DİL İNKILABI YAPALIM DERKEN DİLİMİZİ KENDİ ELLERİMİZLE Mİ ÖLDÜRDÜK?
Bu yazıda kendi
görüş ve düşüncelerime
değil dünyanın tanınmış
Türk dil bilimcilerinin
görüşlerine yer vereceğim. Yani bu
yazı tamamen alıntıdır. (https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/genis-aci-fikir-ve-tartisma/629208.aspx)
Önce Türk Dili
hakkındaki görüş- düşünce ve
anılardan bir demet:
1- Arnold Toynbee, Orta Asya’dan gelen göçebe Türklerin sayı üstünlükleri
olmamasına rağmen iki asır gibi kısa bir sürede Anadolu’yu Türkleştirmelerinin
zorla ve kılıç kuvvetiyle olmadığını belirterek, “Bu Türk dilinin fevkalade
gücü ile meydana gelmiştir” demektedir.
2- Geçen asrın tanınmış filologlarından Alman Max Müller ise Türkçenin
mükemmelliğini şöyle ifade ediyor: “Türkçenin bir gramer kitabını okuyanlar, bu
dili öğrenmek niyetinde olmasalar bile, yine de zevk duyarak okumaya devam
ederler. İsim ve fiillerin çekimindeki düzenli sistem ve gramerle ilgili diğer
hususlardaki mükemmellik insanı hayrete düşürür. Türk dili, düşünceyi, duyguyu ve
heyecanı en ince teferruatına kadar ifade edecek bir kudrete sahiptir.
Türk dilindeki ses ve şekil unsurlarının baştan sona kadar düzenli ve ahenkli
bir sisteme göre birbirleriyle bağdaştırılması, insan zekâsının bu lisanla
abideleşen bir başarısı olarak tecelli eder. Birçok dilde bu vasıflar perde
arkasına gizlenmiş durumdadır. Karşınızda sisler içerisindeki seçilmiş kayalar
gibi dururlar. Türk dilinde ise her şey apaçık ve aydınlıktadır. İnsan
billurdan bir arı kovanındaki petekleri seyreder gibi dilin iç ve dış yapısını
net olarak görebilir.
Türk lisanı, bir dil akademisi âlimlerinin
uzun bir çalışması sonunda ve tatbiki bir şekilde meydana getirdiği mükemmel
bir dil görünüşündedir. Kaldı ki hiçbir akademik kurul, Türk dili kadar güzel
bir dil yapamaz.”
3- Prof. Dr. Mustafa Argunşah diyor ki: “Türkçenin ses düzeni; ahengi, yapısı
ve kurallarıyla dünyanın en seçkin dilleri arasında olduğunu yabancı ilim
adamları da her gün söylenmektedirler. Bunları ‘milletler arası’ akademik
toplantılarda tartışmaya açar ve sonuçlarını duyururlar. İşte bu araştırmaların
sonuncusunda dünyada ana dilini en erken öğrenen çocukların Türk çocukları
olduğu ortaya konuldu. Bu bizim çocuklarımızın üstün zekâlı oluşlarının değil,
dilimizin matematik prensiplerinin öğrenmeye ve öğretmeye uygun olmasından
ileri geliyor. ‘Milletlerarası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği’nin
(International Association for the study of Child Language) Almanya’nın
başşehri Berlin’de yapılan 10. kongresinde Türk çocuklarının 2-3 yaşına kadar
Türkçeyi temel dil bilgisi esaslarına uygun olarak konuştukları ortaya konuldu.
Aynı araştırmada Alman çocukları için bu sürenin 4-5 yıl olduğu
belirtiliyor.
4-Kongrede dil profesörü Klann Delius, Türkçenin kolay öğrenilen bir dil olduğunu
söylüyor ve şunları ekliyor: ‘Türkçenin şahıs ve zaman belirleyen ekleri
düzenli lego taşlarının yan yana dizilmesi gibidir.”
5- İngiliz müelliflerinden Charles Mac Farlane’in 1829’da neşredilen “Constantinople
et la Turque” isimli kitabında “Türk milletinin o kadar tatlı bir konuşma tarzı
vardır ki, bütün medeni milletlere örnek olabilir” ifadesini kullanıyor.
6- Rahip Viguer de, 1780 yılında İstanbul’da basılan “Elements De La Langue
Turque” kitabında “Türk dilini tetkik ederken konuşma lehçesinin muntazam ve
fevkalade mükemmel sıra tertibi, kulağa hafifçe akseden muhteşem ve ölçülü
sesleri, ahenk kanunu ve nihayet uzun ve kısa seslerin bir nevi mûsikiyi
andıran tatlı akıcılığı karşısında hayran kalmamak kâbil değildir: İnsan bu
dilin bir ilim heyeti tarafından özellikle yapılan mantıkî esaslardan doğmuş
olduğuna hükmedecek hâle gelmektedir” demektedir.
7- 17. asrın meşhur dilci ve şarkiyatçılarından Antoine Gattan, Doğu’ya gidecek
yabancılara şu tavsiyede bulunur: “Mutlaka Türkçeyi öğreniniz ve Türklerle
tercümansız konuşunuz; ancak o zaman Türk lisanının azamet ve ihtişamına
doyamayacağınızı anlarsınız.”
8- Hamdullah Suphi bir hatırasını şöyle
anlatıyor: “Bir tren seyahatte yanımda tanınmış ediplerimizden biri ile gayet
zevkli sohbete dalmıştık. Kompartımanımızda, yolda binmiş bir yabancı da vardı;
konuşmalarımızı göz ucu ile hayranlıkla takip ediyordu. Bir müddet sonra
gideceği yere inmek üzere hazırlandı. Kalktı ve ikimize doğru dönerek
Fransızca: ‘Affedersiniz beyler, merakım o kadar fazlalaştı ki, sizi bir
sualimle rahatsız edeceğim. Kusurumu hoş görünüz; konuşmanızı yol boyunca takip
ettim. Anlamadığım hâlde zevkle dinledim. Hiç duyup işittiğim bir lisan
değildi. Diliniz belli başlı Doğu-Batı dillerinden pek farklı... Mazur görünüz
ve beni tatmin ediniz, nece konuşuyordunuz?” diye sıkılarak sordu. Ben de ‘Biz
Türk’üz ve şu konuştuğumuz lisan da Türkçedir!’ dedim. Yabancı, büyük bir saygı
ile eğildi ve ciddiyetle şunları söyledi: ‘Aman ne saadet, sizler dünyanın en
ahenkli diline sahipmişsiniz meğer, bana kuş dili ve bülbül sesi gibi geldi,
inanın bayıldım. Aman bu güzel dili bırakmayınız! Harikulade bir dile
sahipsiniz, bununla daima övünebilirsiniz; bu büyüleyici ahenk hiçbir Batı
dilinde yoktur!”
10-Prof. Dr. Mehmet Altan Köymen de, Almanya’daki bir hatırasını şöyle
anlatıyor: “Hamburg Üniversitesinde verilen Türk dili konferanslarında, dünyaca
meşhur bir matematik profesörü olduğunu sonradan öğrendiğim Alman âliminin de
katıldığını görmek beni hayrete düşürmüştü. Dersten sonra Türkçe kurslarına
katılmasının sebebini sordum. Bu Alman ilim adamının Türkçe kurslarına
katılmasına ne kadar hayret etmişsem o da benim bu sualime o kadar hayret
etmişti ve biraz da alınmıştı. Ben, bunun üzerine, Türkçede matematik dalında
faydalanacağı eserler bulunmadığını söylemek zorunda kaldım. Maksadımı anlayan
Alman profesörün bana verdiği şu cevap çok dikkate değerdi: ‘Ben Türk dili
kadar ahenkli bir dile rastlamadım. Türkçe insanın kulağına tatlı bir melodi
gibi çarpmaktadır. Bu dili öğrenmekten büyük bir zevk duyuyorum.”
