Yorulmak hem de hangi pencereden bakarsam bakayım…

 

Tükenmek… Peki, haddim mi?

 

Soruyorum ve deli gibi dört dönüyorum etrafımda ışığa mecnun o garip pervane emsali. Yanmak, kavrulmak ve acı çekmek içsel yalnızlığım kulaklarımı sağır edercesine bağırırken.

 

Soruyorum binlerce kez hatta aynı soruyu defalarca ve yine sığınıyorum O’na başımı dayamışken. Bildiğim ve emin olduğum tek mefhum, elini asla üzerimden çekmediği ve çekmeyeceği. Sinyalleri o kadar bariz ki zira.

 

Bir ışık durduk yerde aydınlatırken yolumu, bir ses aniden nefes olabilmekteyken ve dizlerim kanasa da hala koşabilmem yetmez mi…

 

Yine de ne çok şey var yetmeyen, ne çok imkânsızlık ile kuşatılmışken basiretimi bağlayan…

 

Kâh huzursuz kâh huşu içinde bir ruh benimki. Ne bariz ne de somut ama girişken ve uzanmışken yukarılara neye ermek istediğini bilmez iken.

 

Tefekkürü bilmemek mümkün mü ya da tevekkülü yâd etmemek tarafınca yâd edilmediğim onca insan çok ama çok uzağımdayken…

 

Eklentisi yine arttı şıksız soruların. Cevabı nerede ve kimde saklı bilsem de bir işaret bekliyorum hali hazırda ve bir şekilde ulaşmaya çalışıyorum kaybolmamak adına. Ne araftayım ne de yoklukta. Var mıyım yok muyum o da meçhul kiminin nazarında.’’ Fark eder mi?’’ gibi bir yanılsama ise uzağında durduğum. İçimi kemiren o kurt bile öylesine doydu ki keza kemirilecek bir şey de kalmadı.

 

Ya demin yaktığım mum da eriyip giderse verdiğim tüm o kayıplar gibi… Söndürürsem hapsolacağım karanlığa ve erirse yine göz gözü görmeyecek. İşte şimdi tam da araftayım.

 

Ateş bu ne de olsa sadece düştüğü yeri yakan bir ateş ve gitgide daha da büyük bir yangına sebep olan. Acilen söndürmeliyim. Donmuş bedenimle kıpırdayabilsem keşke ve keşke biri bana el verse uzaklardan. Oysa uzattığım elimi tutmazlarken kimse de yeltenmez ki.

 

Nasıl da kıskanç şu ruhlar kıskaç yaşamlar birbirine kenetlenmişken ya da ket vurmuşken. Çok ama çok tuhaf bir döngü maruz kaldığımız eşlik ederken tanımsızlıkları ile onca insan. Tanımlama peşinde koşarlarken başkalarını, kendilerini tanımlamaktan aciz nicesi.

 

Uzatmalıyım saçlarımı Rapunzel’in saçlarından da uzun ve tutunmalısın saçlarıma arşa uzanırken başımız ve yakalamalıyım uçuşan bulutları çoktan salmışken balonlarımı umutlarımın peşi sıra.

 

Resim karelerine koymalıyım en mutlu pozlarımı hüzün görünmezken ve saklı iken kuytularda. Aslında saklanması gereken benim. Ne vardı ki böylesine göz önünde olacak. Yine de memnunum halimden inanılmaz haz alırken yaşamak adına her ne kadar ağlama nöbetleri esir alsa da en zayıf anlarımda. Oysa nasıl da güçlüyümdür o naif ve kırılgan ruhum ile cebelleşirken.

 

Onca insan ve onca arıza tamir edilmeyi bekleyen. Kimimde kablolar kopuk kiminde sigorta hepten atmış. Benim şalteri indireli çok oldu olmasına da enerji yüklüyorum sefil varlığıma dans ederken şu zafiyet yüklü kelimelerle. Ne de olsa kocaman bir bahçe içerisinde oradan oraya uçuşan bir kelebek misali dokunuyorum satırlara bazen gözlerimle bazen kalemimle. Her çiçekten bal almak bu olsa gerek. Ama bugün varım ya yarına ulaşabilecek miyim… Kelebek ömrü ne de olsa. Hayır, hayır ölmem, ölemem daha doğrusu ölmemeliyim. Hatta dev bir Caretta kadar uzun olmalı ömrüm. Zira beni bekleyen nice ertelenmiş umut ve hayal dolu heybem. Milyonlarca insan var tanışmam gereken ve milyonlarca kitap okunmayı bekleyen. Ve yazılmayı bekleyen nice yazı dostlarımla paylaşacağım. Her sayfaya umut ekiyorum gübresi ise katıksız sevgim. Ömür boyu beni besleyen yegâne duygu hep ama hep nasiplendiğim ve bölüştüğüm. Artıyor kıvamı, genişliyor hacmi ve büyüyorum eşliğinde ve çoğalıyorum onca yalnızlığıma rağmen.

 

Hep mi yalnızdım yoksa bir kıvılcım mı pekiştirdi bu sefil duyguyu? Ne fark eder ki sevdikten sonra kendimi ve yüklü iken binlerce değişken duygu ile aralarında sabit olanlar denklemin eşitliğini bozmazken. Sevgi ve inanç ikilisi iki sabit değişkeni ezelden beri tüm formüllerde çözüme odaklı. Matematiği sevmem belki de bundandır.

 

Eksenler halen aynı: Yatay ve dikey… Aralarda bir yerdeyim sürekli koordinatları değişen. İşte tam yanımdan teğet geçtin üstelik biraz evvel. Yolum kesişmeli illa ki birileriyle. Ve boyut atlamalıyım.

 

Yine düştüm gözden yaşlar düşerken gözlerimden. Kimin gözünde ne değer taşıyorsam bir o kadar önemli gözümdeki değerin. Değerler ve atfedildikleri kim ise. En çok değeri kim hak ediyorsa hadi geçin sıraya ve başlayalım sayıma: Sağdan sola. Baş hizası. Hazır ol…

 

Günlerden bir gün diye başladı ne de olsa her birimizin öyküsü ve iyisi ile kötüsü ile o meçhul sona adım adım ilerliyoruz. Ne önemi var ki yılın ya da tarihin ya da ne önemi var onca sıfatın…

 

Sahi kimim ben? Ya siz kimsiniz? Ne fark eder ki kim olduğumuz önemli olan yollarımızın kesişmesi değil mi ya da ortak paydada buluşmamız tek bir kelime bile yeterken dostluğa ya da tek bir duygu tanımlarken varlığımızı olabildiğince iyi ve masum…

 

 

( Araftayım başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu