1 Çıplak Ayaklarım Bölüm...4


 

neyse böyle sohbetli bir yolculuğun ardından istanbul top kapı otobüs garajlarına giriş yaptık otobüste ki yolcuları indirdik iki şoför kadın ve ben baş başa kaldık şoförler kadına bizimle kal dediler ben hemen araya girdim hayır apla sizinle kalamaz bir yere gidecekmiş onu ben götüreceğim dedim şoförler bana sen hiç bir yere gidemezsin önce şu otobüsü temizle dediler ben tamam abla temizlik işi bitene kadar beni bekler dedim şoförler topkapı anadolu otobüs terminalinin arka kısmında otobüs yıkama yeri vardı otobüsü oraya çektiler ben otobüsü temizleyene kadar kadın otobüste oturdu temizlik işi bitti ve kadına gel abla biraz dolaşalım dedim anadolu garajlarının içinde büyük bir kırathane vardı oyıllar da anadolu garajını bilenler bilir o kırathaneye oturduk bir simit aldım birde çay söyledim dedim apla sen bu çayla simidi ye burda beni kekle benim biryere uğramam lazım dedim tamam kardeş dedi ben dışarı çıktım niyetim onu denemekti dedim eğer bu kadın beni beklerse tekrar Elbistan a dönmeyi kabul etmiş sayacaktım yok eğer giderse kadın bana yalan söylemiş sayacaktım yaklaşık iki saate yakın kadına gözükmeden anadolu garajının içinde vakit geçirdikten sonra tekrar kırathaneye geldim kadına baktım ki aynı yerde oturuyordu

 

beni görünce hemen gözlerinin içi güldü kadın aman kardeşim gelmeyeceksin diye çok korktum yerimden kımıldamadım tuvalete dahi gidemedim dedi zaten koca kırathanenin tuvaleti yoktu yahu bu ne biçim iş hergün binlerce kişinin uğrayıp çay içtiği yerde tuvalet yoktu işte bizim işletme anlayışımız böyle ben ozamandan beri böyle işletmelere çok kızardım türkiye de hangi garaj öyle değildiki mesela baş kentimiz Ankaranın otobüs terminaline binden fazla otobüs yazı hanesi vardı bu goca garajda bir tane umumi tuvalet vardı yoksa vardı da ben mi bilmiyordum. İnsan tuvalet ihtiyacı geldimi hadi umumi tuvalete tabi sıra beklemekten altına gaçırmassa

 

 bu tuvaletmeselesi kitabım da konu sapması yapmasın konuya gelelim kadını umumi tuvalete götürdüm biraz sıra bekledik sonra tekrar kırathaneye geldik aslında bir yemeğe götürecektim ama param yoktu benin bin lira bir harcırakım vardı oda iki simit iki çaya yetiyordu aplaya birsimit bir çay daha aldım dedim apla şimdi ben senin dönüş için biletini almaya gidiyorum sen beni burda yine bekle dedim otobüsün yanına geldim

 

şoförler otobüsün içindelerdi  on binlira para verirmisiniz dedim ne parası harcırağını aldınya dediler ya tamam aldım da bana siz on binlira daha verin aylığımdan kesin dedim şoförlerden zor güç on binlirayı aldım Elbistalılar yazıhanesine gittim orda bilet satan bülent isminde bir katip vardı dedim bülen bey arka taraftan bayan yanı bir bilet ver dedim

 

 bülen Ali arkada bayan yanı yok dedi tek bayanlara otobüsler genelde öntaraftan koltuk verirlerdi ben dedim neyse önden olsun fark etmez arkada olmasını istiyordum arkada olursa biraz sohbet ederiz gelirken olduğu gibi diye düşünmüştüm olmadı öntarafdan bir bayan yanından bilet aldım akşam saat dokuzda otobüsü yolcuları almak için perona çektik kadını yerini gösterdim koltuğuna oturdu ben diğer yolcuların bağajlarını alıyordum şoförün birisi benimle dalga geçmeye başladı halel olsun lan Ali garıyı kendine ayarladın malda iyi ha diye bana şoförün böyle söylemesi benim çok zoruma gitti nerdeyse kavga edecektim vaz geçip sustum neyse yolculuğumuz tekrar Elbistan a başladı ve Elbistan a geldik

 

yolculuk boyunca bu çalıştığım otobüsten ayrılmayı çok düşündüm çünkü bana yaptıkları içime dokunmuştu bir zavallı kadına benim gibi sahip çıkmamışlardı ve otobüs Elbistan garajlarına girdi dururdurmaz hemen arka kapıdan indim kadın önden iniyordu koştum elini tuttum gel abla dedim Elbistanlılar otobüs firmasının müdüriyetine doğru kadını götürken arkamdan şoför kızarak bağırdı heyy yolcuların bağajını indirsene diye bende aynı şekilde dönüp bağırdım kendin indirlann diye

 

