Cihad kelimesi Arapça olup çaba sarf etmek anlamına gelir Az ya da çok. Bizdeki anlamı savaşla özdeş hale gelmiştir. Aslında cihad etmek; İslamı yaşamak ve yaşatmak için çabalamaktır. Rahmetli Seyyid Kutub, “İslamla insan arasındaki engelleri kaldırmak” olarak tanımlardı. Daha özel bir ifadeyle “Kuran’la insan arasındaki engelleri kaldırmak” diyebiliriz.

Kuran’ın ilk muhatabı olan Araplara Arapça gelmesi, bu engelin oluşmaması içindir. Kur’an Araplara, “anlasınlar diye” anadillerinde inmiştir. Bizse, “anladığımız dilde” okumamaya diretiyorsak, “anlamamak için” okumuş oluyoruz. Böylece Kuran’la insan arasına Yüce Allah’ın koymadığı engeli koyuyor, sonra da bunu Allah’a atıyoruz. Arapça indirdi ya! Ama kime, Türklere mi? Ama niçin? Anlamasınlar diye mi?

Kuran’ın aslının Arapça olduğu, olacağı ve sonsuza kadar öyle kalacağına imanımızı belirttikten sonra, “Onu anlamamıza engel olan şeyleri ortadan kaldırmak için” neler yapabiliriz?

Arapça öğrenip ne dediğini anlamak için 40 yıl yetmez. Nice ilahiyatçılar bunu bir şekilde yapmış durumdalar. Victor Hugo’nun “Sefiller” romanını okumak için Fransızca öğrenen var mı? Bakın, ben bile adını Türkçe söylüyorum. Öyleyse, tercümesinden okumak gerekir.

Mirac, kelimesi de Arapça olup, “yükselmek” anlamına gelir. Ama Mirac’dan önce bir “İsra” kelimesi var ki, “gece yolculuğu” demektir. Kur’an, Mirac’dan bahsetmez; İsra’dan bahseder. Eğer inandığımızı söylediğimiz Kitab’la aramızdaki -anlamamak, abdestsizlik, erinmek, işi hocalara bırakmak gibi- engelleri kaldırır da elimize alırsak, “cin ve insan şeytanlarının şerrinden kurtulmuş olarak” bir adım atmışız demektir.

Kuran’ı tam ortasından ayırıp açtığımızda, karşımıza “İsra” Suresi gelir. Kur’an, her zaman, her vesileyle okunur ama gündem mirac ise, İsra Suresi’ni okumak daha anlamlı gelmektedir. Aslından okuyup -her harfine bir hasene- sevap almanın doğruluğuna iman eden biri olarak söylüyorum, anlamadığımız lafızları tekrarlamaya devam edersek -Eûzu çeksek bile- yine birilerinin şerrine uğramışız demektir.  Çünkü bu durum, insanla Kur’an arasında bir engeldir. Yüce Allah, Türklere -ilk muhatap olarak- Arap elçi gönderseydi, bundan daha anlamlı olurdu.

Kuran’ı anlayarak okuma varken anlamadan okumayı size dayatanlar “hocalar” olabilir. Hoca engelini de aşmışsak, 111 ayetlik metni okumak ve anlamak zor değildir.

Kuran’ı, bir okuyuşta anlamaya kalkmak da bir engeldir. Büyüklerimiz Kuran’ı bir denize benzetirler. Herkes O’ndan kabına göre su alır. Düşünelim: Bizim kabımız nedir? Kapasitemiz nedir? Okuduğumuz da sıradan bir kitap değildir; insafı da elden bırakmayalım.

Bu engeli de aşıp okumaya başlamışsak, “Bu Kur’an, en doğru yola iletir” (İsra: 9) buyruğu gelir. Allah’ın verdiği aklı kullanmadan yani anlamadan “en doğru yol” nasıl bilinir, bulunur?!

Sonra Rabbin kesin buyrukları gelmektedir: Emir ve yasakları. (Esra: 23–30) Bize inanmıyorsanız, önce Arapçasından okuyup geçin. Aldığınız sevabı da yanınıza alarak düşünün bakalım “Allah size neyi yasaklamış, neyi emretmiştir”  bilebilecek misiniz?  Bir de anladığınız dilden okumayı deneyin. Kuran’ın pek çok yerinde “Anlasınlar diye Arapça indirildiği” dillendirilmektedir. Adınız Yusuf ise o sureye, yoksa Zuhruf Suresi’ne bakın.

Kur’an okumaa başlarken “Eûzu” çekmek zorunludur ama bu engeli aşamayanlar niye çektiklerini bilmeyenlerdir. Allah Elçisi (s.a.s.) Kur’an okuduğu vakit, anadilleri Arapça olan Arapların “öldükten sonra dirilmeye inanmayanlar” grubuyla Kur’an arasına Allah perde çekmektedir. Akılları almamakta, kulakları duymamaktadır. (İsra: 45–46) Kuran’ı anlamadan okumayı dayatmanın da bir bariyer, böyle bir önyargı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca “O gün, insan toplulukları, imamlarıyla çağrılırlar” (İsra: 71)

Bu Kuran’ın müminlere şifa olarak indirildiğine (Esra: 82), okumanın tıbbî manada da şifa olduğuna inanan biri olarak, soruyorum: Başka hangi sorunlara çözüm olduğunu anlayarak okumadan nasıl bilebiliriz? Yüce Allah Kur’anı ve Elçisini gerektiği gibi; müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdi. Elçi ise onu taksit taksit, yavaş yavaş, aşamalı olarak duyurdu. (İsra: 105–106)

İsra ile Esra aynıdır. Benim gibi kızının adını Esra koyanlar, İsra Suresi’ni okumadan ya da okuyup anlamadan nice Mirac Kandilleri idrak etmişlerdir. Oğlunun adını Burak koyanlar nice Mirac vaazları dinlemişlerdir. Esra ve Burak’ların “Cehennem odunu” olarak büyümemeleri için, öncelikle İsra Suresi’ni anlayarak okumak gerekir. Yapılması gerekenler yapıldıktan sonra “Kimse kimsenin vebalini yüklenmez/çekmez.” (Esra: 15)

Onu anlamadan okusaydım, bunları sizinle konuşabilir miydim?

Bir Mirac Kandili daha yaşayacağız. Geçmişteki miraclarımız ne kadar iz bırakmışsa, o kadar iz bırakacak. Bir Mirac Kandili daha yaşayacağız; “âdet ola” cinsinden. Oysa biz adetlere değil; ibadetlere, içi dolu peteklere muhtacız. Bu düşüncelerle, Mirac Kandilinizi kutluyor ve yazımın adını “Mirac Hesabı” koyuyorum.

( Mirac Hesabı başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 1.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.