1
Dün öğle vaktiydi, çıktım
yola,
Güneş üstüme yağıyordu
adeta.
Baktım, günün havası
yerinde,
Biraz göreyim dedim,
gezeyim de.
Aksine yukarı aktım
ırmağın,
Bıraktığı yeri dolaştım Atamın.
Tam kaleye girecektim ki;
birden,
Bir ses duydum ileriden.
“Dur” diyordu bu ses ta
karşıdan,
Neye uğradığımı şaştım
bakışından.
“Yasak” dedi “ giremezsin
içeri,
Burası tel örgüsüz ama
askerinin yeri”.
“Tamam” dedim döndüm
oradan,
Yönümü değiştirdim o
kapıdan.
Biraz ilerideydi yeşil bir
koru,
Yürüyerek aldım taşlı
yolu.
İniyordum ki, aşağı,
merdivenden,
Yazılı taşlar gördüm
mermerden.
Otlaklıklardan daldım
taşlara,
Başladım okumaya merakla.
İşte o an; “ keşke” dedim
kendi kendime
“Bir yel esse de götürse
evime”.
Bunlar Atalarımın kanlı
mezarları,
Mezar değil, üstü duvar
taşlı.
Ama dedim ki; “insanım,
belki yanıldım”,
Oradan geçen bir ihtiyara
sordum.
Bana” doğru kızım doğru”
dedi,
“Şehit mezarlığıdır bu,
hem de çok eski”.
“Ah”! Dedi içimden bir ses
”ah”!
Kaybolmuş insanlık, olunca
sabah.
Yoksa unutulmuş mu
kefensiz yatan,
Unutulmuş muydu dökülen al
kan.
Meğer her şey ne basit
imiş,
Eyvah! Benim şehidim
boşuna ölmüş.
Unutulmuşluğu unutup, bir
gece,
Birkaç kişi üstünde içer,
kırar bir şişe.
Bilmez ki; mezardaki
şehidim sancılı,
Gafil mezeciler olur şimdi
sancılı.
Bilmez
ki; içtiği içkinin esamisi sorulmaz
Gafletten
uyanamamışa, helallik sorulmaz
Ey şehidim; sen alınma
üzülme hiç!
Gafiller de oldu inan ki
şimdi bir hiç.
Şu bir gerçek ki; bu
vatanda ey şehidim!
Yepyeni bir nesil var
şimdi; onlar ümidim.
Ekim 1998
Elvin ELVİNCE