Elbistanlılar otobüs firmasının müdürü bizim köylüydü Mehmet karpınar İsmin de çok değerli hatırı sayılır bir insandı kadınla beraber Mehmet abinin yanına girdik ve selamdan sonra ben bu durumu Mehmet abiye anlattım ve bana dedi ki oğlum Ali şimdi seninle gururduydum bir köylüm olarak çok güzel bir iş yapmışsın dedi Mehmet abi kadına hangi köyden kimin kızı olduğunu sordu kadın köyünü ve babasının adını söyleyince Mehmet abi hanım kızım senin babanı ben tanıyorum dedi ve şaşırdık bende kadında sevindik Mehmet abi dedi Ali oğlum sen bu kızcağızı kurtarmışsın götürüp babasıyla barıştırmakta bana düşer barıştırayım da bir iğdeli olarak şu otobüs camiasında beraber gurlanalım dedi birde bu çok önemli çok sevap bir iş dedi ve Mehmet abi ben ve kadın bir taksiye bindik kadının köyüne gittik ama kadın çok korkuyordu babasından bunu her haliyle belirtiyordu köylerine girdik kadın bize evlerini gösterdi kapılarının önüne taksi durdu babası kapının önünde birşeylerle uğraşıyordu bizi görünce yahu Mehmet senin n işin var burda dedi ve kızını da gördü adam kızına sen anayın yanına git kızım dedi o kadar adam bizi başka bir odaya aldı  amma yan odadan feryatlar geliyordu anasından kızım güzel kızım diye takside Mehmet abi bize tembihlemişti istanbula gitme hikayesini hiç açmayın diye Mehmet abi kadının babasına kardeşim kızın bana geldi kocası ile geçinemediklerini anlatı beni babama götür dedi bende aldım getirdim senden ricam kızına kızma yapmış işte bir cahillik dedi

 

kadının babası Mehmet abiye söz verdi hiç birşey sormayacağına dair ve şöyle söyledi Mehmet kardeşim biz biliyorduk kocasından çok çektiğini ama bize kendi gelip hiç birşeyini anlatmadı bizim sözümüzü dinlemedi adama kaçtı o yüzden bizde gidip sormadık sizden ALLAH razı olsun bana kızımı getirdiniz dedi bukadar kolay bir barışma oldu ikram ettikleri çay kahveden sonra vedalaştık ordan ayrıldık

 

yolda gelirken şoförlerle aramda geçen tatsız durumu anlatım Mehmet abi bana hak verdi ama dedi şimdi işinden olma ben onlarla konuşurum işine devam edersin dedi ben hayır Mehmet abi onların yanında çalışmam için benden özür dilemeleri lazım dedim ama onların umrunda mı benim işten ayrılmam yerime başka bir mavin tutmuşlar bile aynı gün dört yıldır çalıştığım işimi kaybetmiştim otobüsten eşyalarımı aldım eşya olupta bir kaç tane kirli çamasırım vardı

 

Elbistanda bir yekta oteli vardı oraya gittim cebimde bir gecelik yatak parası vardı dedim şu otelde güzel bir uyku çekeyim çok yorgun bitgin bir halim vardı otele girdim bir oda tuttum odama çıktım bir du ettim ya rabbim iyi niyetim yardım severliğim yüzünden işimden oldum bu yaptıklarımı sen görüyorsun yarın beş parasız neyapacağım kime gideceğim kimsem yok yarabbim sen bu iyi niyetimi karşılıksız bırakma bana yardım et diye yalvardım

 

benim işten ayrıldığımı simsar Sagup Bahattin usta vardı ona anlatmış niçin işten ayrıldığımı Bahattin usta şimdi nerde bu çocuk diyor Sagupta yekta oteline gittiğimi söylüyor otelde kalacağımı Sagup abiye söylemiştim Bahattin usta geldi beni yekta otelinde buldu otelin lobisinde oturduk bana olayı anlatmamı söyledi bende anlattım Bahattin abi bana bak alim senin evin yokmuş bu otelden sana bir oda tutacağım bir yıllık parasını peşin verceğim burda yatar kalkarsın aylığını harcırağını eski çalıştığın yerden fazla vereceğim benimle çalışırmısın dedi

 

yüce rabbim o duvamın ardından bana rızkımı göndermişti tabi yok çalışmam denirmi hemen kabul ettim Bahattin abi dedi alim yalnız senden bir ricam var dedi bende buyur Bahattin abi dedim alim benim otobüsüme param yok deyip de kim binerse para sormayacaksın o yolcunun yolda karnını doyurmadan bırakmayacaksın eğer aç bırakırsan babalım boynuna senden yolda indir bindirden aldığın paraları sormayacağım ne kadar verirsen okadar alacağım dedi

 

indir bindir parası deyip geçmeyin bir otobüsün asıl gazancı indir bindirden kazanılırdı Bahattin abiyle anlaştık bana büyük sorumluluk yüklemişti çok mutlu olmuştum ALLAH IM daha bir gün geçmeden bana başka bir rızık kapısı açmıştı işime başladım aradan bir ay geçmişti o yardımcı oluğum abladan haber aldım babası on beş gün içinde köyünden temiz bir insanla evlendirmiş bunu duydum çok sevindim ALLAH bir daha yuvasını bozmasın diye dua ettim.Bahattin abiyle çalışmaya alışmıştım Bahattin abi çok iyi yürekli dinine düşkün bir adamdı yolda durduğumuz mola yerlerinde hemen mescide koşardı namaz kılmak için ben Bahattin abiye çok imrenirdim namaz kılmak isterdim ama kılamazdım sanki beni engelleyen bir güç vardı ayağımda bir diken önümde akan bir sel beni engelliyordu sanki birgün Mersine gittik kaldığımız otelde Bahattin abi namazını kıldı geldi ben ALLAH kabul etsin bahattin abi dedim Bahattin abi sağol alim ALLAH razı olsun dedi bahattin abinin sanki o gün yüzünde bir nur vardı yada ben öyle sandım ama beni bu durum heycanlandırdı Bahattin abi bana alim dinle bak sana biraz dini konulardan anlatayım dedi bana çok güzel dini konular anlattı anlattığı şeylerden çok etkilendim adeta bana durma rabbine yürü diyordu ve orda Bahattin abiye bir şiir okudum o gün ne geldiyse aklıma okudum bu güne kadar hiç bir kelimesini değiştirmedim halen okurum.

 

 

Rabbine Yürü

 

Unut artık geçen dünü,

Dön kibleye yönünü,

Çıkar ayağından dikeni,

Durma rabbine yürü.

 

Onda senin umudun,

Kurusun ister dudağın,

Yansın közde ayağın,

Durma rabbine yürü.

 

Korkutmasın dağ dere,

Aldırma akan sellere,

Derman verir o, dizlere,

Durma rabbine yürü.

 

Çağırıyor gel diye,

Günahlarını dök diye,

Olmaz bundan büyük hediye,

Durma rabbine yürü.

 

Olmaz ki, dünya bâki,

Cennet duruyor sâhi,

Mevlâ çağırıyor hadi,

Durma rabbine yürü.

 

Baska yolu var mı, söyle,

Haydi yükünü, yükle,

Huzurun senedi, Kıble,

Durma rabbine yürü.

 

Ali Sahin

 

Bahattin abi bana Maşallah alim de neler biliyormuş diye beni sevdi çok iyi kalbli bir çocuk olduğumu söyledi bu güzel sohbetin ardından çıktık odamıza iki yataklı bir odada yattık sabah kalktık Elbistan yolcusu alıp Elbistan a döndük garajlarda bir haber duydum çok üzüldüm beni bu otobüs mavinliği için yetiştiren değerli Hacı Mıstık abi otobüs kazası yapmış Hacı Mıstık abi ve otobüste bulunan yedi kişi bu kazada ölmüşler Hacı Mıstık abiye ALLAHtan rahmet dilerim çok iyi bir insandı ve benim üzerimde çok emeği var.benim aklıma şu soru takıldı acaba yüce rabbim benimi korudu işimden ayrılmış olmasaydım bende o otobüsün içinde olacaktım neyse bu konu çok derin yorumu siz okurlarıma bıraktım.

 

Otobüste çalışmam beş yıl olmuştu aplalarımdan hiç haber alamamıştım birgün Elbistan da ceyhan ırmağının kenarında otobüs yıkıyordum ablalarımın ilk evlatlık verildiği evin yakınında yanıma iki kişi geldi şöyle yirmi beş yaşlarında falan biri dedi ki yanındakine bak ökeş bu çocuk varya üveydenin kardeşi sonra bana dedi ökeşde üveydenin kocası bende üveydenin üvey kardeşiyim dedi ben şaşırdım üveyde aplam evlenmiş Gazi Anteb e gelin gitmiş kocası Ökkeş de bir iş için Elbistan a gelmiş beni orda otobüs yıkarken görmüşler ben hiç birini tanımıyordum ama Üveyde aplamın beraber büyüdüğü tahsin beni tanıyormuş ablamı sordum enişteme Antep de kaldı gelmedi dedi peki Zeliha aplamdan bir haber var mı diye sordum dediler Zeliha aplanda nişanlandı şimdi Ankardalar dediler İskender bey Zeliha aplamı büyüten Manisadan Ankaraya Vali yardımcısı olarak tayını çıkmış Ankara da yaşıyorlarmış bunu duyunca çok sevindim orda eniştem ökkeş bana Antepte ki ev atresini verdi nezaman istersen gel aplanı gör dedi ve gittiler aradan on gün falan geçmişti bana Osmaniye de oturan bir köylümüzden haber geldi Osmaniyeye gelsin ablası onu görmek istiyor diye omaniyeden geçen Elbistan otobüsüne söylemişler

 

Zeliha ablam Ankaradan kendini büyüten iskender beyin kız kardeşinin yanına gelmiş onlarda bizim köylüleri tanıyormuş köylülerimiz ablama benim otobüste çalıştığımı söylemişler ablam ozaman kardeşim Aliye haber salın gelsin beni üveydenin yanına götürsün demiş ben duyar duymaz işimden bir hafta izin aldım hemen Osmaniyeye geldim beş yıl aradan sonra Osmaniye de Zeliha ablamla tekrar buluştuk ablam beni görünce çok şaşırdı kardeşim nekadar büyümüşsün kocaman adam olmuşsun diye beni sevdi ablama sarılınca bir anne sıcaklığını hissettim daha önce hiç kimseden böyle bir şevkat görmemiştim inanın anamın bile sarıldığını hatırlamam öyle sevgisiz şevkatsiz büyümüştüm bir yakının tarafından kucaklanmak ne güzel bir duyguymuş anlatamam bu güzel duyguyu Zeliha ablamdan aldım.Zeliha ablamla üveyde ablam küçükken ayrıldıktan sonra hiç birbirlerini görmemişlerdi bende üveyde ablamı görmemiştim Zeliha ablamla birlikte bir otobüse bindik Antebin yolunu tuttuk Zeliha ablamla ben aynı his içindeydik bunca yıl aramadık bizi görünce acaba nasıl bir tepki verir diye merak ediyorduk ama her türlü tepkiyi göze almıştık bir an önce görmek istiyorduk çok heycanlı bir yolculuğun ardından Antep otogarına geldik

 

bir taksiye bindik eniştemin bana Elbistan da verdiği adresi taksiciye verdik taksici bizi bir çıkmaz sokağa getirdi sokağın başından sonu gözüküyordu taksici kardeşim şu karşıda ki kapı sizin adres inin dedi sokak biraz dar birde çıkmaz olunca taksi girmedi sokağın başında indik taksicinin gösterdiği kapıya doğru Zeliha ablamla yürüyoruz ama ikimizin heycanı görülmeye değerdi kapının dibine geldik zeliha aplam hemen kapının ziline bastı içerden kim o diye üveyde aplam bağırdı Zeliha ablam sesi geliyor sesi diyerek ağadıyla heycanı birbirine karıştı ayaktan yıkılacaktı nerdeyse tabi bende öyleydim ama dışıma vuramıyordum kapı açıldı üveyde ablam ben ve babam üçümüz birbirimize benzeriz bizi görünce hemen tanıdı kardeşlerim gelmiş diye ortalığı yıktı ordaki bizden çıkan çığlıklar seviç çığlığımı ağlama çığlığımı adını koyamadım kapının dibinde birbirimize sarıldık ağladık bürtürlü ağıdımızı dindiremiyorduk üveyde ablam bizi içeri aldı üveyde ablam bizden daha çok özlem çekermiş bilemedik onu daha önceden arayıp görebilirdik belkide bir saat daha önce görsek onun bile çektiği hasrete faydası olurdu diye düşünmüştüm

 

yılların hasreti üçümüzüde yakıp kavurmuş ağlamalarımız hasretle yanan yüreklerin kanıtıydı Antepte üç gün üveyde ablamın yanında kaldık bütün özlemle geçirdiğimiz o yılların acısını sanki o üç güne sığdırdık ablalarıma babama götüreyim sizi dedim ama üveyde ablamın babama karşı büyük bir hırsı vardı kabul etmedi Zeliha ablam babamın zavallı bir adam olduğunu biliyordu ama onunda içinde bir burukluk vardı ozaman daha sonra belki gideriz dedik ve üveyde ablamla vedalaştık Zeliha ablamla ben tekrar Osmaniyeye döndük ablamı Osmaniyeye bıraktım

 

ben tekrar Elbistan a geldim artık ablalarımın yerlerini öğrenmiştim onları görememem için bir sebeb kalmamıştı benin iki tane anne gibi ablalarım olmuştu onların hasretini yüreğimde hafifletmiştim ama benim öz kardeşim Ömerden hiç bir haber yoktu bir gün babam köyden yanıma gelmişti babama kızlarını gördüğümü çok iyi olduklarını anlattım sahimi diye ağladı ve sevindi babam a dedim ömeri kime nereye verdin evleri nerde diye sordum ve bana verdiğin evi göster dedim babam beni götürdü götürdüğü ev Elbistan köprü başı mahallesi ceyhan ırmağıyla bir ev arası bir yerde benim herzaman gürdüğüm bir ev terkedilmiş avlusunda tahta çatal bir kapı bir kanadı toprağa gömülmüş hep açık kapanmaz ev şehirin değerli yerinde olduğu için bu evi yıkıp neden yenisini yapmıyorlar derdim yani ev iyi bildiğim bir yerdi işte babam her Pazartesi günü o evin tahta kapısının önüne gelip oturur akşama kadar ağlarmış acaba bu kapıdan Ömerim çıkarmı diye babamdan değil o evin yanında oturan komşular bana anlattı babamı hep görürlermiş o komşulara sordum dediler burada hamamcılar diye birileri oturuyordu ama uzun zamandan beri ortada yoklar hiç gelip giden yok dediler babamla belediyeye gittik evin sahipleri hamamcılar çıktı sonra nüfustan sorduk nüfuslarını Mersin e almışlar Mersinde aileyi buldum kendileri böyle bir çocuk almadıklarnı söylediler ve böylece umut ışıkları söndü

 

bizde ALLAHIN lütfuna bıraktık birgün ömer büyüdüğünde kendisi gelir bizi bulur dedik unutmaya çalıştık ama unutulmaz ki babam ölünceye kadar bu tahta kapıya geleceğini söyledi ve ekledi oğlum bu kapının karşısına oturduğum zaman Ömeri görüyorum nasıl büyüdüğü gözümün önüne geliyor keşke hergün burada otura bilsem dedi babamın birde söylediği türküsü varmış dilinde bunu bana söyledi ben dedim baba seni türkü söylerken ne duyan var nede bilen dedim babam dedi ya oğlum içimden söylüyorum işte dedi bu nasıl türkü baba bana söylermisin dedim ve söyledi sözleri aynen şöyleydi

