Karnelerin verildiği gün, öğleden sonram boşaldı. Her gün yok olan eski Kayseri’nin son kalıntılarından bir şeyler toplamalıydım.
Son çıkan “38 Kayseri Yazıları” adlı kitabımda “Suyun Gözü” diye bahsettiğim Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nin yeniden yapılandırılması çalışmasının küçük bir parçası vardı: “Şiremenli Caddesi.”
Kayseri Lisesi’nin kuzeyindeki sokağın levha fotoğrafını çekmekle işe başladım. Birden etrafımı birkaç kişi sardı:
- Ne çekiyon arkadaş! Bizim garajı mı çekiyon?! Kimsin sen!? Şaşırdım.
- Ben öğretmenim. Bura da Kayseri Lisesi. Sokak levhasından size ne!
- Sorduk arkadaş!... Dağıldılar. Beklemediğim bu ilgiden rahatsız oldum.
Davullarının altında müşteri bekleyen beye sordum:
- Resminizi çekebilir miyim? Hemen vaziyet aldı; poz verdi. 70’li yıllardan beri çalgıcıların yeri olarak bildiğim bu sokağın başında, amcayla biraz muhabbet ettik.
Kalkdım, Taceddin Veli Mahallesi’ne tabi bu caddenin, sağlı-sollu, eski kalıntılarını çekerek devam ettim. Herkesin kendine göre bir merakı, bir derdi vardı:
- Ne o Beyefendi! Yıkım mı var?
- Ben Belediyeci değilim; öğretmenim. Eski eserlerin resmini çekiyorum.

Bu sokaklarda her çeşit insan vardı. Kimler mi?

Planımda sadece bu sokak vardı. Ama bunu bozacak birçok etken de vardı. Sağa sola sapmamalı, tuzağa düşmemeliydim. Yine de Şehit Nazım Bey Mahallesi’ne komşu olan bu sokaktan Rahmetli’nin ismini görünce saptım. Eski binanın resmini çekerken kahveci olduğunu sandığım biri çıktı:
- Niye çekiyon hemşerim! Ver bakalım on lira!
- Bu işler para etmiyor.
- Etmiyor da niye çekiyon!
- Sen beş lira ver, ben çekmeyim.
- Git burdan!
Gayet ciddi idi. Tekrar Şiremenli’ye döndüm. Sokağın kenarında çalışan bir kepçe vardı. Yıkılanla yapılanın iç içe olduğu bu mahallin/mahallenin arka planında Erciyes’in resmini aldım. Eskileri arayarak sokakta ilerlerken, kendimi elinde cicili-bicili şemsiyesi, ayakta dikilen, esmer bir kadının önünde buldum. O beni çoktan anlamıştı:
- Ne o, eskilerin resmini mi çekiyorsun?
-  Evet, senin de resmini çekeyim mi?
- Yok, çekme kalsın.
- Sen ne yapıyorsun?
- Açık konuşayım; kadın çalıştırıyorum.
- İşyerin neresi?
- Şu bina.
- Ama camları kırık, dökük.
- Kırdılar. Kiraladım burayı seneliğine. Dünyanın parasını verdim. Mecburum, ekmek parası.
- ????!!!!...
Afalladım. Hayatta ilk defa böyle biriyle ve böyle bir durumla karşı karşıyaydım. “Kara Fatma” benim saflığımı anlamış, anlayacağım dilden konuşmuştu.
Kara Fatma mı dedim?!. Evet, 20 sene önce, yeni evime taşındığımda, yan blokta böyle biri vardı. Aynı binada, Karadenizli mert biri bu kadına karşı çıktığı için neler çekti. Kara Fatma güçlüydü. Her yönden… Daha dün akşam haberlerinde, Kayseri Emniyet Müdürü Özdemir’in ”Fuhuşu meslek haline getirenler, Kayseri´de azaldı” beyanını hatırladım. Kayseri’de, eskiye nazaran böyle şeyler azalmıştı. Karı pazarlayan erkekler yakalanmıştı. Halkdan yardımcı olması isteniyordu. Haklıydı ama hangi birini yakalayacaksın. Hele hele Kara Fatmaları. Kirlenen tertemiz kelimeye mi üzülürsün Asiye’nin nasıl kurtulacağını mı düşünürsün?
Sen yine Şiremenli’de, eskileri çekmeye devam et. Eskici!...

Nazımbey Mahallesi Bahçebaşı Sokağı’nın son sebze bahçesinden birkaç poz alıp eski çeşmelerden sonra adı yeni kendi eski olan Cami’ye vardım. Evliya Çelebi’nin “Yeni cami, Süleyman Çelebi’nindir. Sahibi hayatta olduğundan, vakfı kavidir.” dediği cami acaba bu muydu?

Şiremenli’nin sonundan geri döndüm. Eski mahallenin, adı cadde olan eğri-büğrü sokağında bayağı araç trafiği vardı. Esmer kadın, trafik polisi gibi dimdik, gelip geçen araçlarla alakalıydı. Sessizce yanından geçip ilerledim. Herkes kendi işine bakmalıydı.

Şiremenli Çeşmesi’nin kendi yoktu ama yerini belirlemeliydim. Bunun için “sohbet” gerekti. Mahallenin Cumhuriyetle yaşıt berberinin yanında aradıklarım vardı. Mesleği babadan oğla geçecek kadar sürekli olan ve koca bir ömür bu sokakta kalan dürüst insan: Hacı Adem (Ada). Onun da kulakları artık ağır işitmekteydi. Duyacağı şekilde, “Siremenli mi Şiremenli mi?” dedim. Şiremenliydi. 1649’dan bu güne neler değişmemişti ki! “Sokağın eski çeşmesi Dırazoğulları’ın evinin duvarındaydı. Çatmalı yani kemerliydi. Sonra karşıya aldılar.” Yakında yıkılacak olan beton çeşmenin hizasında olmalıydı. Onun da resmini aldım. O da yakında tarih olacaktı.

Ev şimdi kahve olmuştu. Kahve’de hazineciler de vardı. Emekli polis olduğunu söyleyen biri hemen, ortağını da göstererek, bana “ortaklık” teklif etti.
Polis, emekli de olsa, polisliğini söyleyecek kadar saf değildi.
Eski eserler hazinecilerden neler çekti, neler! Daha da çekecekti.

Şiremenli’de kimler yoktu ki![1]
 

[1] 22 Haziran 2007 Kayseri Gündem gazetesinde yayınlanıştır.

( Şiremenli Caddesi başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 22.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.