Zamanın alfabesi gün geçtikçe tükeniyor ömrümden. İçime attıkça, sahipsiz kalıyorum kalabalıklarda. Dişleri keskin bir köpek gibi rüzgarın ulumaları yankılanırken penceremde, damıtılmış nefretimi divit kadehlerde içiyorum. Sevdayı ifa etmekten çok, mübah zurnalar üfleniyor. Ne yazık! Ben, lokmalarınızı hazmedemediğim için müteşekkir kalamayacağım.


Embesil zamanlarda yaşıyoruz. Divan kenarına serdiğim halıya oturup, nisanın gözyaşı akarken meşke düşmek yüreğimi kabartmaz mı? Naatlarımı duyarsınız belki; denize paralel bir masada çayınızı yudumlarken. Sahil salıncakları beyninize kurulur, düşler ormanında uçmayı dilersiniz. Çapa tırnaklı ayaklarınızı, siz kanat mı zannettiniz? Sesime batırıp batırıp vakur cümlelerinizi, siyah eldivenlerinizle köşelere çömdünüz. Pervane böcekleri; ‘’İşte burada saklanıyor…’’ diyerek yerinizi deşifre ettiğinde, turnusol kağıtlarını onlara kefen ettiniz. Gölge oyunlarımda budaklanan, olgun Nasreddin Hoca fıkraları… Hepiniz yüzüme tebessüm kondurmaktan acizsiniz.


Gammazlamadım hiç birinizi! Benim kendi ütopyam vardı. Orda sevdim, orda acı çektim, orda yalnızdım. Bu zahiri alemlerden uyan diyen masalları siz dillendirdiniz. Gün bile portakal renginde yorgunluğunu anlatıyor. Ayakkabı bağacıkları çözülüp, kapı önlerinde sıralanıyor. Akşam, siyah takımlarını kuşanmaya hazırlanırken benim muzdaripliğimden habersizsiniz.


Ama//dan sonra, keşke kullanılmaz. Hadi şimdi tüm kalelerimi puanlarla kuşatın. Yıldızları indirin avuçlarıma, bağrımda okyanus mavisi demlenirken. Durmayın..! Ruhunuzdan nişan alıp, Asya’da üveyk sürülerini vurun. Cem’in aklını alıp yurtsuz koyan anzavurlara siz de katılın. Amansız olun birazcık takipte; kalbimi durdurabilecek kadar yürekli olun.


İsyanlarım… Yine tek tek derdim onları. Fatihası olmayan dualar gibi ruhuma asılı kaldım. Benim, süslü gülücüklerle tenhalaştırdığım hüzünlerim hiç olmadı. Bedenimi teyakkuza geçiren her ferman sonrası, dertlerimi yüreklice aklıma doladım. Ak pak acımı çektim. Belki zamanla gri köşklerim oldu. Yeri geldi yenilgiyi kabullendim.Savaşımda, asla dalgın akşamların zühresi gelsin diye kapıyı ardına kadar açmadım. Zifir karanlıkta, geçmişin talaşlarıyla oyalanmak hiç bana göre olmadı.


Bakın şimdi bana! Çocuk gülüşüm ve sabi modunu terk edeli çok olmamış mı? Romanların özlü sözleriyle kısmetsiz aşklara dargın kalan trenler, yüreğimin garına uğramışa benziyor mu? İnsanlık ; kara çarşaflı kiplerle çekimleniyor. Cümlelerinin sonunu, üç noktayla tamamlamayacak kadar kararlı olmalı insan. Hadi durmayın… Koltuk altıma tavla sıkıştırabilecek cesarete sahip olun. Rağbet görmeyen markalarla aklımı bulandırmayın. Bu nedenselliği açıklayın!!!

….belki de! Çok fazlayım bu dünyaya.


‘’Tekrarlarıma sükun bulaştıranları satırlarımda tek tek katledeceğim.’’

Siz kaleminizi yağsız mı bandırdınız satırlara? (yalan)


Toprak


19:36

Balıkesir



( Gölge Oyunları başlıklı yazı Toprak tarafından 29.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.