Tartaklanmış düşlerimden bir kesit
sunduğum gecenin yarasına ve içimde titrek ve oynak yıldızlar bazen çizdiğim
bir resim bazen çömeldiğim yerküre: kavisli yollarında ömrün, terk edilmiş bir
çocuk gibi beklediğim içimin yatsısı ve yalnızlığımın vardiyası değiş tokuş
ettiğim karanlık bense düş salkımlarında salındığım kadar salkım saçak ruhuma
tembihlediğim bir vazgeçişe daha mahal vermemek adına gözümden sakındığım nice
insan.
Hoyrat bir rüzgar içimde tepinen,
kuluçkaya yatmış adeta evren.
Hizaya gelmesi gereken duygular var
saklı tutulası bir manivela ve örselenmiş yalnızlığım bazen gözümü diktiğim gök
kubbe bazense horoz şekeri yiyen gecenin karartısında saklı bir beşik
salladığım belki de içinde salındığım.
Muteber olan nice duygu nice insan ve
ifşası hayatın dertop olmuş yüreğime kefilim.
O izdiham tutuklusu olduğum.
O isyan kindar nefsinden taşan
insanların bense kuru kuruya seviyorum belki çok geç belki çok erken.
Tarhında evrenin, hadislerin verdiği
huzurda…
Dik yakalı bir mevsim ve dik başlı
mizacım ama bildiğim bir şey var ki: ben doğrularımdan asla ödün vermeden
yaşadım yaşarım da.
Yaşaran gözlerim titrek siluetlerde
saklı.
Yeşeren gözlerim ela benzeri bir
rengi yeşile döndüren ne çok güzellik ne çok ağaç ve yaprak ve işte çiçekler
diktiğim içimin engin arazisi az sonra şakırdayacak yağmura geçiyor ne de olsa
nazım ve sadece Rabbime bir o kadar sığındığım belki de yere göre sığamadım.
Sağdıcı günün geceden infilak etti
edecek sözcükler.
Solumda saklı bir rüzgâr bazen üşüten
bazense sevginin esaretinde huzura ereceğim ansızın.
Sızlanmıyorum.
Sızan gölgelerden medet ummuyorum.
Sağaltan çok şey var belki de
sığınmacı bir yüklem ve onca gizli özne adeta özlemi tetikleyen ve işte ruhuma
serdiğim yorgan ve nasıl da yorgunum geceye erince eridiği kadar buzların hala
sevmekten medet uman bir garip abdalım işte.
Meali olmayan duygular bazılarına
metazori gelen ve sevgi ikliminden asla göç etmeyeceğimi sundum insanlara artık
kimse öcünü alan kimse acısını benden çıkaran.
Muhabbet etmek adına gelmişken
dünyaya bizler…
Muhaberesi bitimsiz telaşın ve
nefsinin gölgesinde büyüyen insanlar ve kurusıkı söylemler taş nasıl ki yerinde
ağarır ve işte tek tek kayıt alıyorum günün her dakikasını şaşmayan bir ibre ve
ibare pışpışladığım ne ki içimdeki yetim çocuğu pişman değilim üstelik sevdiğim
için bunca insanı karşılığında aldığım cevaplarsa adeta yüzüme çarpan tokatlar
gibi ve açık kapı bıraksam bile kapıyı çarpıp çıkanlar var.
Şekilden şekle girenler.
Görüntüsü hanım hanımcık bazense
soytarı esintiler.
Mert yüreğim bazen eksik olmayan
matem ve meltem artık ne ara toplayacaksam ardımdan sökün edenleri nasıl bir
izafi metin haline getireceğim hani salkım saçak söylemleri?
İçimin yarası ve yaması.
Hüzne eşlik eden sesler bazen ket
vurulan yaşama sevincime bilsem de birilerinin önüme her halükarda set
çekeceğini payıma düşeni fazlasıyla yapıyorum ve atıl yüreklerine tohumlar
ekiyorum insanların ve uyurgezer imgelere rağbet etmeden uykumu böldüğüm kadar
hızlıca alt yazı geçiyorum geçen güne ve ömre.
Bir isyan bazen kulaklarımı çınlatan.
Serzenişte dahi bulunmuyorum asla da
alınmıyorum üstüme.
Sezilerim kırlarda açan gelincikler
gibi ve ezik değilim ezmiyorum da kimseyi bir çiçekse dokunmaya dahi kıyamazken
toprağı öpüyorum ve fidan misali çıkan filizlere ve her yeni güne eşlik ediyorum
geceyi katıksız sevip de değerlendirdiğim kadar gündüzümü de torbaya koyup
istiflediğim duygularımdan cümleler örüyorum.
Bir milatsa her yeni gün bir de miadı
dolmuşken mazinin.
Mizacıma aykırı her söylem canımı
yaksa da yanıp parlamıyorum ve içimdeki ateşi söndürmek adına kova kova cümle
derliyorum çünkü beni bana sunmalı her insan ve beni bana sevdirmeli.
Asla da taviz vermediğim ölçüde tayin
ettiğim güzellikleri bir bir taşıyorum yeni güne ve asla da izah edemeyeceğim
sıkıntılardan sadece Rabbime sığınıyorum.
Yanıp sönen ışıkları şehrin ve ulvi
duygularla kat çıktığım maneviyat ve ben durduk yere saklı tutmuyorum yaşama
sevincimi gerçi gün sonunda tüm enerjimi çalıyor insanlar ama…
Çakma sevinçler değil içimi işgal
eden.
Çat kapı sözcükler hiç değil
zannımca.
Çaldıran savaşında yenik düşen bir
savaşçı hiç değilim sadece bildiğim doğruları savunuyorum ve sadece cümleler
kurmakla kalmıyor nice basamak çıkıyorum hidayet öncesi canı yandıkça daha
mutluyum en azından değerimi saklı tutuyor evren ve biliyorum kimseye
benzemediğimi gerçi önüne gelen her şeyi kolaylıkla savunabiliyor ama beni ne
avutacak ne de savunmamı yapacaklara ihtiyacım elbet sezilerim ve iç sesim ışık
tuttukça sadece duygularım serpilmiyor ben de büyüyorum ve gözümde büyüttüğüm insanların
gerçek yüzlerini görüyorum.
Bu bağlamda hiç olmadığım kadar
huzurlu ve müteşekkirim evrene ve kıyısından dahi geçmediğim nerede nice zulüm
varsa zalim olmak yerine mazlum olmanın tadını çıkarıyorum elbet beni İlahi
Makama da yaklaştırırken acılar ve içimi açtıkça daha çok seviyorum hem Rabbimi
hem kendimi ve koruyucu varlığı ile bana tek sahip çıkan ve yalnızlığımı
sonlandıran sadece O iken…