PEKİ BU
KADAR GÜZEL, AHENKLİ VE
MÜKEMMEL BİR DİL
OLAN TÜRKÇE’NİN BOZULMASI
VE ARTIK BIRAKIN
ADRİYATİKTEN ÇİN’E, İKİ
TÜRK ARASINDA BİLE ANLAŞILAMAMASI NASIL YORUMLANIYOR ?
Yabancı lisan âlimleri Türkçemizin geçen asırda bozulmasından duydukları
üzüntülerini de şöyle dile getiriyorlar:
1-İngiliz Türkolog Prof. Geoffrey L. Lewis, 1999’da yayınladığı “The Turkish
Language Reform: A Catastrophic Succes” (Trajik Başarı - Türk Dil
Reformu) isimli kitabında ve İstanbul’da verdiği konferansta uydurukça Türkçeyi
mizahi bir tarzda tenkit ederek, “Bu reform inanılmaz derecede başarılı etnik
bir temizlik ve büyük felaket oldu. 1930’dan önce yazılmış her şey yeni
nesiller için anlaşılmaz hâle geldi. Yedi asırlık kültür kayboldu. 1960'larda
yayınlanan 1000 Temel Eser’in bile 2000'li yılların başında yeni tercümeleri
yapıldı” ifadelerini kullanmaktadır.
2- Fransız Türkolog Jean Deny “La Reforma Actuel de la Langue Turque” (Türk
Dilinin Gerçek Reformu) isimli eserinde, Türk lisanında
yapılan tahribat hakkında “Dünya diller tarihinde bunun bir emsali, benzeri
yoktur; Türkler dillerini kendi elleriyle öldürdüler” demektedir.
3- İngiliz Türkolog H.C Hony de, 1947 yılında neşredilen “Iras” başlıklı
makalesinde “Türk dil reformunun esas maksadı; mazi ile alakayı tamamen kesmek,
Osmanlı Devleti’nden kalan her şeyi söküp atmak ve Avrupalı sayılmaktır”
tespitinde bulunmuştur.
4- Oxford Üniversitesi Türkologlarından P. H. Anderson Londra’da yayınlanan
Times gazetesinin edebiyat ilavesindeki makalede dildeki tahribatın Türkçeyi
bozmasını şöyle dile getiriyor: “Türkçe, yapmacık ve ani bir değişikliğe
uğratıldı. Bazı Türk aydınları buna ‘özleştirme’, ‘arıtma’ adını veriyor ve
Türkçeyi ‘yabancı kelimelerden’ temizlemekle övünüyorlar. Hâlbuki İngilizce
örneğinde olduğu gibi, bir lisanın gücünü, zenginliğini onun yabancı
kelimelerden arındırılmışlığı ile değil, bilakis onları içine alarak kendisine
mal ettiği yabancı menşeli kelimeler sağlar. Özleştirme Türkçeyi
fakirleştirdi.”
5- Londra Üniversitesi Türkçe Profesörü M. Margaret, Nihat Sami Banarlı’ya
“Bugünkü diliniz artık tamamıyla uydurma ve güzel olmayan bir dil; ne sesi, ne
üslubu kalmış, ziyan olmuş bir lisan… Kemalini bulmuş Türkçeye nasıl kıyıyorsunuz?
Bu güzel dili kısa zamanda nasıl bu kadar mahv-u perişan ettiniz!? İngiltere’de
Türkçe öğrenmek isteyen talebelere hangi Türkçeyi öğreteceğimizi şaşırdık”
demiştir.
6- Azerbaycan’ın dünyaca tanınmış yazarlarından Anar Rızayev de Türkçenin
bozulmasını, “Bu ne yaman tezattır? Ben Yunus Emre divanını okuyup anlıyorum
ama ön sözünü anlayamıyorum” diyerek dile getirmektedir.