DEMİRCİ İRBELEK, DEVRİLİ MUSTAFA VE ŞEVKET DEDE

İlçemiz Bucak okullar caddesinde çiğdem kuruyemişin karşısında demirci Ahmet İğci agamın hala faal olan dükkanı vardır. O dükkan, 1965 li yıllarda aynı sırada 6-7 tane demirci dükkanlarından biri olan merhum İrbelek, İbrahim İğci dedemizin dükkanıdır. Ahmet agamın şimdi hala faal olan dükkanı ile birlikte fırıncı Osman’ın fırını ve aynı sıradaki dükkanların 7 tanesi o yıllarda çok aktif olarak çalışan demirci dükkanlarıydı.

Merhum irbelek, İbrahim İğci, 1971 yılında vefat etti. (Sağlığında kendi mezar taşını demirden yapmış, gerekli bütün bilgileri demir ürünleri ile yazarak yalnız ölüm tarihini 197.. olarak bırakmıştı. 1971 yılında vefat etti ve oğulları tarafından 1971’in 1’i sonradan eklendi). Merhum Halil iğci, Ahmet iğci, Merhum Zeynep Taş (Merhum Taşçı Mehmet’in hanımı), Merhum Fatmana Kanık (Kürük karısı, Ali Kanık, merhum İbrahim Kanık’ın annesi), arabacı Karagöz Mustafa eşi Düriye Karagöz’ün babalarıdır.

İrbelek dedemin hanımı Emine nine (biz Eminana derdik), merhum babamın büyük ablasıdır. Küçük halam Ayşe Çetin de, -Çakır kızı- (Merhum İsmail abim ve Adem Çetin abilerimin anneleri) aynı sırada demirci dükkanı olan Devrili Mustafa’nın hanımıdır.

Aynı sırada bir diğer demirci dükkanı da Merhum Şevket dedemizin dükkanı idi. Şevket dede, Çakacı kızı Ayşe ninemizin kocası, bugün hala sanayi de demircilik yapan Ali Küley’in babasıdır. İşadamı Mehmet Küley’in, damızlıkçı Ahmet Küley’in, Karasörcü Şevket Küley’in dedeleri.

Söz konusu demirci dükkanlarının o yıllarda ilçemizde çok önemli fonksiyonları vardı. Dükkanların bazılarında kol kuvvetiyle çekilen körükler ocağa hava üflerler ve kömürleri ateşlerlerdi. Demirci dükkanlarının olmazsa olmazı, kömürlerin yoğun bir şekilde yakıldığı (ham demiri kor haline gelene kadar ısıtmak için) ocaklar, kor halindeki demirin dövüldüğü elli kg. civarındaki örs, demir dövmede kullanılan çeşitli büyüklüklerde balyoz ve çekiçler. Demirleri ocakta tutmak ve çevirmek için çeşitli ebatlarda makas ve maşalar…

Bizler ilk okul talebesiydik. Oğuzhan ilkokulunda okurken teneffüslerde veya boş zamanlarda hemen akrabalarımızın demirci dükkanlarına koşar, elimizden geldiğince yardımda bulunurduk. En çok da körük çekmek hoşumuza giderdi. Demirci dükkanlarına girip de karaya bulanmamak hemen hemen imkansızdı. Kömür tozları, ocaktan çığan ateş parçaları, demirlerin pasları, kızgın demire su vermek için kullanılan su kazanları…

O dükkanlarda neler üretilmezdi ki… Çapa, kürek, nacak, tahra, sikke, sayacak, bord kapı kilit düzenekleri, at ve eşek nalları, kül ve hamur leğeni ıskıranları, soba maşaları, davar, koyun ve sığır çanları, pencere menteşeleri, at özengileri, kağnı tekeri çemberleri, at arabası tekeri çemberleri, övendireler, at arabası ve kağnı aparatları, oraklar, çöteler, koca oraklar, gosalar, ağaçlara veya duvarlara çakılan asma aparatları…

Söz konusu ürünlerin hepsi de o günlerde çok önemli işleri görüyorlardı. Her evde teneke soba var. Sobada yakılacak odun nacak ile yarılacak. Küller kül ıskıranı ile boşaltılacak, hamur leğeni veya yufka senitinin ufraları ve hamur bulaşıkları tekne ıskıranı ile temizlenecek. Soba yanarken közler için ve sıcak olan her nesne için maşa kullanılacak.

