Teneffüs
zilinin çalıp, öğretmenin sınıftan çıkmasını beklerdim: Her öğrenci gibi ama
benim niyetim daha başkaydı: Sandalyeye zıplayıp kürsünün tepesine çıkardım;
eh, doğal olarak şaşkın bakışlar üzerime toplanırdı ve ben avaz avaz bağırmaya
başlardım: ‘’ Seviyorum, tüm insanları, herkesi çok seviyorum’’ diye. Bunu sık
sık yapardım; zamanla kanıksamıştı sınıftakiler. Sınıfın en aklı başındaki
öğrencisi ki benim de çok sevdiğim bir arkadaşımdı kendileri: ‘’ Gülüm, sen bir
çılgınsın’’, diye sitem ederdi. - ne de olsa ders arası çalışmalarına engel
olurdum.
Bu insan
sevgim demek ki bana o günlerden miras. -her ne kadar binlerce kez yanılsam da…
Seksenli
yıllarda çok popüler olan bir yazar adeta bizim dünya görüşümüzü dile
getiriyordu. Ben ve bizim kızlar o aralar oldukça revaçta olan bu yazarın
kitaplarını defalarca okumuştuk. Leo Buscaglia adındaki bu şahsı muhterem,
benim gibi ‘’sevgi’ ye’’ takmış şahsına münhasır bir kişi idi. Sürekli sevgiyi
öven, önemine değinen, pozitif bir zattı.
Sevmeye,
sevilmeye atıf yaparken, benim tepinmelerim sonucu kürsü boydan boya ayak izi
olurdu ( zavallı öğretmen) . İş başa düşer, ders öncesi bir güzel de silerdim
ipuçlarını, hiç üşenmeden.
O zamanlar
sevgi her şeyden kutsaldı; her ne kadar onlarca kez darbe alsam da
sevdiklerimden, hiç bıkmazdım sevmekten, sevgi hakkında konuşmaktan,
karşılıksız olsa da bağlanmaktan.
Yalan nedir
bilmezdim, sevgim hep masum ve sonsuzdu. Gerçi bugün de değişen bir şey yok, sadece
daha temkinliyim.
Hey gidi
yıllar hey; hayatımın en güzel ve en sevgi dolu yedi yılını geçirdiğim okulum…
Hatıralarım hala o kadar canlı ve unutulmaz ki.
O zamanlar
sevmeye değer o kadar çok insan vardı ki çevremde; ne yazık ki çoğu kayıplara
karıştı bu gün, hepsi bir yerlere dağıldı gitti.
Aslında
sevmek o kadar yalın ve basit ki, insanlar nedense farklı farklı kalıplara
koyuyorlar bu duyguyu. Sevme dürtüsü aslında hemen hemen her insanda mevcut: Bu
doğal ve harika duyguyu nasıl kirletiyorlar anlamış değilim. İnsanoğlu
kodlanırken bu hissiyat zaten onun genlerinde doğduğu andan itibaren mevcut.
Duyguların
en kolayı, en içteni, en zorlama gerektirmeyeni; üstelik Yaradan’ ın gözünde o
kadar makbul ki.
Toplumlardaki
kirliliğin temelinde sevgisizlik yatıyor aslen. Donuk bakışlı, kibirli insanlar
görüyorum etrafımda sürekli olarak. Bazen en çok aşka vurgu yapılıyor, ama aşk
her şey değil ki, sadece iki cinsin mahremi bu. O kadar çok sevgi çeşidi var
ki… Kalabalıklar içinde kaybolmuş yalnızlar o kadar çok ki yalnızlıktan,
sevgisizlikten. Sevmekten korkanlar da cabası, aslında kendilerini bile
sevmiyorlar. Görünüşte mutlu beraberlikler yaşanıyor ama korsan sevgi
bazılarının yaşadığı. Aşk bile bir çıkar ilişkisi doğrultusunda kullanılıp
özünü kaybediyor.
Paranın
kölesi olmuş, tüm duygularını yitirmiş, hırslı insanlar gerçek anlamda
benliklerini yitirmiş dolanıp duruyorlar. Bir tebessüm ya da sıcacık bir
merhaba, dünyadaki tüm hazinelerden daha kıymetli, bunu tüm benliğinle
hissetmek mühim olan.
Madem
paylaştıkça çoğalan bir duygu bu, bırakın sevin; önce kendinizi,
etrafınızdakileri. Gülümseyebilmeye o kadar çok ihtiyacımız var ki.
Sevgi her
şeyin tek ilacı; hüzün bulutlarını dağıtacak kuvvetli bir yağmur aslında:
Ardından çıkacak güneşi görmeye değer…