1 Bilinç Akışı Karalamaları

Adımları hızlanırken, nedir çilesi şu kadının diye düşündü. İlle de ütülü olacakmış giysileri. Ütüye kömür doldururken solgun parmakları sımsıkı kavrardı kırık ahşap sapı. Nasırlaşan avuçları bazı geceler yüzüne kapanırdı. Evden uzakta koca iki yıl. Neler değişmişti yokluğunda kim bilir! 

Topuk sesleri zeminde yankı bulurken vızıltılar bahçenin her yanında. Başının üstünde uçuşan saydam kanatlar göğün maviliğinde kararan beneklere dönüşerek vızıldıyordu. Çilleri vardı yüzünde, yanaklarına kümelenmiş küçücük, sarı sarı. İp atlarken “ çilli kız” diye takılmışlardı da aynaya bakmıştı. 

Açık pencereden parlak zemine süzülen yeşil gölgelerin izin verdiği ölçüde sayardı bu benekleri. On sekiz, on dokuz, yirmi. Öteye gidemezdi ama. Yapraklarla kararırdı her şey. Gözlerine sancılar girerdi. 

“ Ne dikiliyorsun saatlerce orada!” 

Olmuş muydu gerçekten o kadar! Beneklerini, üstelik yalnızca bir kısmını sayabilmişken işittiği şeye de bak. Fırlardı hemen sokağa. Şarkılar söyleyen iki kolun havada çizdiği dairelere yakalanmamak için zıplamaktaydı. Şehrin kenar mahallesindeki çatılar da ısınırdı güneşten. Göz kamaştıran beyazlık ufukta tepenin ardına kayarken, sokakta izlerdi günü. Ve sokaktakiler. Örneğin Ayşe Hanım. Yıllardır yanmazdı ışıkları. Evi ha çöktü ha çökecek. 

Kalabalıkmış o vakit cenazesi. Öyküsü bile yazılmış. “ İnanma, palavracının tekidir o muhtar.” Demişti komşuya babası. Yalnızca palavracı mı, mirasçılarından yarı fiyatına almışmış viraneliği. Konduruvermişti üç katı. Üst üste üç ev. Nasıl görünürdü ki oradan sokak? 

- Gitmeyeceksin bir daha oraya 

- Sana ne! İstediğim yere giderim. 

- Söylerim bak, ama anneme. 

- Söyleee. İnanmaz ki sana. 

Ayrılmazdı peşlerinden. Üç yıl önce ip atlayan kızların yanında. Şimdi de çarşıya pazara giderken bir gölge gibi her yerde. Eline sıkıştırılan “üç beş kuruşla da” yetinmiyor üstelik. Kızlardan biri çıkışmıştı ona, “ Git buradan sünepe! Hadi o, üvey kardeşin anladık. Ya biz neyin oluyoruz.” 

Yasaktı evde o kelime. Herkes sus pus. Sokakta yalpalayan adımlarını alkol kokusu izlerdi. 

“ Saçımı süpürge yaptım sana, ” diye başlayan sitemi, duvarlara çarpan bir şeylerle kesilirdi. İri, soğuk buz parçalarını alırdı o da ağzına. 

“ Öhhö, öhhööö. yeme şunları be kızım!” 

Ama o, bu kez tütün kokuları arasında 

“Ağlama Mustafa’m yok bir şeyciğiiim, ” diye sayıklar. 

Anası “ dökecek biraz kurşun bulalım, getirin şu tavayı .” 

Sırnaşarak bir şeyler soruyor Mustafa’da. Ona “ Patlama hemen bekle de gör” diyorlar. 

“ Nerede o, baban olacak adam!” “ salonda uyuyor.” 

Bir şeyler mırıldanıyor sesler. Dalgalanan tül perde de, üşüyor o. Ay ışığında sadece iki tek çizgi. Kulakları dikilmiş tekir kedinin. Teninde bir yırtılma. Fırlıyor karanlığa Tekir. 

“ Tıpkı anası!” “ Sus” diyor diğeri. “ Duyacak.” 

Ama duyuyor. 

-Otur sakın kımıldama. Allah korusun koluma değerde yanarsın sonra. 

Mustafa, ağlamaya başlıyor yeniden. 

( Bilinç Akışı Karalamaları başlıklı yazı Aydin Akdeniz tarafından 20.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.