İnşaat için taşlar çıkarılırken, küsük, palyoz, keski demiri kullanılacak. Ocakta yemek pişirmek için kullanılan tencerelerin ve kaynatma kazanlarının altına çeşitli büyüklükte sayacaklar konulacak. O zamanın otomobilleri ve kamyonları olan kağnılar ve at arabaları (tek ve çift hayvanlı-iki ve dört tekerli) için gerekli bir çok alet-edavat kullanılacak.

Koyun – davar ve sığır sürüleri için çanlar kullanılacak. Tarla ve bahçeler çapa, bel küreği ve inşaat kürekleri ile işlenecek. Ekinler oraklarla, çötelerle, koca oraklarla ve gosalarla biçilecek.

Zira o yıllarda, günümüzde önemli kullanım alanları olan plastikler, demir dökümler, alüminyumlar, çelikler vb. leri yok. Onların gördüğü vazifelerin tamamı, demirci dükkanlarında üretilen demir hammaddeli ürünlerle yerine getirilmekteydi.

Kurban bayramlarında ise demirci dükkanlarının çok özel bir görevleri olurdu. Kurban kesen herkes kurbanlığın kellelerini demircilere getirirler ve ocakta üttürürlerdi. Demirciler kellenin burnundan uzunca bir şiş sokarlar ve kızıl köz olmuş ocağın üzerinde çevirerek kıllarının tamamını yakarlar, daha sonra da iri bir bıçakla üzerindeki kalıntıları sürterek traşlarlardı. Bu işlem “kelle ütmek” olarak bilinirdi. Bu uygulama esnasında kimine göre güzel, kimine göre de dayanılması güç bir koku meydana gelirdi.

Zannedersem günümüzde artık bu işlem yapılmıyor. Hem demirci ocakları kalmadı, hem de artık kellenin derisi yüzülerek kullanılmaya başlandı. O yıllarda kelle aşı çok önemli bir yiyecek çeşidi idi. Zira yalnızca kurbanlarda yani yılda bir kere kelle aşı pişirme şansımız olurdu. Koca bıçakla ne kadar temizlenirse temizlensin kellenin derisi yer yer siyah renkli ve kendine has kokulu olurdu. Biz çocuklar yemekteki siyah deriler yüzünden kelle aşına pek itibar etmezdik. Tabi o yıllarda sofraya tek çeşit aş konuluyor tercih etme imkanımız olmuyordu. Çocuklar genellikle kellenin derisini büyüklere bırakır etlerini yerlerdi. Gerçekten o aşın lezzeti ve özelliği hala burnumda tütmektedir. Çünkü günümüzdeki kelle-paça çorbaları o zamanki kelle aşlarının yerini asla tutmamaktadır.

Köroğlu’nu yine rahmetle analım. “Tüfek icad oldu mertlik bozuldu”. Hangisini sayayım ki, günümüzde kullandığımız çağdaş ürünlerin bir çoğu geçmişteki demir ürünlerinin kullanımına artık imkan vermemektedir.

Çocukluğumuzun büyük ustaları, o günkü hayatın kolaylaştırıcı ürünlerinin üreticileri, hayatımızın her yerinde kullanım imkanı bulduğumuz sayısız demir ürünleri üreticisi olan, bizlerin de yakın akrabası olan İrbelek dedemi, Devrili Mustafa dayımı, Şevket dedemi ve isimlerini bilemediğim diğer komşu dükkan sahibi ustaları rahmet ve minnetle anıyor ve hepimizi ruhlarına Fatihalar hediye etmeye davet ediyorum.

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.

24 Şubat 2016 Saat: 20.00 Antalya

Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

 

 

( Demirci İrbelek Devrili Mustafa Şevket Dede başlıklı yazı S. COŞKUNER tarafından 2/24/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu