerden kovulduklarında
başka bir iş bulma şansları neredeyse sıfır denecek kadar az.
Ticari çalışanları daha çok bize
benziyor. Global ekonominin gereklerini öğrenmişler. Bu kadar çok diş fırçalayan
başka bir toplum görmedim. Örneğin Kore uçağında yemekten sonra tuvaletlerin
önünde ellerinde diş fırçalarıyla bir sürü insan kuyruk olur. Spor ise
hayatlarının bir parçası ve vazgeçilmezleridir. Minyon tipli olmalarıyla birlikte oldukça genç
görünürler. 25 yaşında zannettiğiniz bir
kişi 45 yaşında olabilir.
·
Onların
Türk insanına, Türkiye’ye ve Türk siyasetine bakış açıları nasıl?
Sohbetlerinizde ülkemizi eleştirdikleri durumlar var mı? Varsa hangi konularda?
İşim gereği pek fazla siyaset
konuşmadım ama toplumun alt kesimleri siyasi fikirlerini beyan edebilecek
yapıda değil. Özellikle Güney Kore de Türkleri çok severler. Türk olduğunuzu
anladıklarında size mutlaka teşekkür ederler. Orada şehit olan askerlerimizle
ilgili bilgi sahibidirler. Orta üst kesim İstanbul’a mutlaka gelmiştir. Çoğu
İngilizce konuşur. Çin ve Japonya için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Saygıda
kusur etmezler ama onlar için çok bir şey ifade etmediğimizi düşünüyorum.
·
Uzak doğu’nun her ülkesinde farklı dinler var.
Din kültürleri hakkında izlenimleriniz nelerdir? Müslümanlara bakış açıları
nasıl?
Bizdekinden daha iyi baktıklarını
söyleyebilirim. Müslümanlık da oldukça
yaygın dinlerden ancak orada din ön planda değil. Yaşamın bir parçası, o kadar.
Örneğin Shanghay ‘da Budist bir tapınak ziyaretimizde oradaki
görevlilerden bir genç bizim Türk olduğumuzu örgenince, bize; “Bende Müslümanım”
dedi. Bende; “Burada çalışmanız problem
olmuyor mu?” diye sorduğumda, yanıtı ilginçti: “Burada iş var, onlar için
problem değilse benim içinde değil”
·
Başınızdan
geçen ilginç olayları paylaşır mısınız?
Bu röportaja sığmayabilir. Farklı kültürlerdeki insanların normallerini
yaşamak yeterince ilginç bence, Şöyle ki; İlk Kore’ye gidişimde onlarca tabakla
yerde kurulan sofralar, kendi içkini koyamayışın ve önüme gelen tabaktaki canlı
ahtapotlardan başlarsak, Japonya da bir bayan mağazasının vitrinindeki silikon
protez popo karşında donup kalmış arkadaşlarımın hali gibi örnekleri çoğaltmak
mümkün. Ya da son Amerika seyahatimde kullandığım arabadaki navigator un gps bağlantısında
problem olunca demo moduna geçip beni alakasız yerlerde gezdirip kaybetmesi ve
hiç niyetim yokken Lincoln tüneline sokup Manhattan’a geçirmesi gibi. Bu arada
Amerika’da arabayla şehirler arası seyahat ediyorsanız yeterli bozuk para bulundurmalısınız.
·
Gördüğünüz
ve hayran kaldığınız hangi ülkeyi Türkiye’de böyle olsa iyi olurdu, dersiniz?
Aslında iç Avrupa ülkeleri gerçekten çok öndeler. Yaşam
kalitesi, önce insana verilen değer, her
yerde hakim. Keşke bizde de olabilse…
·
Uzak
doğu’lu insanı güne nasıl başlar ve nasıl bitirir? Zengin ve fakir arasında
uçurum var mıdır? Sosyal yaşantılarını gözlemlediniz mi?