 

Ben kime soram

 

Yokmu, yavruları,mı gören

Verdiğim evler olmuş ören

Bir tek tahta kapısı kalan

Ne giren var,ne çıkan var

Ben kime soram

 

Hergün çıkıyorum ben bu yola

Acep raslarmıyım bilen bir kula

Öyle bakıyorum boş sokaklara

Ne gelen var, ne giden var

Ben kime soram

 

İnsan yavrusunu koynunda saklar

Duysun beni kara kara taşlar

Acep söylerlermi uçan da kuşlar

Ne uçan var, ne geçen var

Ben kime soram

 

 

babam bu türküyü yüksek bir sesle söylemiş olsaydı bir duyan bilen cıkmazmıydı acaba işte benim babam kimseye derdini yanamayan hep derdini kederini içine atan bir adamdı duruşu miskinliği içimi yakıyordu onu ancak ben anlayabiliyordum birazda kendimi babama benzettiğim için şu şiiri yazdım.

 

 

. Düşünmez babam

 

Bende senin gibi çok yaralıyım

Ne yapsam acılar dinmiyor babam

Hayatın içinde dert kıralıyım

Hüzünler tahtından inmiyor babam

 

Bizim kaderimiz yazılmış kara

Hayat ikimizi düşürmüş dara

Yakmış içimizi döndermiş nara

Bu durum canıma sinmiyor babam

 

Ağlama sil gözden akan yaşını

Zehir etme kuru bulgur aşını

Kurban olam sana eğme başını

Eğri dala kuşlar konmuyor babam

 

Senin ayağına vurulmuş bağlar

Gözlerin gülse’de yüreğin ağlar

Çektiğin çileye dayanamaz dağlar

Halin muhanet’e denmiyor babam

 

Derdin ya evletlık verdiğim Ömer

Birgün büyüyünce buraya döner

Dönmedi) hasreti içime Kömer

Ciğerim yanıyor sönmüyor babam

 

Senle gururluyum bilki şanımsın

Damar’da dolaşan asil kanımsın

Teninden parçayım garip canımsın

El diliyle yara onmuyor babam

 

Çektiğin çileyi bir ben bilirim

Onun için günden güne eririm

Bu canımı senin için veririm

Şahin oğlun boşa yanmıyor babam

 

Almanya

 

Ali-Şahin-(Elbistanlı)

 

Aslında ben şiirle anlatamadım anlatmak istediğim duyguları ama ne yapayım elimden ancak bukadarı geldi içimde esen fırtınaları dışarı salamıyorum birgün içimde esen fırtınanın dışarda eseceğine inanıyorum bu kitabımda detay yok suyu bıraktım sadece akan tarafını yazıyorum çevrede çukurda kalanları bıraktım yazamıyorum.

 

 

Bir gün Almanyadan gurbetci çocukluk arkadaşım izine gelmişti Audi marka bir arabayla geldiğini duyunca bir kaç gün işimden izin aldım Elbistan da buluştuk iki gün beraber gezdik çok güzel vakit geçirdik arkadaşım bana kara mağra köyünü biliyormusun diye sordu ben hayır bilmiyorum neden sordun dedim dedi o köyde bir arkadaşım var onu görmek istiyorum söylediği arkadaşı bende tanıyordum ama hiç konuşmuşluğumuz yoktu karamağra köyüne gitmek için karar verdik.

 

Elbistan da bir taksi durağna gittik o köye nasıl gidileceğini sorduk taksiciler dediler siz bu arabayla o köye gidemezsiniz arabanıznız altı yere değer yazık sizi biz götürelim dediler kabul etmedik dedik siz bize yolu tarif edin biz gideriz dedik ve taksiciler bize yolu tarif ettiler,gece saat on bir civarıydı ordan bakkala girdik bir kaç şişe bira alıp arabanın bağajına koyduk ama ben o güne kadar hiç bira içmemiştim karamağra köyünde buluşacağımız arkadaşla içmek niyetindeydik ve yola çıkarken arabayı ben sürmek istedim arkadaşım beni kırmadı tamam geç sür dedi ve ben direksyona geçtim yola çıktık kara mağra köyü Elbistan a bir saatlik mesafede yolları sıtabize bir yoldu tam bir saat kadar yol aldık arkadaşın yediği birşey nefes borusuna kaçmıştı üksürüyordu bende ne oldu diye sağ elimi direksyondan çekip sırtına vurdum o an benim dikkatim dağılmış bir anda araba takla atmaya başladı üç takla attığını hatırlıyorum gerisini hatırlamıyorum

 

arbanın takla attığı yer çok keskin virajmış araba parçalanmış ama tekerlerinin üzerinde gitmeye başlamış bir kayaya çarparak durmuş kaza yaptığımız yerle gideceğimiz köyün arası dörtyüz metre bir mesafe kalmış köy aşağıda çukurda bir yermiş köylülerden bizim kaza yaptığımızı arabanın çıkardığı sesten duyanlar olmuş yanımıza ilk gelen arkadaş Elbistanda bir lokantada çalışıyormuş bizi görünce beni tanımış yanında anneside varmış hemen annesinin başında ki poşisini alıp benim kırılan kolumu sıkıca bağlamış çok kan kaybı oluyormuş kolum nerdeyse kopmak üzereymiş Arkadaşımda başının arka kısmında derin bir yara almış arkadaşımda komadaymış karamağrada bir tek fort marka minibüs varmış onuda bir almancı vatandaş köye bağış yapmış sağolsun,

 

adam sanki bizim kurtulamamız için minibüsü bağışlamız o minibüs olmasa şuan hayatta olmaya bilirdik köylüler bizi minibüsün içine alıyorlar Elbistan ın yolunu tuyorlar minibüs Elbistan a yaklaştığında ben uyanmaya başladım minibüsün sarsıntısını hala kaza anın devam ettiğini sanıyordum nezaman duracak bu araba diye aklımdan geçerken bir sesler duymaya başladım biri ayıkıyorlar ayıkıyorlar diyordu arkadaşımda ayıkmaya başlamış adamlar sordular söyleyin nerde oturuyorsunuz evinize haber verelim diye ben canım ağzımda zorla dedim benim kimsem yok arkadaşımın oturduğu evi tarif etim adam direk arkadaşımın evine sürdü vardık biz minibüsün içinde yatıyorduk şoför arkadaşımın evinin kapısını çaldı ve annesi çıktı ne oldu bunlara diye feryat ediyordu minibüsün şöfürü kaza yapmışlar bacım diyordu ama yaşıyorlar hemen hastaneye gidelim diye arkadaşımın annesinide aldılar

 

arkadaşımın babası evin ikinci katında kaldığı için ona haber vermediler ve bizi Elbistan devlet hastanesine getirdiler ilk müdaheleyi yaptılar ve Malatyaya sevk etiler o arada arkadaşımın babasıda geldi bir karavan tipli taksi tutup bizi yanyana yatırdılar arkadaşımın babasıyla ennesi bir kişilik ön koltuğa ikisi bir oturdular Malatyaya doğru yola çıktık.

 

ben taksinin tavanından başka yer görmüyordum ama mavinlik yaptığım için Malatya yolunu çok iyi biliyordum taksi hangi yokuşu çıkyor hangi virajı dönüyor biliyordum Malatya yolunda Karahan geçidi diye bir yer var yüksek bir dağın tepesi iki yüz metrelik bir alanı düzlük orada taksici biraz hızlandı taksinin ön tekerleği büyük bir gürültüyle patladı yani bir deyişlede top attı taksi sağa sola savrulmaya başladı o an hayatım gözümün önünden geçti ilk kazadan kurtulduk bundan kurtulamayız diye Annem babam yaşadığım herşey,.. artık şu taksi firen sesini kesipde devrilsede bir an önce ölsem diyordum yüce rabbim bu dua mı kabul buyurmadı taksi güçlükle durdu taksinin şoförü yedek tekerini taktı ve Malatyaya geldik

 

hemen Malatyaya girişte sigorta hastanesi vardı taksi oraya girdi arkadaşımın Almanyadan sigortası varmış annesiyle babası arkadaşımı sigorta hastanesine indirdiler benim öyle bir sigortam olmadığı için taksiciye beni devlet hastanesine götürmesini söylediler taksi şoförüyle ben yalnız kaldım taksici sordu yavrum senin kimsen yokmu diye yok amca dedim taksici beni Malatya devlet hastanesine götürdü haydi yavrum geçmiş olsun dedi ve gitti

 

Hastanede beni bir yatağa yatırdılar kolum kopmak üzereydi Elbistanda geçici olarak sarmışlardı amaliyat olması gerekiyordu Doktorlar hemşireler soruyorlardı koluna pılatin gerekli ve hastanenin döner sermaye bıçak parasını kim verecek senin kimin kimsen yokmu diye bende hayır benim kimsem yok ama arkadaşımın babası gelir belki diye cevap verdim Aradan bir hafta geçti ne gelen oldu nede giden kolumu amelıyat etmediler ama ben ayağa kalkmaya başlamıştım kolumun acısından duramıyordum yüzümde ki yaralar kabuk bağlamıştı baktım Hastanede benimle ilgilenen yok dışarı çıkıp hastaneden kaçtım Malatya otobüs terminaline geldim

 

Elbistan otobüsüne bindim beni tanıdıkları için para falan almadılar ve Elbistan a geldiğimde dediler ambarcık köyünde bir sınıkcı var oraya git kolonu sarar dediler ve ambarcık köyüne gittim sınıkcıyı buldum adam benim kolumu bağırtarak tahtayla sardı ve köyüme yine babamın yanına o yoksul virane evin çatısına sığımıştım babam ozaman gördü benim kaza yaptığımı o perişan hallere düştüğümü, evde çalışan yok param yok birde ben yük olmuştum babamın fakir hanesine ardan bir ay zaman geçmesine rağmen benim kolum çalışmıyor parmaklarım oynamıyor bu durum beni çok üzüyordu sakat kalacağım korkusu hiç aklımdan çıkmıyordu bizim köyde bir sağlık memuru vardı bana bir adres verdi Maraşta bir doktor var adı Nuri yüksel git onu bul doktor çok iyi bir insan belki sana yardımcı olur dedi

