UNUTULAN
DEĞERLERİMİZDEN “KÜSÜK”
1960-1970’li yıllarda
bugünkü inşaat teknolojisinde kullanılan alet edavatın hemen hemen hiç birisi
yoktu. Çimento yok, beton mikserleri ve pompaları yok, tuğla-briket-ytong yok,
iskele sistemleri yok, kule ve tekerlekli vinçler yok, yok oğlu yok.
Peki ne var. Dağlardan
bin bir zorluklarla çıkarılan inşaat taşları, özlü toprakların çürük samanlarla
karıştırılmasından elde edilen inşaat çamuru. O günkü şartlarda zekasını ve
yüreğini ortaya koymuş, çalışkan, vefakar ve cefakar inşaat ustaları ve
çalışanları.
O günkü inşaatlar en
fazla üç katlı ve taş yığmadır. Ustalar inşaat yapılacak alana önce ölçüp biçip
kazıklar çakarlar. İlgili kazıkları iplerle birleştirirler. Ameleler kazma
kürek yardımıyla inşaat temeli çukurlarını kazarlar. Sıra kazılan temel
çukurlarının inşaat taşları ve samanlı özlü çamur kullanılarak örülmesine
gelmiştir.
Peki inşaat taşı nasıl
elde ediliyor? Dananın kuyruğu burada kopmaktadır. Gün yüzündeki taşlardan
inşaat olmaz. Mutlaka yerin altından taş ve toprakların arasından çıkarılıp,
uygun ebatlarda parçalanarak, inşaat yapımına uygun taşlar haline getirilmesi
gerek.
Önce dağlardan inşaat
taşı çıkarılmaya elverişli bölgeler seçilecek, bu gölgelere at arabasının
geçebileceği yollar yapılacak. Kazma kürekle üstteki topraklar açılıp kayalara
ulaşılacak. Bu kayalar çeşitli ebatlardaki küsükler, demirler, çekiç ve balyozlar
yardımıyla yerinden koparılacak, balyozlarla vura vura parçalanacak ve inşaat taşı haline getirilecektir.
Günümüzde inşaat taşına
pek gerek kalmamıştır. Çünkü binanın radye temelinden en üst çatısına kadar
kalıplara dökülen hazır betonlarla işler çok kısa sürede tamamlanabilmektedir.
Bahçe duvarı veya bazı küçük çaplı temeller için ise, mermer ocakları ve
fabrikalarının artıkları olan mermer taşları rahatlıkla bu işi görmektedir.
Mermer ocaklarında
günümüzün en üstün teknolojileri kullanılarak (dozerler, kepçeler, kesme
makinaları, tırlar vb.) insan gücü en aza indirilmiştir.
Geçmiş yıllardaki taş
çıkarma ve inşaat malzemesi haline getirilmesi işi, tamamen insan gücüne ve
emeğe dayalı idi. Kazma kürek yardımıyla vasıfsız taş ve topraklar
temizlendikten sonra, yeraltı taşına ulaşıldığında, taş blokunun uygun bir
yerinde ince bir yarık aranıp bulunurdu. Daha doğrusu bulunmak zorundaydı. Bu
incecik yırtıktan en ince küsüğün ağzı, küçük çekiçle vura vura tutunması
sağlanırdı. Küsüğün ağzı, taş yarığına iyice tutununca, ihtiyaca göre, uygun
büyüklükteki balyozlarla küsüğün kafasına vurularak, yerin altına gizlenmiş ve
sonsuz uykuya yattığını zanneden taş blok, ürkütülürdü!
Önce en ince küsük
kullanılarak kaya esnetilmeye çalışılırdı. Tabi bu iş zannedildiği kadar kolay
olmazdı. Küsüğün ağzı kayanın yırtığına girmeyebilirdi. Daha ilk vuruşta küsük
isyan edip fıyıp gidebilirdi. Yapısı müsait olan kayalar bir vuruşta yarılıp
üstündeki personelin hayatına kastedebilirdi. Küsüğün kafasına indiği zaman
nasıl bir dirençle karşılaşabileceğini kestiremeyen balyoz, kendisinden
beklenmedik bir cellada bile dönüşebilirdi.
