İslam, öyle yüce bir dindir ki, barındırdığı bütün emir ve öğütleri insana sırf iyilik kazandırmak için oluşturulmuştur. Her yönden sonsuz bir üstünlüğe sahip olan varlık tarafından inşa edilen İslam’da tek bir unsur dahi yoktur ki insanın zararına olsun. İslam, hem dünya hem de ahiret yaşamını iyi bir şekilde kullanabilmesi için insana yol gösterir. Ah gafletinin esiri olmuş insanlara ki İslam’ı bilmeden ona dil uzatırlar! İslam’ı, şeytanın askerleri olmuş insanlardan öğrenip, hakikati bilmeden onu çok iyi biliyormuşçasına İslam’ın aleyhinde konuşan insanların vay haline!

 


Bu yazımda İslam’ın emirlerinden biri olan “Kadınların Örtünmesi” konusuna değineceğim. Maalesef ki bu konu yaşamını dünyalık hayattan ibaret sanıp, dünyanın zevk ve sahte büyüsüne kendini kaptıran insanların saçma bulduğu, kadına hak verilmediğini öne sürmelerine yol açan bir konudur. Şimdi bu konuya kabımızın dolduğu kadarıyla açıklık getirmeye çalışalım.

 


Bu konu açıldığı zaman üstat Necip Fazıl’ın şu sözü sık sık kullanılır. “Perdesiz ev ya kiralıktır ya satılık!” Ben de bu paragrafta yukarıdaki örnek üzerinden ilerlemek istiyorum. Gerçekten de perdesiz bir ev gördüğümüz zaman, orada kimsenin yaşamadığını, dolayısıyla da kiralık veya satılık olabileceğini düşünürüz. Eğer kiralık veya satılık bir eve ihtiyacımız varsa, o evin sahibine ulaşmaya çalışırız. Kısaca şöyle söyleyeyim, eğer gündüzse ve bir evde perde yoksa insanın aklına kiralık mı yoksa satılık mı düşüncesi takılabilir. Yok, diyorsanız ki bu ev kiralıkta değil satılıkta. O zaman gece olduğu zaman, o evin ışıkları yanınca perde olmadığı için sokaktan geçen herkes o evin sırlarına şahit olur. Yani, bir ev perdesiz olursa o evin sırları ortaya çıkacağı gibi taliplisi de çıkar. Eğer ki bir kadını eve benzetecek olursak, evdeki sırlar kadının namusu olacaktır. Geceleyin, perdesiz evin sırları açığa çıkacağı gibi örtüsüz bir şekilde mahremini sergileyen kadının da namusu her an tehlike altında olacaktır. Gündüz olduğu zaman ise, eve ihtiyacı olanların evi kiralık veya satılık olarak algılayacakları gibi, gençliğini ve güzelliğini sergileyen kadının da taliplileri artacaktır. Ev arayanlar evin sahibine ulaşmak isteyeceklerdir, şehvet peşinde koşan nefsinin kurbanı olan taliplilerde kadına ulaşmak isteyecektir. Bu yüzden nasıl ki bir perde evin sırlarını ve mülkiyetini koruyorsa, İslam’ın emrettiği örtünme de kadının namusunu ve şerefini koruyacaktır. Nasıl ki bir eve perde takarak o evin içinde yaşayanları güvence altına alıp, onlara verdiğimiz önemi gösteriyorsak, Allah da kullarına verdiği önemi göstermek için onlara örtünme emrini veriyor. (Bkz. Nûr Suresi 31.Ayet) Unutmayalım ki, orman ne kadar yeşillik olursa olsun çakallara da ev sahipliği yapmaktadır.

 