 

ve ben Maraş a gidip Nuri Yüksel i buldum kolumun filimini çekti sınıkcı sararken kolumda sinir sıkışması meydana getirmiş ameliyat olursa belki çalışır dedi yalnız pilatin gerekli oda Maraşta yok Antepten alınması lazım dedi

 

Nuri abi benim param yok dedim dedi oğlum senin kimsen yokmu dedi ben durumumuzu anlatınca tamam yavrum sen çok güzel yakışıklı bir gençsin sana inandım hiç üzülme senin kolunu kaça mal olursa olsun ben hayırıma yapacağım şimdi bir hastaya bakacağım işim bitsin seni hastaneye götüreceğim dedi ve işi bitti özel muayenesinden beni aldı devlet hastanesine getirip yatırdı ertesi gün saat onda beni ameliyata aldı ameliyat dört saat sürmüş ve hastane odasında narkozdan uyanınca nuri yüksel geldi bana kolumun filimini gösterdi dedi ki bak alim kolunu öyle bir yaptım ki ana doğma gibi olacak ALLAHIN izniyle, evet doğruydu filimde çok düzgün bir leke dahi gözükmüyordu pilatin takmıştı iki gün sonra parmaklarım oynamaya başladı bir hafta sonra Nuri bey kolumun dikişlerini aldı tamam Ali seni taburcu edelim dedi

 

ve beni Elbistan a gönderdi Nuri beye öyle bir dualar ettim ki ALLAH IM bu güzel insanları darda koyma bunlar olmasa benim gibi garibanların hali nicolur sen bunları esirge diye dualar ettim inşallah dualarımı kabul etmiştir yüce rabbim Elbistan a geldim aradan üç hafta geçmişti kolum çalışıyordu işe başladım otobüse ağır bagajlar indirip bindiriyordum kolum ağrı yapırordu ama çalışmak zorundaydım ağrısına dayanıp çalışıyordum birgün ağır bir valiz kaldırırken kolum içtarafa doğru eğildi işi tekrar bıraktım Maraş a Nuri Yüksel in yanına gittim Nuri bey koluma bakarmakmaz bana kızdı sen kolunu tekrar kırmışın dedi birsefer parasız ameliyat yaptım ikincisini yapamam dedi Nuri bey çok haklıydı

 

ona hiç darılmadım hiç ısrar etmedim sağol abi dedim ve çıkıp Elbistan a geldim kolum kırıktı eğilmişti ama parmaklarım çalışıyordu o şekilde işime başladım bütün işleri kırık olan sol kolumu saklayıp sağ kolumla yapıyordum aradan bir aykadar zaman geçti kolum tutmuştu ama iç tarafa bükük olduğundan kolumda yedi santi metrelik bir kısalma meydana geldi öyle bu sakatlığı kabullendim işime devam ettim beraber kaza yaptığım arkadaşım Almanyaya dönmüşlerdi bir kaçtane mektup attım cevap alamadım cevap vermemekte haklıydı arabasını devirmiştim kendisine zarar vermiştim o yüzden beni aramadı diye düşündüm ben sakat kaldığıma üzülmüyordum arkadaşımın arabasına zarar verdim diye üzülürdüm ama senin böyle düşündüğünü kim nerden bilsinki.

 

Bir gün yine köye gittim babamları görmek için Manisaya giderken Adanaya uğramıştım ya Assiye teyzeye onlar gelmiş köye kızları Semrayı bir sefer uzaktan gördüm oda bana baktı içimden dedim ne güzel bir kız bir görüşte aşık oldum derlerya ha öyle birşey aşık oldum ama bir daha görmedim köyde misafirlerdi tekrar Adanaya ordanda Almanyaya gitmişler bir yıl sonra tekrar geldiler Semra da beni sevmiş bir yıl önce gördüğünde aradan bir yıl geçmesine rağmen birbirimizi hayalimizde sevmişiz babasından istemek istiyordum ama düğürsalacak kimsem yoktu o yılda birbirimizi görmedik ben onun aşkıyla deli oluyordum ama bir daha ki seneye geldiklerinde kesin istemek için karar verdim bana bir yıldaha beklemek çok zor geçiyordu hayalimde düşümde hep Semra vardı ve beklediğim an geldi Adanaya geleceklerini öğrendim bir hafta önceden yalnız Adanaya gitim Adanada köylümüz Perihan apla vardı benimle otobüste birkaç sefer yolculuk yapmıştı beni çok severdi çok iyi temiz kalpli bir aplaydı

 

 onun evine gittim durumu anlattım benim için düğür gitmesini istedim ve perihan apla gitti istedi bana Semrayı verdiler o yıl Semrayla nişanlandık bir ay kadar birbirimizi gördük tekrar nişanlım Almanyaya döndüler ve giderken iki yıl gelmeyeceklerini söylediler ben kaldım yine yalnız bu iki yıl nasıl geçerdi bilmiyordum çok sevmiştim aşkı beni yakıyordu kendi kedime türküler söylüyordum hepsi tamamen benim yüreğimden çıkan türkülerdi ama söylediğim türküleri bir kağıda yazmak aklıma hiç gelmedi bir gün almanyadan nişanlımdan bir mektup geldi hiç bir sebeb yok iken şöyle yazıyordu ben senden ayrılıyorum kimsesiz yoksul birine varamam bu sözler beni bitirmişti o kadar çektiğim acılara bedeldi kanımı dondurmuştu içim kavruluyordu ne yapsam nereye gitesem şaşırmıştım intiharı bile düşündüm tam kara sevda olmuştum otobüste çalışıyorum ama hiç neşem yoktu mektubu alalı bir hafta olmuştu Diyarbakıra gidiyorduk

 

Elazığ terminaline girdik ordan Diyarbakır yolcusu aldık yolcular beş kişilik müzüzyen bir guruptu otobüsün arka beşli koltuğunu onlara verdim paraları kısıtlı olduğu için bilet almamışlardı onlardan beş

 

kişilik para yerine üç küşilik para aldım içlerinden biri şimdi türkiyede çok ünlü biri, ozamanlar köy düğünlerine koşturan aldığı parayla zor zar geçindiğini söylemişti hayatın onu hırpaladığını konuşmalarından ve gözlerinden anlamıştım çok iyi yürekli duygusal bir yüz ifadesi vardı.

 

dedim abi hadi bir türkü söyleyelim şu yolcular dinlesin. bana dedi ben söylemem ozaman çalgıcı arkadaşlar çalısın ben söyleyim dedim onada hayır sen çalgısız söyle biz seni dinleyelim dedi çalgıcı arkadaşlar da.çalgısız sade söylememi istediler muhabbet iyice artmıştı otobüs hazar gölünün kıyısında virajlı yolları dönerek Diyarbakır a doğru süzülüp yol alıyordu hazar gölünün mavi suları güneşle birleşmiş pırıltılı parlaklığı otobüsün camlarına yansıyordu o virajları dönerken.iyice efkarlamıştım

 

o zaman üç tane bestem vardı birtanesini söyledim beni müzüzyenlerle birlikte yolcular dan da bir kaç kişi daha alkışladı ardından sanatcı olan arkadaş hemen bu beste kimin çok güzelmiş diyerek benim ile iyice sohbeti artırdı bende benim dedim hadi birtane daha söyle diye ısrar etti bende kırmadım iki bestemi daha arka arkaya söyledim sonra bana dediler neden kaset yapmıyorsun çok güzel okudun benden daha iyisin dedi yanında ki çalgıcı arkadaşlarda söylediklerine onay verdiler.benim kaset yapmak gibi bir niyetim yok bu iş eğitim ister öyle üç tane besteyle şarkıcı olurmu diye sordum neden olmasın git istambula sana destek olacak birini bulursun dedi.

 

ben hayır yapamam deyince ozaman bu besteleri bana yazıp verebilirmisin dedi bende olur yalnız nerde okursan benim ismimi söyle o bana yeter dedim tamam dedi.orda üç tane olan bestemin ikisini yazdım ve verdim öbür kalan bir bestemi vermedim çünkü o benim çok hoşuma gidiyordu buda bende kalsın dedim bende kaldığı için nakarat bölümünü yazmamda sakınca yok.Ağlarım gizli Yanarım gizli severim gizli hep gizli gizli.diye bu türkü bende kaldı ama bir işe yaramadı asıl değerli olanları vermişim hemde ismim verilmedi sahip dahi çıkamadım çünkü elimde bir belge dahi yok tu sahib çıksam bana deli.adamın bestesine sahip çıkıyor derler diye düşündüm.

 

ama Allahım ve ben biliyorum ya. deyip kendimi teselli ediyorum türküleri dinleyip kendimden geçiyorum bu besteleri verdiğim kişi doğan şehirliyim demişti bukadar bir ip ucu yazayım yıl 1988 beste 90 sanlı yılların başında meşur oldu bestemi yazıp verirken yanında ki dört çalgıcı müzüzyen arkadaşı şahit arkasına düşmek gibi bir niyetim yok ama hayatımı yazıyorum bunu atlamak istemediğim için paylaşmak istedim o türküler benim yüreğimden çıktı benim aşkımı taşıyor bunu bilmem bana yetiyor yalnız o zamanki yürek yangınımla o türküleri ben kasete okumuş olsaydım o arkadaştan daha iyi söyleyeceğime inanıyorum aradan yıllar geçmesine rağmen yine değişmez söylerim. Devam edecek

 

Ünlü türkünün devamı

 

Yaramı açtın saramam

Gayrı seninle duramam

Beraber yuva kurmam

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Seni sevdim gördüm zarar

Yaptıkların aklım yorar

Onun için aldım karar

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Bir daha senle yanamam

Şeker olsan’da denemem

Çok yalvarsanda dönemem

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Kal dediğim yerde kalsan

Dertlerime çare bulsan

Anla beni nedim kulsan

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Artık aşkın ile yanmam

Tatlı sözlerine kanmam

Ölsem’de adını anmam

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Talan olsa’da bağlarım

Sanma’ki sensiz ağlarım

Derdimi kendim bağlarım

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Sevdamız kalbimde kalsın

Eller beni nankör bilsin

Gidiyorum yüzün gülsün

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Dert verdin geldi burama

Mer’hem olmadın yarama

Şahin’i nolur arama

Küstüm küstüm küstüm oy oy

 

Almanya

 

Ali Şahin (Elbistanlı)

( Çıplak Ayaklarım Bölüm...4 başlıklı yazı Alişahin tarafından 3.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.