Namaz, Arapçada "Salât" kelimesine tekâmül eder. Anlamı ise duadır. Dua kelimesinin de; yalvarma, konuşma, huzura çıkma, manevi bir iletişim aracı gibi anlamlarla özdeştiğini düşünüyorum. Diğer dinlerdeki tapınma biçimlerinden ziyade namaz, İslam'a has olan ve yalnızca Allah'a mahsus bir ibadettir. İslam'ı ayakta tutan, İslam'a tabi olan insanları yücelten bir manevi güçtür namaz. Nefsin azgın zincirlerini kıran, her secdesinde şeytana azap çektiren, insana kendisini fark ettirip hakka ulaşmasını sağlayan bir mucizedir namaz.  "Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki felâh bulabilesiniz." (Hac,77) Ayetinde de bahsedildiği gibi hem dünya hem ahret hayatında insanı kurtuluşa götüren yoldur namaz. Güneşin doğuşundan öğle vaktine değin, öğle vaktinden ta gecenin sessizliğine doğru akıp giden zaman her vaktinde, sevgiliyi unutmamaktır namaz.


Namazın içeriğine giriş yapmadan önce namazın ikame edilebilmesi için birkaç duruma değinmek istiyorum. Genellikle halk arasında ve okullarda bize öğretilen genel yargı "din sorgulanamaz" olmuştur. Dini sorgulayan insanlar ise daima çevresinden tepki görmüştür. Birileri bizim Allah'a ulaşmamızı istemediği için en büyük yetimiz olan akıl ile dinin arasına bir perde çekmiş anlaşılan. Oysa Allah da bizim düşünmemiz gerektiğine birçok ayette değinmiştir. Bence, insanoğlu en çok dinini sorgulamalıdır. Çünkü insan sorguladıkça gerçeği görmeye başlar. Sorgulamayan, çevresinden dinini öğrenen bir insan taklidi imanı nasıl terk edebilir? Kime inandığını, Rabbinin kim olduğunu nasıl öğrenebilir? İnandığı varlığın kim olduğunu bilmeyen bir kişi inandığı varlığa nasıl ibadet edebilir? Daha doğrusu bu kişi bilmediği bir şeye neden inanır? Kâinatta hiçbir soru yoktur ki İslam'da cevabı olmasın. Yeter ki siz sorgulayıp, cevabını bulmak için sabredin.


Namaz kılmak için hazırlanıp, tam abdest almaya gideceğimiz zaman nefsimizin kabardığını fark ederiz. Namaz sırasında da kalbimizin sıkıldığını, kalbimizde farklı bir acının belirdiğini fark ederiz. Sırf bu yüzden namazlarımızı daha hızlı kılarak her an bitirmeye çalışırız. İşte eğer sizler de bu tip durumları yaşıyorsanız bence sevinmenize değer. Çünkü vücut geliştirme sporuyla uğraşan bir sporcu, halteri kaldırıp indirdiği zaman kollarında bir acının ve sıkıntının başladığını hisseder. Bu durum kol kaslarının geliştiğine bir işarettir. İşte namaz esnasında kalbimizde meydana gelen bu durumda nefsimizin ağır ağır terbiye edildiğine, yani kalbimizin geliştiğine bir işarettir. Bu yüzden bu sıkıntıları hissettiğimiz zaman namazı asla terk etmemeliyiz. Zamanla fark edeceğiz, kalp gözümüz açılmaya yani kalbimiz gelişmeye başlayacaktır. Tabi vücut geliştiren sporcu gibi bizde bu işi tempolu, sürekli ve itinayla yapmalıyız. Sporcu nasıl ki vücudunu geliştirmek için bazı gıdalardan kaçınıyorsa, biz de nefsi tatmin eden gıdalardan uzak durmalıyız. Sporcu, yaptığı işten yeterli verimi alabilmek için nasıl ki farklı yollara başvuruyorsa, bizler de zikir, oruç gibi şeylere başvurmalıyız. Eğer bu programı düzenli bir şekilde uygularsak zamanla fark edeceğiz ki, sporcunun kollarının şekillenmesi gibi kalbimiz de nefsi yenerek şekillenecektir.


Namazı kılmaya başlamadan önce; namazın amacını, kim için kılındığını, bize ne gibi faydalarının olacağını vb bilmemiz gerekmektedir. Yine bu da yukarıda bahsettiğim gibi sorgulama ve araştırmadan geçer. Eğer bizler hâlâ namaz kılma amacımızı bilmiyorsak, önce kendimiz öğrenip sonra da çocuklarımızı namaza başlatmadan önce namazın felsefesini onlara öğretmeliyiz ki, sabah namazlarına büyük bir zevkle kalkabilsinler. Mesela bir adama deseniz ki, m yıl aralıksız namaz kıl sana bir çuval dolusu altın vereceğim, var mısın yok musun? İnanın ki, o adam hiç düşün evet, tabi varım diyecektir. Belki de içinden: "Bir yıl nedir ki gelip geçer, ben bir yıl içinde eğilip eğilip kalkayım ve bir yıl sonra bir çuval dolusu altını alıp arzularımı karşılayayım. Bence bu ticaret çok kârlı olacak." Diyecektir. Ve o adam, bir yıl içinde büyük bir zevkle namazlarını kılacaktır. Bu kadar küçük bir ödül için can atan adam, neden koca ahret hayatı için böylesine istekle kılmaz namazlarını? Cevabı çok basittir. Çünkü bu adam İslam'ı sorgulayarak, aklına uygun deliller bularak, Allah'ı görerek İslam'ı seçmemiştir ki! Anca çevresindeki insanların yüzünden ezbere bir dini yaşadığını sanmaktadır. İşte bu yüzden çuvalın içindeki altınları görüp onlara mest olan adam, ahreti göremediği için namazların karşılığındaki sonsuz cennet yaşamını görememektedir. Yoksa hangi akıllı insan, sonsuz cennet yaşamını dünyanın geçici altını ile takas eder? Demek istediğim, namazın felsefesini bilmemiz çok önemlidir. Yoksa çevremizden öğrendiğimiz kalıplaşmış bir Müslümanlık ile kıldığımız namazları da Allah kabul eder mi etmez mi bilemeyiz!


Namaz esnasında huşu içinde olmamız namazın yolunda gittiğinin göstergesidir. Eğer Allah'ın huzurunda huşu içine giremiyorsak muhakkak ki namazımızda bir eksiklik vardır. Namaz esnasında huşu içinde olmak, öncelikle namazın bölümlerini çok güzel bir şekilde yerine getirmemizle olur. Yani kıyamın, rükûnun, secdenin ve iki secde arasındaki oturuşun hakkını vermemiz gerekmektedir. Diğer bir durum ise, namazda huşu içinde olmak istiyorsak namaz esnasında Allah'a karşı duyduğumuz sevgi ve korku hislerini aynı anda zuhur ettirmemiz gerekmektedir. Peki, hem sevgi hem de korku hislerini aynı anda nasıl zuhur ettireceğiz? Mesela, bir çocuk düşünelim. Babasının istemediği bir davranışı yaptığı için babası ona kızıyor olsun. Bu durumda çocuk, babasından korktuğu için içinde bulunan ruh halini fiilleriyle belli edecektir. Ayrıca babasına karşı büyük bir sevgi beslediğini de yine fillerinden anlayacağız. Çocuk, babasına karşı sadece korku hissi besleseydi, babasının ona kızması durumunda ya oradan kaçmaya çalışırdı ya da kendini savunmak için bir çaba içine girerdi. Veya babasına karşı sadece sevgi besleseydi ya babasının kızmasını aldırmaz ya da babası üzülmesin diye mahsustan korkmuş numarası yapardı. Ama o çocuk, babasına karşı gerçekten korku ve sevgi hislerini aynı anda barındırdığı için, babasının kızması karşısında sevgi ve korku hislerinin birleşimi olan fiiller sergileyecektir. Başı eğik, yüzü kızarmış, beni affet dercesine bir duruş ve bunun yanında gözlerinde bir umut ışığı parlayan, buruşmuş yüzüyle tebessüm etmeye çalışan, sevgisini ve korkusunu belli eden bir ruh hali içine girecektir çocuk. Çocuğun içinde bulunduğu durumu gören baba ise çocuğun gerçekten samimi olduğunu ve mahcup durumda kaldığını anlayarak onu af edecektir. İşte, bizlerde Allah'ın huzurunda dururken, yaptığımız hatalardan ötürü ondan korkmalı ve bizi çok sevdiğini, bunca nimetlerini verdiğini hatırlayarak ona karşı olan sevgimizi ve korkumuzu aynı anda göstermeliyiz ki, biz de samimiyetimizi sergileyip, namazımızı huşu içinde kılabilelim. Allah, samimi kullarını çokça affedicidir.


Son olarak da namazı bitirdikten sonra yapılan tesbihata değinip hemen ardından namazın içeriğine giriş yapacağım. Namazı bitirdikten sonra hemen seccadeden kalkıp gitmek yerine, namaz tesbihatlarını da yaparsak namazdayken Allah'a karşı olan sadıklığımızın sahih olduğunu kanıtlarız. Düşünsenize, bir arkadaşınızla yolda karşılaşıp konuşuyorsunuz ve arkadaşınızla vedalaştıktan sonra hâlâ ondan bahsediyorsunuz. Bu durum ona karşı gerçekten samimi duygular içinde olduğunuzu gösterir. Ama vedalaşmanın ardından ona dair her şeyi unutursanız sizin arkadaşlığınızda bir sorun olduğu açığa çıkar. Çünkü insan, çok samimi olduğu dostunu yol üstünde konuştuktan sonra unutmaz. En azından ona dair bazı hatıralar canlanır gözlerinde. İşte namazlardan sonraki tesbihatlar da Allah ile olan muhabbetinizin kalitesini gösterir.


Bu yazımda, namaz kılmadan önce namaza dair bilmemiz gereken bazı hususlar olduğunu düşündüğüm için yukarıdaki hususlara değindim. Bir dahaki yazımda bu yazının devamı mahiyetinde olan namazın kılınış bölümüne değineceğim. 

( Namaza Dair -1- başlıklı yazı Ümit Zafer tarafından 18.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.