Temkinliyim asla da tamahkâr
olmadığım kadar babadan tembihli…
İçimde soluduğum…
Ah, için için solduğum o yerküre
elbet içimde bağdaş kuran ve kundaklanmış mahremiyetim.
Sözcüklerim asla yalıtılmış değil ve
sesim hala şen ve şecerem hala Günyüzü gösteren.
Atalarım, dedelerim ve rahmet
okuduğum nice insan belki de takkesini arayan bir dervişim ben içimin tekkesi.
Aşkı haşat eden rüzgâr ve mabedimde
asılı duygularım.
Randıman almaksa hayattan ve günü
boykot ettiğim ve zincirleme kazaya sebebiyet veren ebegümeci duygularım bazen
kazan kaldıran yeniçeriler gibi bazen bir yerlerde unutulmuş bir çocuk gibi en
çok da uyuştuğum çektiğim cefayı sefaya döndürmek adına olumsuz ne varsa ders
aldığım ve ivme kazanan şükür duygumla yetinmeyi ilk günden beri bildiğim.
Bir araz belki de içimin arazisi.
Afaki bir hayal peşimi bırakmayan
gerçeklerin ve tüm insanların sırtımı sıvazladığı.
Peçesi mi günün? Neye yarar ki
peçenin içinde başka peçeler de saklı iken?
Görünen ve görünmeyen nice şey ve
işte hâsıl olan bir yetenek gibi içimin aksanında tokalaştığım şivesi
anlaşılmayan şarkılar ve ben duyguların resmini çiziyorum ne zamanki otursam
masa başına ve uykumu tetikleyen her şeyi protesto ediyorum.
Uykusuz değil gözlerim.
Asla da uyumsuz bir insan olmadım
gelin görün ki bana uymadı arkamdan gelenler bense içimdeki çocuğu asla
uyutmadım ve hep diri tuttum ki masumiyetim sonlanmasın diye.
Mecalim yok iken kimi zaman.
Bir mealim de yok iken.
İhbar ettiğimse kendim: kimlik kartım
kararsız ve ben de henüz karar veremedim neye denk düştüğüme ama içimdeki
seyyah aralıksız dürtüklüyor ve ben bir açıklama sunamıyorum her zaman yine de
açmayan bir goncayım madem usulca sıvışıyorum kökümle bağlı olduğum gönül
bahçemden ve rahmeti ıslıklıyorum ne zamanki kurusa içim biliyorum da Rabbimin beni
bırakmayacağını ve kurudukça dilim damağım bol bol yaş döküyorum bol bol yas
döküyorum bol bol niyetleniyorum ve ansızın hâsıl olan o sağanak.
Mahşeri bir kalabalık bazen işgal
eden içimi ve yalnızlığımı boykot eden.
Makberin çağrısı olsa ne ki kulaklarımı
çınlatan ve işte ben mutluluğun ve aşkın çıtasını daha da yükseltiyorum ve en
tepeye konmak istiyorum ve bulutları alnından öpmek ama olmuyor, beceremiyorum
ve uzandığım yerden düşüyorum yere derken gardım düşüyor derken yaşlar düşüyor
gözümden nihayetinde insanlar bir bir düşüyor gözümden.
Göğüs kafesime hapsettiklerim.
Bazen huzur bazen hüzün bazen
savsakladığım sair duygu.
Bir hicretse yazmak.
Bir niyetse içimden geçen.
Bir bir ihbar etmek istiyorum kuşlara
yüreğimin de onlar gibi çarptığını söyleyecekken ve kuş bakışı sevdiğim
yağdığım şu evrende kuş beyinli olmadığımı da izah ediyorum derken kuşlar gibi
göçüyorum bir umuttan diğerine bir buluttan düşmek belki de yeryüzüne.
Hizaya getirdiğim duygularım asla
hicap duymadığım.
Hasretini çektiğim güzel günlerim ve
beklemedeyim.
Geceyi pışpışlarken sadece bir esinti
diliyorum Mevla’mdan ve yel gibi esiyor içimin mamasında saklı bir özlem ile yâd
edip de dünü tahliye ediyorum neyse içimde saklı.
Mevsimin çağrısı bazense birilerinin
beni yok saydığı her nasılsa varlığıma delalet sözcükler ve sessizliğimi
yazarak boykot ettiğim.
Her gün ayrı bir renk.
Her şiir bir ömür.
Her ömür içinde saklı bir eziyet
kimine göre meziyet addedilen.
Redifler.
Kafiyeler.
Manzumeler.
Nice esinti askıntı olan
durgunluğuma.
Nice vesile aşkı küreyen
sözcüklerime.
Nice muradım dillenmeyen.
Nice müridi aşkın asla pes etmeyen.
Aşklardan aşk beğeniyorum mevsime
gıpta ederken biliyorum da kendimin azade bir mevsim olduğunu ve mesire
yerlerini dolduran çocuklar gibi coşkuyla es geçiyorum sıkıntıları ve sevgiyi
paslıyorum sevdiklerime belki de billur sesinde bülbülün taziyeler sunuyorum
ölen tüm çiçeklere ve bir çiçek olmaktan öte hasadını uzatıyorum duygularımın
bazen dolgun başak taneleri gibi eğildiğim bazense dik başımla diktiğim
gözlerim içimdeki cennete bazense diklendiğim zalime ve mazlumlar sirayet
ediyor sevgim ve mahzun gülüşüm ve biliyorum da aşkın nüansının her gün başka
mevsimlere eşlik edeceğini…