İlk küsük kayanın
yırtığına tutunduktan sonra işler rayına girmiş olurdu. Hemen ikinci
büyüklükteki küsük, kayanın az da olsa açılan yırtığından tutturulmaya
çalışılırdı. İkinci küsük kendisine yer bulduğu zaman, ilk küsüğün akıbetini
kestirmek çok zordu. Büyük ihtimalle, genişleyen yırtıktan kayanın
derinliklerine doğru akar giderdi. Yani görevini başarıyla daha büyük küsüğe
devretmenin sevinciyle, kendisini istirahata atardı. Tabi ona ulaşmak oldukça
uzun zaman alırdı. Bu durum da, taş çıkarma ustalarının ne kadar bol miktarda
küsükle işe başlamalarının zaruretini ortaya koyardı.
Bir taş çıkarma
ocağında en az iki ve daha fazla eleman görev yapardı. Yapılan işin tabiatı
gereği ve kullanılan araçların ağır demirlerden oluşmasından dolayı, çalışanın
diğer elemanları sakatlama ihtimali çok yüksek olurdu.
Çeşitli ebatlardaki
küsükler, demirler ve balyozlar yardımıyla ana gövdeden koparılan kaya parçası,
en büyük balyozla tam orta göbeğinden bütün güçle dövülerek parçalanmaya
çalışılırdı. Bu iş baya uzun sürerdi. Çünkü rakibin gücünü azaltmak için epeyce
bir mesaiye ihtiyaç olurdu.
İnşaatlarda
kullanılabilecek küçüklükte parçalanan taşlar, insan kucağında at arabasının
gelebildiği yerde biriktirilirdi. Zira traktör ancak çok zenginlerde olurdu.
Fakir taş çıkarıcıların traktörleri dahi olmazdı. At ve eşek ile taş
taşınamazdı. Ancak iki tekerlekli tek hayvanlı “tatar arabası” veya biraz daha
gelişmiş olan dört tekerlekli iki hayvanlı at arabası ile taş taşıma işlemi
yapılırdı.
Balyozlarla yeni
parçalanmış ışıl ışıl parlayan taşlar kucaklandığı zaman, keskin tarafları
personelin ellerini ve kıyafetlerini jilet gibi keserdi. Alim Allah kucağında
taşla ayağın kayar, düşer falan edersen, kucaktaki taşlar katil olmak için
balıklamağa dalmayı çok severlerdi.
Arabaya atılan taşlar
mümkün olduğunca düzenli istiflenir ve daha çok taşın taşınmasına gayret
edilirdi.
Eğer belirli bir yerden
sipariş varsa, taş arabası taşları direk oraya götürürdü. Sipariş yoksa
genellikle taş ocağının uygun bir bölümünde, araba yoluna yakın olacak şekilde stoklanırdı. At
arabalarında kaldırmalı hidrolik olmadığından!!! taşlar yine el ile tek tek inşaatın uygun
yerlerine indirilirdi.
Eeeeeyyyyy gençler,
eski insanların işleri işte bu kadar zordu. Sadece taş çıkarmak mı hayır. Hemen
hemen her iş zordu. Eğer dedeleriniz sağ ise, dizlerinin dibine oturup
anlattırın ve de YAZIN, tarihe geçsin.
Bana bu makalemi
yazmama sebep olan ve çocukken bu gerçekleri çıplak gözle görmemi sağlayan, bu
işin en iyi ustalarından, Hökezin Koca boğazını tartık turtuk eden dayı oğlum
Mustafa ÜLKÜ’ye (Hacı Mehmet ÜLKÜ’nün
oğlu) ve birlikte çalıştığı arkadaşlarına teşekkürlerimi sunuyor ve o nasırlı
mübarek ellerinden saygı ile öpüyorum. Allah sizlerden razı olsun. Ne kutsal
bir görevi yerine getirmişsiniz.
Selam, sevgi ve
dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
19 Mayıs 2016 Saat:
11.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı