1
Ne ilk ne de son… Ezeli ve ebedi hüküm süren
duyguların bir kez daha pençesindeyim. Bilmediğim, bilemediğim ve sonunu asla
tahmin edemediğim bir döngü aslında beni esir alan. Her daim yıkılan, hezimete uğrayan
ve hortuma tutulan benim yine…
Sağ salim kurtulur
muyum diye beklemektense, seyrine bıraktım kendimi kaderin akışına.
Sevmekten aciz bir
insan niye yaşar ki bu kainatta. Sevginin kutsallığı sarıp sararken aciz
kullarını; neden izin verirler ki nefretin ve şeytanın tutsağı olmaya… Öyle ya,
kolaydır çamur atmak, kolaydır bir yıkıntıyı enkaza çevirmek; ama bilmezler
asıl enkazın kendileri olduğunu.
Zor olan nedir: Azıcık şefkat,
hoşgörü ve tevazu göstermek mi; daha mı işlerine geliyor sanki yıkıp,
yağmalamak…
Zor bir dönem, yıkılmış
bir köprüden geçmeye çalışıyorum: Diğerlerinin gölgesinde değilim asla her ne
kadar kendilerini ulaşılmaz görseler de… Görünmez olan ben değilim, sadece
geçici bir süre soyutladım kendimi.
Kaçmak, gitmek ve yok
olmak benim tercihim: Onlardan biri değilim ve olmayacağım da; aynalara nasıl
bakarım yoksa.
Paylaşmak isterken,
sadece kendi seslerine kulak verdiler. Gördüklerimi görmekten aciz, duygusuz
bir güruhun ortasındayım.
O kadar çok güzellik
var ki bu alemde yaşanacak. Nefislerinin egemenliğinde, şehvet ve arzularının
güdümünde kim varsa acıyorum ve biliyorum ki, onların bu zavallı dünyaları bir
gün başlarına yıkılacak hem de beklenmedik bir anda.
Kabuğunda yaşayan bir
faniden ne istediler ki… Asla yüksünmedim ruhumun çıplaklığından: Saklayacak hiçbir
şeyim yok ki onlar gibi. Kuyruklu yalanlarının peşinde iken kendilerini
sorgulaması gerekenler, ne yazık ki şeytanın avukatı kesildiler bir anda.
Heyhat; ruhları ve
gönülleri istila edilmiş zavallılar.
Yapanlar asla insan
olamaz ve onlara kanan silik gölgeler.
Uyandığım her yeni gün
aslında yazılan o sabit senaryonun tekrarı.
Doğan güneş değil,
kapkara bulutlarla kaplı, güneşin saklandığı bir gökyüzü.
Çırpınışlar, bataklığın
dibine iterken, elbet çıkacağım düze ve vakit de çok yakın. Ben ne savaşlar
gördüm, ne cephelerde mücadele verdim; bilemezler ve bilmiyorlar ki, bu amansız
çırpınışları aslında onların sonlarını hazırlamakta.
Ruhumu örten o şeffaf
tüle bile ihtiyacım yokken, düşünüyorum da nasıl gizleyip saklıyorlar o derin
utançlarını. Onlar adına ben utanıyorum Yaradan’dan, yaratılanlar adına.
Ve tüm gerçekler resmi
geçit yapmakta, inanması zor olsa da.
Kaybetmediğim o
masumiyetime sığınırken, şükrediyorum kimselere benzemediğim için. Tek
dayanağım, tek tesellim Yaradan’ın dokunuşu: Öylesine içten bir maneviyatla
sarılmışken O’na korkmuyorum.
Belki açılan yaralar
kolay kolay kabuk bağlamayacak ama bana insanlığımı hissettiren acılarım olduğu
için seviniyorum diğer yandan.
Asla başımı kuma sokup
kaçmayacağım hayatın gerçeklerinden ve küçücük bir kabuğun içine de
saklanmayacağım. Zira düzen böyle işliyor, geç de olsa anladım. Dengenin korunması
için iyilerin yanında kötüler de olmalıymış. Günü geldiğinde ilahi adalet zaten
hazır beklemekte. Ve ben de beklemekteyim.