1
Emsali yüksün bir
yadsımazlıkla, gölgesi kurumuş bir çiçeğin kırılganlığında saf tutan meleklerle
dolu gök kubbe seyrinde âlemin hoş bir muhabbete yüz sürmüş Tanrı ve evren.
Sancısı doğurgan bir
imgeymişçesine tüm çetrefilli yoksunluğu bir köşede unutmuş vicdan yüklü
melekeleri ile kıt kanaat mutluluk için seferber olmak belki de tüm huşu
Yaratıcı’nın hakkaniyetine yâd ederken yine de kıbleyi yön bilen.
Sızan bir edim mi peyda
olan bir hüküm mü durduk yerde…
Bir gölge mi yoksa
sığınağı yalnızlık olan sığıntı bir gönül mü her ne kadar hor görülse de
sevmekten asla vazgeçmeyen…
Bir dokunuşun
müptelası, yüreğin yorganı, vicdanın nazı niyazı kadar henüz yoldan çıkmamış
nicesi. Bu belli ki rahmeti tüm edilgenliğin yine de nazire etmekten geri
durmayan. Günü muktedir kılan siyahın gölgesi mi de beyaz ve masumiyet bu denli
tekelinde meleklerin yoksa safsata yüklü imgeler mi ahenk dolu yüreklerin o
sessiz çığlığı yine de aslına rücu eden ne varsa ve sevdaya dair her ne ise
ılıman bir iklimin payidarlığında o hülasa tedirginliğini perde arkasına
gizleyen.
Anlamsızlığın gürbüz
yetilerinde gizlendiğim yine de şekillendiremediğim ne varsa. Konuşlandığım
siper yüklü gönül odalarında hidayet erbabı hangi kıyam ise yine de devamını
getirmekle yükümlü olduğum tüm yoksunluğumu bertaraf etme gayreti güdüp de
rencide edilmemek adına geri durduğum: bir iklim olsa da günün devindiği kaç
mevsim acaba kâfi gelir gönül şekilden şekle girerken: kâfi gelse keşke yüklü
bulutlar ve eşlik etse o doğurgan ıssızlığı kayan yıldızların ve mümkün olsa da
her yitişin ardından rahmet okunsa.
Tahakküm ile cebelleşen
hırpani bulutların tefekkürü mü yoksa yalın seyri şu âlemin yine de
sığdıramadığımız masumiyet şu engin yüreğe bir katresi bile insanlığı ihya
edecek kadar heybetli bir mefhum bir kıvılcıma esir iken âlem hele ki o heyula
yangın aşkın çeperinde gizlenmiş bir bulut kadar ak ve muhabbet yüklü.
İstişare yüklü nöbetsiz
geceler.
Serkeş tüm yolsuzluğu
ile meyleden tutarsız hükümler.
Yine de sırnaşık bir
tahakküm seferber olmuş ne çok imge.
Kırık mizacının
yüksünlüğünü görmezden gelip gözleri kapalı insanlık.
Bedenler soğuk ölüm
sonrası hala yaşadığına hükmeden tüm olasılıkları bertaraf edip olmazın
olurunda dirayeti sığınan ve kıdemli acıların yolcusu.
An’ı bertaraf eden dün
yüklü öngörüler mi yarına bel bağlayan umut söylemleri mi? Belki de bir safsata
erişemeyeceğimiz güzellikler iken nüansı iken devingen ruhun yine de beklemek
farz olmuş gün avaz avaz dünlere nazire edercesine.
Nüktedan bir serzeniş
bazen telaş yüklü bir imge yığını bazense kocaman bir boşluk rağbet ettiğimiz
hele ki tüm sakıncayı bertaraf edip sığındığımız yürekler bir nebze de olsa
sevgiyi pay eder diye…
Hicap yüklü bekleyişe
taammüden süregelen sıradan bir rüzgâr boyutu devingen ruhun tılsımı en derinde
saklı.
Issızlığı mabet
bildikten sonra hele ki şart koşmuşken kader acıyı sona gelmeye ramak kala nice
destursuz edim nice tantana nice gıybet yüklü gönülsüz cümle, tırnak arasında
isimsiz suretler.
Şartsız koşulsuz
sevmeye yürek gerek yine de ne gam, huzurunda serilmiş ne çok ahkâm satır arası
düşlerin girizgâhı yine de kayıp rotası hele ki o şarkılar yok mu; tınısı
noksan kayıp bir yolun düş bekçileri.
Rütbesiz sevdalar yüklü
yürek nedamet iken saklandığım dönence kayıp istikametin gıyabında çalıntı
mizaçların kırık zincirleri noksansız hükmeden evrene gönülsüzlüğü beyanat
yüklü kıyıya vurmuş nice ölü yürek bihaber mazinin çalıntı ve serkeş
telaşından.
Güne dönük yüzüm, kıble
bildiğim gökyüzü sıradan bir kulun sıra dışı tanışıklığı meleklerin el verdiği
yalnızlığımın kim bilir kaçıncı satır arası hele ki nüansı hüzün yüklü döngünün
adsız neferleri.
Belki isli belki yüklü
belki sıradan o dokunuş elime değen yağmurun hüzün yüklü seyri ıslak gözlerimin
sihri ne de olsa neye ağladığımın gündüz gece katmerli bir isyan sığıntı
güruhun nezdinde paye biçtikleri ne çok tahakküm yüklü söylem ısırgan otlarının
arasında devinip duran kayıp ve çalıntı ruhlar emsali olmayan bir rüyanın son
perdesi gömülü haykırışlarım nispet edercesine evrenin gizemine hala o durağan
seyrine kul köle olmuşum da görmezden gelenlerin neyine gerek sevgi?
Anlamsız rötuşların
istila ettiği sancılı ve yoksun yarınlar günün haşmetini rahmet bilip uzağında
kanıksanan o tahayyül yüklü imgelerin yoksun tüketilmişlikleri.
Sevdanın nüktedan
seyrini gözü kapalı kanıksamakta saklı tüm nüansı hele ki seyrelen ömürlerin
tüketilmişliğine nazar etmeden yürek dolusu hıçkırık belki de payidar kalan o
ikilem anlık bir mizansene dokunmadan teğet geçen bir realitenin uzağında iken
salınan o sarkaç: Bir ileri bir geri.
Tuhaf bellediğiniz her
ne ise sakın ses etmeyin ve gizlenin bir köşede o muğlâk tını rest çekmişken
hayata sadece çöreklenin dibine sevgi yüklü mizaçların farkındalığına nail
olmanın şerefi iken size hayatın sunumu.