Yalı kazığı kelimeler şehrin
havasında asılı men edip de yası, aslını inkâr eden Çingene kadın bir de
güfteleri kayıp şarkılar.
Mimarı hüznün balyalarca ümit az
evvel son dansını yapan rüzgârdan da alacaklı.
Şehrin kubbelerinde; ölümün de
ritminde kazan kaldıran mahşerin kayıp atlıları.
Az sonra çalacak gonk ve rüştünü
ispatlayan zangoç geri vitese alacak dualarını zümrenin.
Kayıtsız kim ise ve ısrarcı
kimliğimle, ben de şehrin dokusuna rest çekip bir şiir kadar naif o uzamda hasıraltı
yaptığım günlük doküman.
Rest çekmektense göz süzdüğüm yalan.
Göz süzdüğüm de gözlerime mil
çektiğim eş güdümlü iki farklı yarım ada.
Sebatların gölgesinde zuhur eden
yalın tasviri öykündüğüm nicedir belki de öldürmekten yana içimdeki hutbeler.
Yüküyle taşıyor zaman dehlizlerinde
evrim geçirdiğim her an’ı dünkü anılarıma borçlu iken.
Hoşnutluk karşıtı bir imge olmak pek
caiz olmasa da ben irkildiğim iklimlerde gözümü sakınıyorum yoldaş
bildiklerimle dokuduğum iç beyitlerim yine zanların havada uçuştuğu belki de
alçak sesle bir şarkı mırıldandığımın farkına yeni vardığım.
Zamanın sebilinde iri dalgalar
halinde dakika bazlı bir güzergâhın yürek menşei.
Koptuğum dalımdan uzaklara
savrulduğumun da yansıması o kesif sessizlikten alırken ilhamımı ve intikamımı.
Batılında ömrün, hicabın da garantisi
top tüfek giriştiğim dün mizaçlı bir yalanı anne şefkati ile sarıp sarmaladığım
ve adını pembe koyduğum, o bakir mizacı yeni çıkmış fırından kokusu ta uzaklara
yayılan tuzak misali her cümlede sanrılarımı unutup sandıklarıma toz kondurmazken
yetim ahvalim ve yetilerimde kaynayan bir coğrafya yine tebaası istikrarlı
kinleri ile volta atarken cümle cümle.
Az evvel ihbar ettim içimdeki katili
peşine düştüğüm bir mülkiyetmişçesine şahit tuttum gökyüzünü.
Hali hazırda kuluçkadayım az sonra doğacak
rehavetin de bubi tuzağı, bir kelamı tutsak tuttuğum bir aşkı yeknesak şahit
bir de Tanrıyı tek yetkili merci.
Aslı astarı olmasa da hüzünden
mütevellit bir ikram az ötemde pişirdiğim ve içimin közünde demlediğim cümleler
ile arz-ı endam etmekle şerh düşmek arasında defalarca gidip geldiğim.
Mevzu ne ise.
Müphem olan gölgelerden ne ise
alacaklı olduğum yine duygu batağında yüksek faizli bir eşkâl aslına dönük
yüzünde aşkın sair duygu ile avunduğum.
Göl manzaralı içimin şiirleri.
Lebiderya hüznüm de katıksız sevgimin
tek maruzatı.
Ahkam kesen bir bilet daha kesiyor
zaman bekçisi ve kuytularımı sunuyorum demli mizacında şehrin bir beyit olmayı
dilediğim her saniye yine şehit düşen mazlumun toplumun ön yargılarından
ayıklandığı o mecazi fırtına benzeri fıtratın da kıyama durduğu yokluk benzeri
iklimlerde ben metazori bir gülümsemeden dahi nemalanmak istemezken.
Müşkül kelimeler.
Meşgul benlikler adı akıllıya çıkmış
cihazlarla gününü ütülerken üstelik sıcak soğuk ayarı yapmadan üşümekten dahi
aciz hani ola ki gök ortasından ikiye ayrılır ve mahkemeler kurulur düzene
muhalif kim ise derli toplu bir ölüm talep etmeyi dahi aklından geçirmeyip
yokluğun hicazında saltanat süren bir ilham perisine de rast gelmişken
bilinmedik zamanların çetelesini tutmak adına yorgunluğun manifestosunu cihana
beyan eden.
Gök gürültülü bir şarkı az sonra
kopacak kıyametten damlayan bir sure kadar kutsi ve ulvi yine hoşluğun merkezi
iken boş boğaz cümle firarlarından uzak durup içimi ihya ettiğim bir şehirde
bile ürkünç yalnızlığı ile gecenin saf tutan saf varlığın kubbesinde tüneyen
bir kuş kadar aciz belki de öykündüğü hayatlarda bir hutbe öznesi meylederken
Allah tarafından sunulana razı gelip kaderle ortak bir yol izlemenin verdiği
huşu.
Makberin merkezi her şiir.
Her şiirin de rotası hüzün.
Muteber bir ölüm planlayan varlığın
bihaber olduğu neşeden uzanan o yola serildiğimiz belki gömdüğümüz hiçliğin
mekanizmasında baş aşağı düşüp de yeniden ayağa kalkmanın da bir neticesi nokta
koymaktan vazgeçip yarın odaklı bir peyzajda rükua vardığımız belki de ötenazi
yaptığımız önsezilerden alacaklı iken kader ve keder ayırımı yapmadan.