Desem Ki Sen Çağrılmayı Bekleyen
Birisin, Oysa Her Mektubunda Seni Çağıranın Nasıl Çağrısını Duymazsın?
“Seni
özlemek bana çok ağır
gelmeye başladı. Gelsen
de yükümü hafifletsen.”
Sen ey kendine insan olan, kendini sadece seven, sevgiliye
sadece mektuplar yazarken, yanına varmayan gitmeyi seçmeyen, sadece onu teselli
ettiğini sanırken, yanan yüreğindeki yangını görmeyen-sin. Gerçi sen sevmeyi de
bilmedin, sadece öylesine bakan, nasıl olur sonu diye korkan kaçan birisiydin. Denk
düştüğün o güzel aşkın sahilinde, gezmek yerine sadece kelimelerin, hayal dahi
olmayan uçurumunda birkaç kelimelerle etrafında gezinerek düşmeyi seçerken, ona
mektuplar yazarak onu hasretler içinde bırakandın sadece… Sunduğun tek şey, hasretin
iksiri idi, onu aşk sanarak sunanda sensin. Lakin senin ondan önce hasta olman bununda
etkisi olmuştur, lakin bir adım atarak, yanına varsaydın beraberce onun da
senin de hastalığını mutlaka bitirmeseniz de gülücükler içinde, bitirebilirdiniz.
Hayatına ışık olan, senin dünyanı aydınlatan sevgilinin
yanına giderek, onunda dünyasını aydınlata bilirdin. Madem ki tutunduğun tek
daldı, sende ona tutunacak bir dal olsaydın. Aranıza giren engel, şehirler olsa
da hastalığın olsa da bunu aşabilirdin, kapısını çalarak bir merhaba
diyebilirdin canlı canlı gülümseyerek, nasıl ki o senin dünyanı gülümseterek
bir güneş gibi doğduysa, sende ona güneş gibi doğabilirdin. Senin için geçici
olabilir lakin, onun için vazgeçilmez olan sendin. Kendi kendine sebepler üreterek,
onca yolu derin acılar içinde aşamam diyerek her defasında vazgeçen sen, neden
böylesine korktun ki? Korkunun ecele faydası olmaz ki bunu da mı bilmiyordun?
Belki de o sevgili, senin ona karşı olan hislerinin bayat
kokuşmuş olduğunu içinde aşkla merhameti barındırmadığını fark ederek, her gün kahır
olmuştur. Ben gelemiyorum, bari sen gel derken, senden daha çok hastaydı, son
günlerini yaşıyordu be salak anlamadın mı? Belki sende bunu anlayarak, kendinle
yüzleşmekten korktun! Yazıya dökülen hisler duygular yerine ulaşmadan, sevgilinin
hayallerini senin korkaklığın, cesaretsizliğinden öte, yalandan sevmen yok etti,
onu hayal kırıklığı içinde öldürttü.
Mesela neden onun oturduğu sandalyenin karşısında, ona bakan
ona sarılarak mutlu eden olabilirdin, olmadın… O sana sevdiceğim derken, hayatı
kendini unutarak sadece seni seven olurken, sen neden seven olmadın? Hep kaçtın
ve sonunda onu kaybederek, kendini aldattın çıkmazın içine soktun. O öldükten
sonra, gözyaşlarını boşuna akıttın, kontrolden çıkmış araba gibi, önüne gelen
her duvara çarparak kendini yaraladın… Gel bana demişti, gel de cennetim ol
bana diyerek, cehennem olmuş yakan o yüreğinle gitmedin belki de iyi ettin, zaten
son günlerini yaşarken, hasretinle yaşarken birde cehenneminde yakmadığın iyi
olmuş, bak şimdi sana hak veriyorum, lakin bunu da savunmuyorum, aşk cehenneme
dönmüş kalbindeki alevleri söndürerek gül bahçesine döndürebilirdi, sen
niyetsiz olduğun için bir adım atamadın, şimdi sustukça yüreğinde biriken
kelimeler seni boğuyor… Kişi ölümle ölebilir, yaşarken yalnızlığına, aşk sahip
çıkarken aşkı ecel gibi mi gördün de yanaşmadın be edepsiz? Ben seni uzaktan
seyrederken, bunları sana söylemek yerine, satırlara söyleyerek yazıyorum
böylece bir anlamı olur, sana söylesem sen zaten anlamazdın ki! Sen
sessizliğin ile ona ıstırapları yaşatırken, seni defalarca seyrettim uzakta, oysa
mektupla değil yanına giderek elini tutarak sessizliğine bir gülücükler açtır ta bilirdin, onu hep solarken gördüm ve her gün sana lanetler okudum.
Desem ki sen çağrılmayı bekleyen birisin, oysa her mektubunda
seni çağıranın nasıl çağrısını duymazsın, şimdi sen öldükten sonra,
mektuplarınızı okuduktan sonra bunları yazmam size fayda getirmez, lakin sizin
gibi olanların belki umarım aklını başına getirterek uzakları yakın ederler ve
birbirlerine varmalarına vesile olur diye kaleme alıyorum, vesselam.
Mehmet Aluç