Bence zengin ve fakir her ülkede aynı
durum. Uzakdoğu insanı gününe sporla başlar. Çok ilginç olaylardan birini
aktarayım. Bir sabah Busan’da bizdeki AVM ler tarzı bir yerin kapısında bir
sürü üniformalı insanın sıraya girip hep beraber spor yapıp, bir şeyler söyledikten sonra halkı ve
birbirlerini selamlayıp işe başlamalarını ilgiyle izlemiştim. Meğerim, üniformalılar
AVM nin oto vale elemanlarıymış.
Bir gidişimde ise Seoul
havaalanında Duty Free elemanlarının kapı önünde kapanış seremonilerini
izlemiştim. Tabi bunu izleyince de Duty Free den hiçbir şey alamadan geri
dönmüştüm.
Kore’de yeni evli bir çift şirketin
görevlendirmesiyle bana iki gün rehberlik yaptılar. Bu süreç onlar için bir ödüldü. Çok sade bir yaşamları olduğunu gördüm.
Birlikte market alışverişi yaptık, yemek
yedik ve doyasıya gezdik. Kadınların
erkeğe saygıları, hizmet anlayışları, evliliğe
bakış açıları erkek egemen gibi bir tablo yaratsa da bence sosyal yaşantılarında
kadınlar öne çıkıyor.
Televizyonlarda inanılmaz reklam
bombardımanı onlar içinde geçerli. Bizde olduğu gibi TV ve özellikle de cep
telefonları, insanların yaşamlarına inanılmaz
derecede hakim gözüküyor. Geçmiş yıllardaki gidişlerimde metrolarda çok sayıda
uyuyan insan görürken şimdilerde herkesin elinde cep telefonlarından kafalarını
kaldırmıyorlar. Yürürken, ayakta,
otururken sürekli cep telefonlarıyla oynuyorlar. Konuşanı az görürsünüz.
Büyük işletmelerde herkesin aynı
kıyafeti giymesi sınıf farkını ortadan kaldırıyormuş gibi gözüken etkenlerden
biri olsa gerek. Tabi ki aralarında patronlar belli oluyor. İşyerlerinde, ofislerde öğlen saatlerinde
koltukta uyumak serbest ve muhtemelen verimliliği artırmak adına ihtiyaçtan
doğmuş bir gelenek. İlk başta size ters
gelse de, keşke bizim işyerlerimizde de
böyle olsa diye hayal ediyorsunuz.
·
Hep
derler ya, “Çok gezen mi, çok okuyan mı bilir?” diye, tercih etsen, sizce
hangisi?
Okuyarak, gezen
·
Gittiğin
ülkelerde çektiğin fotoğrafları Facebook üzerinden takip ediyorum ve her biri
harika görüntüler. İleride bunları kitaplaştırmayı veya bir sergi açarak
paylaşmak gibi bir düşünceniz var mı?
Şu an bir web sitesi yapmaya çalışıyorum.
Ama birçok şeyi baştan not almamak gibi bir hata yapmışım. Onun için gezdiğim
ülkelerin hepsine bir kez daha yolculuk yapsam fena olmayacak (!) Bazı fotoğraflarım
internet üzerinden sergilerde ve satışta,
ancak gezi fotoğraflarımdan oluşan bir sergi açmayı da düşünüyorum.
Röportaj
için çok teşekkür ediyor son kez söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Bende
teşekkür ederim. Gezmek insanın ufkunu
açan en önemli etkenlerden biri. Sadece yurt
dışında değil, yurt içinde de sürekli
seyahat eden ve bunu seven olarak herkese imkanları ölçüsünde aynı şeyi tavsiye
ediyorum ve sözlerimi çok bilinen ama az uygulanan bir sözle tamamlamak
istiyorum.
Üşenme….Erteleme…
Vazgeçme…
Ertuğrul ERDOĞAN
Mart 2012/Bursa
Twıtter: @erterd