Başımı,
bayram çocuklarının terli avuçlarına sıkışan
kirli bozuk paralar kadar
soğuk ve kurşunsu bir dinamite yaslayıp,
alengirli bilinç altımı
patlatırcasına unutmak
ve belirli bir hedefe koşmaktan ziyade
belli-belirsiz düşüncelerle aşınmış,
dipsiz kuyuyu andıran
devasa bir sıra doğru yürümek istiyorum...
Kollarımı,
dolunayın doğduğu yerden, battığı yere doğru gerip,
göz bebeklerimde
usul usul büyüyen saplantılara inat
terk edilmiş bir kaplan yalnızlığında,
yada kanat çırpmaktan usanmış
bir serçe sessizliğinde,
sırtımda sensizlik hırkası ile ığıl ığıl üşümek istiyorum...
Hangi zili çalarsam çalayım,
hep aynı kapı açılıyor,
tüm yol, sokak ve köprülerden yalnızca sana geçiliyor
ve ben bazen öyle sıkılıyorum ki bu döngüden
başıma bir başlık, üstüme tulum,
ayağıma çizme geçirip
meçhule giden
ıssız yollar boyunca koşmak
ve yorgunluktan
bir köşeye yığılıp, ulu orta çürümek istiyorum....
Mesut İlkay YANIK