MERHUM AĞABEYİM SENİ ÇOK ÖZLEDİM: “MUSTAFA COŞKUNER”

 

Biricik ağabeyim 1949 yılında güzel ilçemiz Bucak’ımızda doğmuş. Ailemizin ilk çocuğu. Merhum anam – babamın beş yıl özlemden sonraki ilk göz ağrıları. Ben doğduğumda ise o 10 yaşındaydı. Aklım ermeye başladığında her konuda önümde rehberim ve yol göstericimdi.

Oldukça yakışıklı, bıçkın bir delikanlı idi. Dağda davarlarımızı, ovada ise sığırlarımızı güderdik. Dağda iken bile, arka cebinden aynasını tarağını eksik etmez, her daim saçlarını özenle tarardı. Bıyıklarını askere gidinceye kadar hiç kesmedi. Askere uğurladığımız günü dün gibi hatırlıyorum. Beni uykumdan uyandırdılar abin askere gidiyor dediler. Nasıl uğurlandığını bilmiyordum. Beni kucakladı, üzerinde beyaz kollu fanilası vardı. Belki ilk defa öyle kucaklaşmıştık. Ne güzel abi kokuyordu. 47 yıl geçmiş olmasına rağmen o kokuyu hiçbir zaman unutamadım.

Aydın’da kısa bir dönem acemilikten sonra, o zaman Mardin’e bağlı olan İdil’e dağıtımı çıktı, Jandarma çavuşu olarak. Sık sık mektup yazıyordum. Zira o yıllarda başka hiçbir iletişim aracı mevcut değildi. Başarılı bir jandarma komutanlığı görevi yapıyordu. Kaçakçıları yakalıyor ve devletimizin şefkatli ellerine teslim ediyordu.

Araştırmayı ve yeniliğe adapte olmayı çok severdi. Kulaklarıma küpe olan sözlerinden birisi de şöyleydi: “Biz de yapabiliriz, öğrenen anasının karnında mı öğrendi”. Mektubunun birinde bizden bir takım saz teli alıp mektubun içine koyarak göndermemizi istedi. Orada  eski bir saz bulmuş, ama telleri yok. Tel bulma şansı da yok. İstediğini yaptık mektupla saz tellerini İdil’e yolladık.

Asker dönüşü o sazı evimize getirdi. İlk çaldığı ve en çok sevdiği türkü ise, “Kırmızı gül demet demet, sevda değil bir alamet” idi. Hiçbir usta yüzü görmeden kendi başına, azimle saz çalmayı öğrenmişti askerde. Askerden geldiğinde İbrahim abim 16, ben 12, Mehmet ise, 8 yaşındaydık. Belki ilk defa saz görmüştük. Abimin dizinin dibine oturarak onun saz çalışını izliyorduk. O yorulunca sırayla bizler elimize alıp çalmaya gayret ediyorduk.

Askerlik dönüşü bir gencin evlenme rüştünü ispat ettiği yıllardı. Merhum ağabeyim şöyle söyledi. “Benim mesleğim çobanlık. Çobana kız vermezler, daha geçerli bir meslek edinmem lazım”. O yıllarda ilçemiz Bucak’ta kamyonculuk bir moda haline gelmişti. Tarlasını - takkasını satan kamyon alıyordu. Kızlarımız halı dokuma ve yufka açmada, erkeklerimiz ise şöförlükte çok mahirdi. Rahmetli babacığım derhal bazı tarlalarımızı satarak, Benzinci Hüseyin dayımın oğlu Erdoğan Ünal abim ile ortak bir ford 1210 aldı. Abim 6 ay içinde şöförlüğü öğrendi ve Meçiklerden yeni bir Ford D 1210 alındı. İbrahim abim ile çalışmaya başladılar.

Ben o yıllarda Çankırı Astsubay okulunda okuyorum. Bir gün komutanım ziyaretçilerin var dedi. Baktım ki iki abim kamyonla beni ziyarete gelmişler. Şehre nazır bir tepeye oturduk. Hasret gideriyorduk ki, yer sallanmaya, okulumuzun kiremitleri ve çatısı gümbürdemeye başladı. Dilimize ne geldiyse okuduk. Allahtan ki kısa sürdü ve kayda değer bir zarara maruz kalmadık.

Yaz tatillerinde ben de abime muavinlik yapıyordum. İbrahim abim 75 de askere gitti ve abim yalnız çalıştı. Genellikle Aliağa’dan aygaz tüpü dağıtımı yapardı. 77 yılında İbrahim abim askerden gelince, babam ona bir sürpriz yapmıştı. 15 AP 330 dingilsiz kamyon onun için kapıda bekliyordu. O artık usta bir kamyoncu idi. İki abim de kendi kamyonlarında çalışıyorlardı.

Ben de 1977 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesine kaydolmuştum. Hala telefon imkanımız yok mektuplarla haberleşiyorduk. 77 nin mart ayının beşinde ikinci dönem için Erzurum’a döndüm. (Muavinlik yapmak için genellikle her dönem bir ay geç gider, derslerimi hızlı çalışarak yetiştirirdim).

Param kalmamıştı. Para gönderin diye mektuplar yazıyordum. Ne cevap ne de para geliyordu. Çorbayı kaşıkla değil, ekmeği batırarak yiyordum ki çabuk bitmesin. Finallerim yaklaşıyordu. Hemşerilerime ve arkadaşlarıma bizim evde birşeyler oldu galiba hiç haber alamıyorum diyordum. Hemşerilerim de üzülme bir şey yoktur biz seni destekleriz diyorlardı. Öyle de yaptılar sağ olsunlar.

İki abimde altından yel geçen arabalarda çalışıyorlardı. Asla yakıştıramıyordum ama, evde olumsuz bir şeyler olduğuna dair düşüncelerim sürekli artıyordu. Derslerime de çalışmam gerekiyordu. Çok zor bir şekilde finalleri bitirip, hemşerilerimin de yardımı ile yaz tatili için Bucak’a geldim.

Ayaklarım titriyordu. Olumsuz bir şeyler vardı ama, ne olduğunu kimse söylemiyordu. Otobüsten iner inmez ilk tanıdığıma abilerimi gördünüz mü? Ne yapıyorlar? Diye sordum. Net bir cevap alamadım. Beynime kaynar sular dökülmüştü. Ata evine titreye titreye girdim. Rahmetli anacığım karşıma çıktı. Hiç onu öyle görmemiştim. Benim ne kadar bilgi edindiğimi bilmiyordu. Daha kucaklayamadan; “Ana abilerim nerede? Diye sordum. Yutkundu cevap veremedi. Mustafa abimin evi hemen yan evdi. Koşarak abimin evine gittim yengem evdeydi. Yengeciğim beni görünce kendini yere öyle bir attı ve ağıtlar yakmaya başladı ki, dünyalarım yıkılmıştı.

Küçük kardeşim Mehmet de abilerime muavinlik yapıyordu. Soramıyordum, hangisine ne olduğunu, ölenin olduğunu feryatlardan anladım ama, hangisi veya hangileri idi. Ben de büyük bir acı ile kendimi yerde buldum. Saatlerce ellerimi yere vurmuşum. Neler olduğunu ne olur anlatın dedim. Yengem ağlamaktan ve ağıtlar yakmaktan hiçbir şey söyleyemedi. Rahmetli babamın haberi olmuş o geldi ve dedi ki: Oğlum yeter artık ağlama, biz zaten mahvolduk, derdimizi yeniden depreştirme dedi. Ağlamayı kestim gözyaşlarımı içime akıttım. Sabrettim, dua ettim. Asla isyan etmedim.

Ailemizin direği Mustafa abim Kardeşim Mehmet ile İnalların ketirelerini İstanbul’a yüklerler. Merhum Mesut İnal da mal sahibi olarak arabadadır. Sandıklı’da gecenin seherinde kaza yaparlar abim Eğirdir hastanesinde ruhunu teslim eder, Mehmet’in ve Mesut’un bacakları birkaç yerinden kırılmış ve Eğirdir hastanesinde tedavi altındadırlar. (28 mart 1978).

Kazadan on yıl sonra vefat eden sevgili Mesut İnal kardeşime, Mustafa abime ve tüm ahirete irtihal eden yakınlarımıza gani gani rahmetler, kardeşim Mehmet’e de şifalar diliyorum. Ruhlarınıza Fatihalar gönderiyorum.

Selam sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.

 

18 Haziran 2016 Saat: 9.00. Antalya

Yrd. Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER

 

 

( Merhum Ağabeyim Seni Çok Özledim Mustafa Coşkuner başlıklı yazı S. COŞKUNER tarafından 18.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.