Karpuzu koruyan kabuğudur. Kabuğu kesilen karpuza her türlü sinek konar. Veya karpuz zamanla bozulur. Dünyada değerli olan her şey koruma altındadır. Güzele ulaşmak daima zordur. Eğer ki güzel açıkta olsaydı, yaratıklar ondan faydalanmak isteyecek ve sonuç olarak da güzel kirlenecekti. Kir, güzelin değerini hiç eder. Güzel, güzelliğini daima saklamaya çalışır ki sadece asıl sahibi faydalanabilsin ondan.  Yoksa asıl sahibi gelmeden güzelden eser kalmaz. Gül neden dikenleriyle dolaşır sanırsınız? Allah, güzellik nimetinden kadınlara da vermiştir. Kadınlar da tıpkı güller gibi güzel ve çekicidirler. Zaten bu yüzden güller gibi kadınlar da güzelliklerini korumalıdırlar. Güzelliklerini yalnızca evlenecekleri erkeğe saklamalıdırlar. Üzerlerine örtülerini alarak dışarıya çıkmalıdırlar ki; kendilerinin, anne ve babalarının, kardeşlerinin, uzak akrabalarının, evlenecekleri erkeğin ve çocuklarının namusunu ve şerefini koruyabilsinler. Çünkü bir kadına zarar gelirse, bin kişi o zarardan etkilenir. Nasıl ki yeni olgunlaşmış, tatlı ve güzel kokan bir karpuzun kabuğu kesildiğinde etrafı sinek ordusu sararsa; alımlı, güzelliğinin en yoğun zamanında olan bir genç kız da örtüsüz olursa karpuzun başına gelenler onun da başına gelir. Örtüsüz dolaşan hiçbir kız demesin ki, ben uzun zamandır böyleyim ama daha hiçbir zarara uğramadım, önemli olan insanın içinin temiz olmasıdır! Eğer fiili bir zarara uğramadıysanız da, sokakta yürüdüğünüz zaman sinek ordusu muhakkak pisliğini size bulaştıracaktır. En azından arkanızdan “ Bu kız x’in kızı değil mi ya, bu kız büyüdükçe daha da “y” olmuş …” gibi kötü sözleri arkanızdan söylüyor olduklarını bilmenizi isterim. Üstelik bu gibi sözleri söyleyenlere şahit olduğumuz zaman, “ Kardeşim ayıp değil mi?” dediğimizde ise, “Biz mi onlara vücudunun bütün hatlarını sergile diyoruz” diyorlar. Demek istediğim şu ki, ey cenneti ayakları altında taşımaya layık olan kardeşlerim, lütfen bu pislik sineklerinin dolaylı veya doğrudan size zarar vermesine ortam hazırlamayın. Toplumun namusu ve şerefi sizin elinizde. Karpuz, kabuğunu muhafaza ettiği sürece hiçbir sinek ona zarar veremez. Zarar vermek isteyenler ise karpuzu böceklerden korumak için sıkılan ilaçtan etkilenip ölürler. Unutmayalım ki, çakıl taşları sokaklarda ve ayak altlarında bulunurken inciler istiridyelerde saklıdır!

 


Allah’ın uygun gördüğü İslami kıyafetler giyilirse toplumsal denge de sağlanır. Kıyafetteki amacın sadece avret yerlerini örtmek ve çevresel etkilerden korunmak maksatlı olduğunu anlayabilen insan, gösterişsiz örtülerin en doğrusu olduğunu fark eder. Böylece insanlar arasında ki dış görünüşe dayalı ayrımlar da ortadan kalkar. Sokakta takım elbise giyip de dolaşan bir kişi ile sıradan köylü kıyafeti giyen kişi arasındaki itibar farklılığı ortadan kalkar. Çünkü biz biliyoruz ki insanları değerli kılan dünyalık mevki ve görünüşleri değil, Allah’a olan yakınlık dereceleridir. Yani, takım elbiseli adam, sıradan bir köylü kıyafeti giyen adamdan üstün değildir. Bu yüzden kıyafetin oluşturduğu etkiye aldanmamalıyız. Bir insanın parası çoktur kendinden daha fakir bir insana göre daha yeni ve temiz kıyafetler giyinebilir. Ama iş abartıya kaçarsa bu gösterişe girer ki bu da nefsin heveslerinden kaynaklanır.


İslam’ın buyurduğu şekilde giyinen insan; daha şık kıyafetler almak için, daha gösterişli olmak için saatlerce sürdürdüğü alışveriş sevdasını terk eder ve böylece alışverişte kaybedeceği zamanı daha faydalı işlerle değerlendirebilir. Bir kadın haftada iki saat alışverişe çıksın, başka bir kadın da o iki saati ibadetle geçirsin. Bu haftalık iki saat, bir ömürde toplam kaç saat eder bir düşünün! Şimdi bu iki kadından hangisi daha kârlıdır, onu da siz söyleyin! Allah’ın emrettiği şekilde örtünen kadın, bugün ne giysem endişesiyle yaşamaz. Onun endişe edeceği daha mühim sorunları vardır. Çünkü o, öldüğü zaman son kıyafetinin beyaz bir kefenden ibaret olacağını bilir ve bu yüzden dünyanın geçici süslerini elinin tersiyle itip, ahiret yaşamında hakiki süslere kavuşmak için uğraşır. Hem o kadın bilir ki, giyilen kıyafet insanın güzelliğine artı bir güzellik katmaz. Sadece yakışmak adını verdiğimiz sahte bir güzellik kuşanmış olur ve o kıyafet çıkarılınca güzellikte uçup gider. Çeşit çeşit kıyafetler giyip, renk renk boyalar süren kardeşim! Unutma ki, ancak paslı demir parlatılmak için cilalanır. Sen zaten güzelsin, doğal güzelliğin dururken bu boyaları sürünce bir çocuğu güldürmek için hazırlanan palyaçoya benziyorsun. Bırak seni doğal halinle beğensinler. Yoksa o beğendikleri kişi makyajı sildiğin anda ölecektir. Çünkü insanlar seni değil, o makyajlı insanı beğenmişlerdi. Sana en layık eş ve arkadaş adayı, Allah’ın sana verdiği fizik ve mana ile senin doğal halini beğenen kişidir.

 


Zaten biz müminler, sırf dünyadaki faydalarından dolayı değil, Allah emretti diye İslam’ın buyruklarına uyuyoruz. İlk paragrafta da söylemiştim; Allah asla kullarının zararına yönelik bir emir vermez. O, daima kullarının iyiliğini ister. İnsanlara verilen akıl nimetinin bir sorumluluğu olarak bu dünyalık sınavda, o akıl nimetini Allah’ın istediği bir şekilde kullanabilenlerimiz sınavı çok güzel bir şekilde geçeceklerdir. Her sınavın hazırlanma aşaması içinde zorluklar barındırır. Zaten zorlayıcı bir etki olmasaydı sınav yapmanın da manası kalmazdı. Bu yüzden nefsimiz ne kadar bizi sıksa da bu sınavı geçebilmemiz için çabalamalıyız. Zaten bir insan şöyle bir köşeye oturup da düşündüğü zaman; “Ya kardeşim, benim ortalama yetmiş yıl ömrüm var. Ama bu yetmiş yılı bırak her an ölüm riski taşıyorum. Zaten dünyalık zevk ve güzellikler de bir anlık olup bitiyor. Peki, durum bu haldeyken ben hala neden su gibi akıp geçen, dünyanın sahte güzelliklerinin peşinde koşuyorum? Şu kısa hayatımı sınava çalışır bir vaziyette geçirip ahirette cennet yaşamını kazansam, sonsuz bir güzelliği elde etsem çok daha kârlı olmaz mıyım? Dünyadaki insanları beğendirip de ne yapacağım? Bunlar hep geçici bir hevesten ibaret değil mi? Kaybettiğim zamanı da geri getiremiyorum! Bir an önce aklımı başıma alıp, ebedi sadet için çalışmalıyım” diye düşünürse zaten mantıken doğru yolu bulacaktır insan.

 


Peki, Allah’ın uygun gördüğü bu örtünme biçimi nasıldır?

Tahmin edebileceğiniz gibi, bu örtünme biçimi, kadını dış etkilerden en çok koruyan, dünyanın sahte zevklerinden en çok arındıran, dünyanın geçici olduğunu en çok kavratan bir örtünme şekli olmalıdır. Karpuzun kabuğunda oluşacak tek bir çatlaklık bile karpuza zarar verir.


Allah’ın emrettiği örtünme biçimde olması gereken şartlar şunlardır:


1)      1) Bütün vücudu örtmelidir.

2)      2) Çevredeki insanların ilgisini çekmemelidir.

3)      3) Vücudun hatlarını belli etmemelidir.

4)      4) Vücudu gösterecek kadar şeffaf olmamalıdır.


Yani, içindekinin genç mi yaşlı mı olduğunu belli etmeyecek biçimde olmalıdır. Bu şartlardan sadece bir tanesi dahi olmazsa, maalesef örtünme tam anlamıyla gerçekleşmiş olmaz. Belki bu yazımı okuyup da düşünmeye başlayan kardeşlerimiz olabilir diye bir eleştiri yapmak istiyorum. Günümüzde örtünmeye çalışan kız kardeşlerimizin büyük çoğunluğunun örtünme biçimi ne yazık ki İslam ile uzaktan yakından alakadar değildir. Bu durum da, çoğu zaman ailevi durumlardan, çevresel tepkilerden veya bazı ideolojilerin sinsice baskısından kaynaklanıyor. Mesela; bütün vücudunu örten bir kardeşimiz, cıvıl cıvıl bir başörtüsü takarak insanların ilgisini çekiyor. Veya bütün vücudunu örtse bile dar bir ferace giyerek vücut hatlarını belli ediyor. Dar bir kot giyen kız, erkekleri şehvet yönünden etkiler ama çiçekli-böcekli başörtüleri takıp, renkli pardösüler giyen kardeşlerimiz de güzelliklerini açığa çıkardıklarından erkekleri güzellik yönünden etkiliyorlar. Oysa İslam, örtünün içindekinin genç mi yaşlı mı olduğunun belli olmaması gerektiğini vurguluyor. Yani nasıl örtünürsen örtün demiyor İslam, örtünmenin belirli amaçları olduğu için bu amaçlarının gerçekleşebilmesine yardımcı olacak şekilde örtün diyor. 


İslam âlimlerinin ittifakıyla İslam’a en uygun örtünme şekli çarşaftır. Zaten Kur’an’da da ( Ahzap Suresi, 59. Ayette) bildirildiği üzere “cilbâb” kelimesini, alimler ortak bir kararla çarşaf olarak yorumlamışlardır. Bu kıyafet eskiden normal karşılanıp, rahatça giyilirken maalesef günümüzdeki bazı ideolojilerin nefislere enjekte ettiği zehirler yüzünden sadece takva sahibi kadınlarımız bu giysiyi severek giyiyorlar. Allah, onun emrettiği şekilde dünyalık sınavımızı başarıyla geçebilmemiz için bizlere yardım etsin. Bu sınav aşamasında nefsimize zor gelen durumları aşabilmemiz için bize güç versin. Dünyalık geçici sevdayı kalbimizden söküp atabilmemiz için bize sabır versin.


Allah’a emanet olun…

( İslamda Örtünme başlıklı yazı Ümit Zafer tarafından 29.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.