Düşlerime sadık olduğumu bilmiyordum
çünkü her düş içine düşülesi bir tuzaktı nezdinde gerçeklerin ve kopçası kopan
alt belleğime yöneldim ne de olsa saklı her öğe benim için vazgeçilmezdi elbet
alt belleğimde.
Sakata gelense hep bendim ve ne var
ne yok, bir ömür hem inşa ettim hem de bir anlık öfkemle yerle yeksan ettim
diktiğim kuleleri üstelik bileğimin hakkıyla edindiğim meskenler hatta sayısız
cennetti her biri.
Sözcüklerimin nereye gideceğini
kestiremiyorum ama serbest dalışla seyrindeyim yazılması an meselesi ne ise
müdahale etmiyorum kalemime…
Bir kalemde neler sildim ben neler ve
kimleri gördüm aklımın zifiri izbelerine yine de düşlerim aralıksız
hatırlatıyor bana unutmam gereken her ne/kim ise aralıksız gördüğüm düşlerle
kopamıyorum geçmişimden ve en sık gördüğüm rüya-daha doğrusu kabus- ve bir
türlü diplomamı alamadığım amfilerde verdiğim mücadelenin ertesinde yenik
düştüğüm sistem.
Belki de içimdeki o işlevini yitirmiş
sistemdir beni benden eden ve daha dün gibi…
İş yerimle olan gönül bağım ve dosyaları
ve tüm işlemleri bir evlat gibi bağrıma bastığım zamanlar ki te-cetvelinde
hayli bonus yüklendiğim ve bütçe analizinde zirve yaptığım daha dün gibi yine.
Dünümü yarın bildiğim kimi zaman.
Ve günden koptuğum.
Yarında saklı olası mağlubiyet ve
mağduriyet.
Kalemsiz geçen bunca zaman hani
nerede ise hayatımın dörtte üçüne yayılan ve sadece kitap okumakla yetindiğim
derken kitapları görmek bile istemediğim cehalet yüklü birkaç senenin nezdinde
kalemin bana hükmettiği.
Günlerdir fiile dökemediğim duygular
ve düşünceler ve yazdığım hiçbir şeyi beğenmediğim gibi kendimi fenasıyla
cezalandırdığım ve geri dönüşümü olmamak kaydıyla çöp kutusuna boşalttığım
zaten beğendiğim hiçbir şey yok son zamanlarda en çok da kendimle ilintili ve
kusur gördüğüm sayısız özelliğim hem fiziki anlamda hem de zihinsel ve düşünce
bazında nerede ise kendimi yerin dibine soktuğum.
Vazgeçmek adına mücadele verdiklerim
hayatımın son on yılında özellikle kendimle olan mücadelemde bir yenik düştüğüm
bir de geçici zaferlerle kendimi kandırdığım ve başarısız insan ilişkilerimde
sadece ve yine kendime yüklendiğim.
On yıl evveline kadar her hayalime
hakkıyla sahip çıkıp üstüne üstük gerçekleştirmemin ertesi kolaylıkla olmasa da
gömdüğüm başarılarım nihayetinde çok sevdiğim bir malımdan olduğum ve nice
insan ansızın dönüp giden üstelik onları hayatımın her döneminde sevmenin ve
sahiplenmemin ertesi terk edilen taraf olduğum üstelik hem kan bağım olan nice
insan ve kan bağım olmasa bile kardeşim gibi benimsediğim.
Maddi anlamdaki yitimleri de ekledik
mi…
Kaç gündür takıştığım iç sesim ek
olarak dış ses.
Olası ne varsa artık benim
yapabileceğim bir şey olmadığına kani olduğum yine de aralıksız çabaladığım ama
bir kayıp olarak belleğimde kayıtlı olan nerede ise her şey.
Rengimle müstakbel bir gelincik
olabilirim ve pembeden beyaza döndüğüm.
Belki de karanlık günü bile tehdit
eden ve içimdeki enginliği sığ bir koya dönüştüren akabinde ansızın susuveren
ve bana küsen kalemi de yatırdım mı masaya ötesinde nerede ise her gün masaya
yatırdığım illa ki kendim ve gereksiz sıkıntılarla muhatap olmanın neticesinde
hayattan bayağı uzaklaştığım ve de kendimle zıtlaştığım.
Hüzün nehri.
Fırtına koyu.
Gök cisimlerinden kara delik.
Bense yeryüzünde yaşayan bir canlı
olarak gözümde canlandıramadığım hayaller çünkü rest çektiğim pek çok şey
eklendi bu kervana.
Gönül rotamsa hislerimden arındığım
ve dünyadan koptuğum ve soğudum ve kalemin na’şı her gün burnuma ve zihnime
kötü kokular taşırken kalemin mahcubiyet ile pembeleştiği bense zindanımda
karanlığı günün her saatine taşırken.
Kelime anlamıyla hiçlikle iştigalim
varlık başlığı altında en çok zihnimle gurur duyarken kendime yönelttiğim oklar
ve başıma dayadığım silah elbet kalemin bir tehdit unsuru olduğuna binaen
üstüne üstük payıma düşen ne ise alt edemediğim ve kendimi kendim iken kara
listeye aldığım.
Dokusu belki de hayatın ve yumuşak
bir inişten ziyade kendimi boşluğa bıraktığım ve uçurumun dibine çakıldığım ama
hala ölmeyi beceremediğim ama ölü ruhumla ölü yüreğimle bedenimin hiçbir
işlevinde şevk veren bir pırıltı da yok iken.
Geçenlerde uzun bir yürüyüşe çıkıp
kendimi kitapçılarda bulduğum ve bol bol ter atmışken bol bol da cebimi
boşalttığım ama yetinmediğim gibi aldığım kitaplarla okuyup da beğenmediğimi de
görünce elbet sadece ve yine kendime kızdığım.
Kızgın Temmuz güneşi ve kızgın ben ve
kırılmaktan yana artık kırılacak bir yanımın da kalmadığını görüp
hissizleştiğim şu son on gün ve bunca yazı ve şiiri nasıl kaleme aldığıma şaşıp
üstüne üstük kendimle olan barışı anlaşmamda tek taraflı bozduğum ve altına
imzamı attığım: hayattan ve edebiyattan istifa dilekçem.
Yaz mevsimi zaten sevmezken ve…
Sefil kalemim usulca bana ‘’yaz’’
diye haykırırken ve sesini susturmak adına üç beş sayfa yazıp kendi ellerimle
kafasını ezdiğim kalemim ve yazdığım onca sayfayı tek tuşla uzay çöplüğüne
gönderdiğim çünkü hiçbir hayalimi gerçekleştiremeyeceğime kanaat getirip anamın
ak sütü gibi helal onca hayali bu sefer kendi ellerimle ben sonlandırıp her
konuda kendime hatta tüm dünyaya olan inancımı yitirdiğim su götürmez bir gerçek.
Detaylarla mutlu bir insan iken
resmin geneline bakıp her şey sonsuz bir boşluk olarak gördüğüm son zamanlarda
dünyada ne işe yaradığımı da çözemediğim gibi varlığımla yük olduğum bir dünya
teorisini desteklercesine her şeye boş vermenin da bir yansımasıdır işte bu
yazı.
Umudun tetikleyicisi ve de…
Elbet Mevla’mın varlığı ve O’nun bana
verdiği güç ve de iman gücünde saklandığım ve salındığım dünyada bazen salkım
saçak bir yerlere serildiğim ve dokunmadan yaşamak adeta hayata ve bir adım
sonrası okunmadan üstelik okumalarımın verdiği sonuç iken yazma isteğimin tuzla
buz olduğu.
Hayallerimi hep başka insanlar
çalmışken bir seferliğine de olsa ben çalmışım fazla mı en çok da hayal gücümle
övünürken içine düştüğüm o kara delik yutmuşken içimde saklı ne varsa ve dışa
yansıtamadığım onca detayın da özeti iken yeniden ayağa kalkma çabamla bir
anlamda yeniden doğmak elbet kalemin de mucizevi esintisi ve varlığında beni
tek ihya eden işte bu meçhule ve tüm evrene duyduğum sevgi ve inanç ve güven…
Ve evet, kim bilir kaç defa daha
yıkılacağım ve kim bilir yine güvendiğim dağlara ne çok kere kar yağacak lakin
soğuğu ve beyazı hep sevmişimdir ben üstelik hüzün ve acı bohçamda bol miktarda
duygu biriktirdiğim kadar son on gündür içimde hâsıl olan o birikintiyi kâğıda
dökmekten başka çarem yok iken elbet sizlerin varlığına duyduğum inançla tüm
doğallığımla kaleme aldım yine yazımı ve doğaçlama bir yenilgi ve hayal
kırıklığı ve unutulduğuma dair geliştirdiğim inançla aslında ben iken beni ve
hayatı unutan…