Düşlerim tekbir getiren bense mavi siluetinde göğün rengi müphem bir pembeye döndüğümün ertesi erteleyemediğim sonu gelmez vardiyamla nice şiire nice hikâyeye talip oldum mademki mevsimlerden güz idi sırtıma geçirdiğim minvalde hüzün hırkamı iliklerken ansızın düştüğüm ihmalde önüm açık gezdim.

Soytarı rüzgârın da müptelası ve içinde yaşadığım kuş kafesinde kuş bakışı sevdim ben hayatı ve evreni en çok da annemi:

Derlediğim şiirlerden yelekler ördüm mavi gözlerine değmesin nazar diye, annemin gölgesinde sinmedim yeni bir hüzün perdesine de eşlik etmesin diye hayat, dilemmasında sırların müzmin coşkumla kol kanat gerdiğim kadar anneme, hayat denen sahnenin son perdesine varmadan çektim hızlıca çektim yüreğimin perdesini…

Münafıktı baykuş.

Bayan kuşa dönecek mecalim yoktu lakin kuş gibi çırpındığında insan anladım ki vadesi dolmuşçasına inat ederken de ölüme rengi neydi sahi çaresizliğin ve kararan göğün nezdinde kimyası bozulmuş insanlardan olmadım fiziken yaşadığım hayatı dumura uğratan neyse ben sürgün edildiğim kadar hüzün coğrafyalarına asla susmadı kalemim asla dinmedi niyazım ve sonlanmadı da nazım nazenin göğün narin çiçeği anne ikliminde açan her çiçeği kendim gibi bildim ve meylettim s/onsuzluğa latif rüzgâra verip veriştirdim gecenin köründe beklediğim kadar hayırlı haberi kâh soldum kâh söndüm ama düşmedi süngüm asla düşmedi yüzüm asla düşmedim ben ne çamura ne batağa üstümdeki balçığı duru su ile yıkadım mademki içtiğim su Zemzemin ta kendisi zemherilerde üşüsem de asla pes etmedim…

Şimdim ardır.

Arı ruhumun bahtı varsın olsun kara.

Yağdığı kadar nur haneme…

Yağmalansa da yüreğim name name.

Nidaların bir ederi var mıdır?

Ya, suskunluğun asaleti…

Asi rüzgârın uçuşturduğu duaların hikmeti.

Elzemdir sevgi elzemdir aşk ve umut.

Sarkacın kırık ibresi.

Sarkıtın ta kendisi şiir.

Hikâyelerse dikit.

Kalemin tükenmek bilmeyen diviti.

Hazandır fıtratıma uyan.

Hüzne binaen kandığım her laf mademki insanların gözünde bir sazanım en azından bir ömür azmadığım azıtmadığım kadar beyaz ve masum kalmayı başardım kendimce.

Öykündüğüm dünümdür.

Öykündüğüm ölümdür.

Öldürdüğüm nefsim hüküm süren geceye ithafım…

Hazan yüklü miracım ve mizacım.

Tüten dumandır Kale’mden.

Yağan kardır kalemimi üşüten.

Yağmalandığı kadar mabedim ıraktır nefret bana ıraktır inançsızlık çok çok uzak olsa da mutluluk yağdırdığım kadar hüznü sevgi mızraptır yüreğe kalemime eşlik eden nazenin notalar ve mihrabımda saklı sevaptır başını okşadığım her mazlum her çocuk her yetim bana mirastır evrenden.

Tebeşir tozu yuttuğum kadar oltaya gelmediğim de gerçektir.

Muallime kimliğimi düne gömdüğüm bin yaşında olsam bile çocuk kalbimle niyet ettiğim güzellikler yeter ki nasip olsun nasip kılsın yüce Rabbim kendime.

Bir benttir ki hayat.

Bir beyittir madem sevgi.

Harlanan yürek.

Haiz olduğum selam umut ve sevgi.

Hazan yüklü mizacım.

Haresi aşkın yavuklusuyum sözcüklerin.

Atam ve babam ve tembihli olduğum büyüklerim.

Bir İlah ise aşkı sunan evrene.

Bir İlahi Ateş ki döktüğüm yaşlarla büyüyen ve rahmetin esirgenmediği bir lahza ki tedirgin sözcüklerin cesaret bulduğu nice şiir nice hikâye.

Bölücü değildir dün.

Ölümcül olsa bile hüzün.

Bükemediğim bileği hep de öpmedim mi?

Mimlendim madem bir kere.

Mademki mil çektim gözlerime.

Matemim ıraktır ne zamanki sevsem ve ansam Rabbimi.

Umudumsa saklı bir coğrafya sonsuzluğun amblemi.

Yüz ölçümüm bilinmez hem benim yüz bulduğum kadar sevgiden bir ömür direnmedim mi?

Mizacım coşkulu ve vakur.

Haysiyetim önde gider arkamda devasa bir vapur.

Yalnızlık işlemiştir mademki bir kere sicilime ve bodoslama yandığım ateşin küllerinde.

O halde kaçınılmaz son da bir haktır ve itiraz edemediğim yeter ki sevdiklerimden en önce ben gideyim.

Hırpani ruhum.

Yaralı yüreğim.

Kabımdan taştığım ve azat olamadığım bedenim…

Ben ki uyruksuz.

Ben ki uykusuz.

Ben ki hüznün uydusu Rabbine sadık bir nefer aşkın İlahi esintisinde saklı iken tümden gelen varlığım ve kilitli sandığım.

Azığım.

Azadesi olduğum hazanın.

Azınlık olsam da azımsansam da…

Aykırı mizacım ve gök kuşağı mahlasım.

Ölü bir nefer değil sonsuzluğa müptela ve kırık kanatlarımla konduğum o devasa çınar ve yanardağ köpüren lavında kutsal kitabımın izinde…

Nazire ettiğim illa ki aşka illa ki ölüme illa ki kendime ve tek varlığım tüm hazinem en kıymetli ziynetim anne ikliminde uçuşan bir yaralı yavru serçe misali misilleme yapan kaderin ve tevafuk yüklü evrenin nezdinde…

Sona çeyrek kalsa da çalmasın ölüm kapımı.

Aşka biat.

Bunca nefrete kibre inat…

Ben haşmetli sevgimin ve insanlığın neferi bir Yıldız bir peri kızı şükürler olsun ki ilham perimle de barıştı yıldızım son on bir yılın büyüsünde afaki de değil asla yalnızlığın ve umudun coşkusu…

 


( Son Perde... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10/13/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu