Hiçliğimi ötelemek istercesine takriben asırlardır suskulu bir coğrafyanın en sessiz tanığıyım.

 

Sözsüz cümlelerle var olmaksa ikbalim, geçmişi çoktan pay ettim sahip çıkamadığım onca hatırata koyduğum engellerle yarına meyledip her nasılsa dünde asılı kalmışlığın o heyecanını bertaraf etmek gibi bir gaflete bürünmüşken…

 

Miladi takvimin en görkemli suresi yalnızlık at koştururken bakir ovalarda. Es kaza denk düştüğüm bir sanrıda yine olmazın oluru bir cüretle selamımı arz edip geri durmakla yetinmeyi becermek belli ki kırılganlığın nifak sokan o ayrımcı vuruşu.

 

Sona atılan nice kulaç ve debelenmekle yaşamak arasında ne çok gel-git.

 

Nice suret hele ki o beynamaz tahakkümlerde sıra dışı bir pervasızlığın sarkacında hâsıl olan o muğlâk duygular. Söz konusu etmeye bile değmez zannımca ki seneleri devirdim anlam olmaya çalışıp anlama yetimin köreldiği.

 

Gönülsüz ya da hükümsüz.

 

Sona ermektense dünü yeniden kucaklamak.

 

Ve isyan yüklü edimlerini görmezden geldiğim izleklerde dona kalan bir kare adını mutluluk koyup da mutlak bir yanılgıyla darmaduman olmuş bir katre yine sessizliğin deviniminde bin bir yanılgıya haiz olmanın da ötesinde kabullenmek iken en yoran.

 

Sıra dışı olmasını beklediğim bir gün ve derken bir hafta ve derken bir yıl ve…

 

Devamının olmasını dilediğim her nasılsa talep etmekten yorulup sadece kozasına geri dönen o kelebek kanatlarıma yüklediklerim.

 

Bil mukabele, dostum…

 

Son tufanda ayaz bir sancı.

 

Seni seviyorum.

 

Hezimete sürükleyen bir tümce. Ola ki inanayım en büyük yanılgı ve yenilgi ile yeniden kesişecek yolum.

 

Sonradan aklıma gelmesi muhtemel ama her nasılsa an itibariyle, gömülü bir yüklemi en derinden çıkarıp olmadık bir özneyle düşlemsel bir boyutta ve tüm insancıllığımla sevmeye muktedir ya da sevilmekten öte bir gayesi olmayan.

 

Hanidir, yoldan çıkan bir tümceyi daha bertaraf edip ekledim mi sözlüğe ve akabinde kesilen fatura:

 

‘’Sayacınız bozulmuş efendim. Bu kadar sevgi yüklemeyecektiniz yüreğinize.’’

 

‘’Borcum ne kadar?’’

 

‘’Bir ömür sevilseniz de yüklediğinizden çok az!’’

 

Rencide eden bir cümlede saf tutmuşluğumdan tutun da en saf ve yalın halimle, bir yüreğe dokunurken ansızın…

 

‘’Emin misiniz?’’

 

‘’Tabii ki de.’’

 

‘’Son kararınız mı?’’

 

‘’Hadi, çabuk tutun elinizi. Daha seveceğim çok insan var sırada.’’

 

‘’Yine de derim ki, fazla acele etmeyin.’’

 

‘’Bundan daha makul ne olabilir ki? Mademki sevgiye programlanmış varlıklarız…’’

 

‘’Bence, yetinin elinizdekilerle ve gözden kaybolun.’’

 

Bir gölgeye riayet etmek istemiyorum ki ya da günü geçmiş bir gıdaymışçasına talan edilen varlığımın hangi içli yanılgısıysa…

 

İnsan bir ömür yanılmayı nasıl beceriyorsa artık…

 

Ve bu son, deyip de koyamazken noktayı.

 

 

( Son Turfanda Ayaz Bir Sancı başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.