Farazi bir iklimim ben belki de arka ayakları olmayan bir yavru kediyim.

İçimin alfabesinde eksik gedik harfler var peşine düştüğüm ve peşime düşüldüğünün de ayırdındayım bu yüzden tüm lal sözcükleri aforoz ediyorum elimde olan ve olmayan nedenlerden dolayı.

Makul nedenlerim var ya da yok artık ne fark edecekse bu saatten sonra ama en yakın dostum ve sırdaşım, hiçbir şey için geç olmadığını söylüyor. Bense susuyorum ve Yaratanın huzuruna çıkacağım saatleri ve geceleri ve geleceği tahayyül ediyorum. İçim kıyılıyor bense içimdeki yaralı çocuğa kıyıyorum ve kıyısından dönmek adına hayatın ve sıkıntıların bağdaş kuruyorum dualarıma.

Ceplerim yırtık ve tüm bozuklukları bile bile döküyorum yere yoldan yürürken en azından Tanrı katında iyi bir kul olarak anılmak adına ve peşimden gelen insanlar yerdeki paraları topluyor bense bir ömür çok iyi bir insan olmak adına kendimi paralamışken biliyorum da diğerlerinden farklı olduğumu ama iyi anlamda mı kötü anlamda mı çözemiyor insanlar bense paye veriyorum nerede ise herkese kendimi parçalamaktan ve kanımı içmekten fazlası gelmiyor elimden.

Hayli sıkıntılı ve geçimsiz bir günün ardından bahşedilen randevuya erkenden gidiyorum bu gece ve masayı baştan aşağı kaplamış kitapları ve dergileri kestiriyorum gözüme ve kestirmeden mutlu olmanın hayallerini kuruyorum.

Kuru kuruna hayal kurulmuyor: azıcık hüzün olmalı içinde azıcık göz yaşı ve de bir bardak çay.

Çayı ya da dereyi geçene kadar hangi ayıya dayı diyeceğimi düşüneceğime tüm insanları ‘’mükemmel’’ kategorisine koyup kendimle münazara ediyorum aralıksız ve paçalarımı sıvayıp da dereyi geçecekken içim geçiyor yoksa geçmişin özlemine dair bir manifesto mudur yazdıklarım? Hani günde devinen sayaç ve de sarkaç görevine tabi olup da uygun olmayan bir dilde mi söylemekte insanlar içlerinden geçeni?

İçimden geçen geçmeyen ne varsa aralıksız ihbar ediyorum Rabbime ve O beni benden iyi bilirken ben hala kusur arıyorum kendimde bir de yazdıklarımda.

Kusursuz olmayan fani mi var?

Ben mükemmeliyetçi kimliğimle aralıksız taşa tutuyorum kendimi ve kalemimi ve taşlaşmış kalplerden bana yansıyan o negatif enerji gün bitmeden bitiyor pilim hatta bilgisayarın da şarjı ansızın tükenirken üstüne üstük hava kapanıp karanlık basarken…

Uyruğu olmayan acılarım.

Eklem yerleri sızlayan şiirlerim.

Bir de şatafatlı yalnızlığım.

Göğün mintanı beyaz iken maviye derken siyaha dönüyor ve az sonra bastıracak sağanağı bekliyorum ve beklemeye alıyorum iç sesimi bazense meşgule veriyorum ne zamanki biri beni ansa.

Aramasına gerek yok kimsenin çünkü bulunmaz Hint kumaşı değilim belki de Hint Fakirlerine özeniyorum ve yapabildiğim kadar meditasyon yapıyorum elbet bir öncesinde uzun süre dua okuyorum ve rahmetini bekliyorum Rabbimin ansızın bastıran yağmuru üstüme alınıyorum ve ben de ağlamaya başlıyorum: bir bulutlar ağlıyor bir ben ve işte kimse de fark etmiyor aralıksız akan göz yaşımı zaten fark etseler ne olacaksa. Elbet inanılmaz derecede tefe koyacaklar beni bense evreni tavaf ederken yağan rahmetin nezdinde nasıl da nasipleniyorum tabiattan.

Rengim beyaz.

Rengim pembe.

İdmanlıyım hem acılarda.

Canım daha çok yandıkça kalemden daha çok randıman alıyorum ve yüreğimi sunduğum altın tepsiye bir fincan da acı kahve ekliyorum ve yalnızlığımla paylaşıyorum kahvemi fala da inanmadığım için seri bir şekilde sudan geçiriyorum.

Alametifarikası duyguların ve nüktedan yüreğim.

Esefle kendime söylendiğim bazen iç sesimin alarmını kurduğum ve işte uykumdan çaldığım saatlerim aslında hayatımdan çaldığım ve kendimi aralıksız üzdüğüm üstelik değmeyecek insanlar dediklerine aldırmadan kendimi hep arka plana attığım ve sunumu yüreğin bazense suskunluğumun gürültüsüne eşlik eden kalp atışım.

Dualarım kabul görüyor ve bir günü daha kazasız belasız sonlandırıyorum yarına yeniden doğacağımı düşünüp bir koşu sabahı bekliyorum ve gece nöbetim şimdilik bitiyor ve beklediğim birileri daha var yoksa hayatımı nasıl idame ettirir ve yaşanır kılarım?

Oğuz Atay’ı ise minnetle anarken ve ben de soruyorum onun sorduğu gibi en azından hayatımın şu son dokuz yılında beni bana sunan okuyucular nezdinde mutluluğa ve huzura eriştiğim:

‘’Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?’’

 


( Canım Daha Çok Yandıkça... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 17.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu