**********************************************************

Ressam, Şair, Yazar İsmail BAĞCI ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

 

A.SARGIN : Sayın Bağcı sizinle ileri gazetesi olarak bir röportaj yapmak üzere mekanınıza geldik. Bize zaman ayırıp sorularımıza cevap vereceğiniz için şimdiden teşekkür ediyoruz.

Bize Kısaca kendinizi tanıtır mısınız.

 

İ. BAĞCI : 1945 Yozgat doğumluyum, 1963 yılında Yozgat Lisesini bitirdim. Askerlik görevimi İstanbul 1. Orduda yaptım. Harita desinatörü Fikret Göknar’ın yanında ressam olarak çalıştım 1970 yılında Almanya’ya gittim, Frankfurt’ta çalıştım. Neccarmen Galerisinde resim dersleri aldım. Aynı yıl içinde 7. ayda bu galeride kişisel resim sergimi açtım. Hristiyan ekol resimleri, Türkiye ıhlara vadisi ve peyzaj resimlerim Frankfurt basınında yankı buldu. Gazeteler bizden bahsedip tablolarımızı yayımladılar.

 

İddia ediyorum ki, iyi bir hattat iyi bir tabelacı ve iyi bir ressam olarak çalıştım. Özel firmada 1974 yılına kadar görev yaptım .Türkiye’ye döndüğümde resimlerle ilgili kazanç sağlamak üzere konutlarda iç dekorasyon işleri yaptım. Panolar çizdim, barak resimleri yaptım süsleme uzmanı olarak görev aldım.

 

Tek sevdiğim torunum Dilşad ile hayatımı devam ettirerek kendimi vakfettiğim ressamlığı sürdürmeye çalışıyorum. Torunum Dilşad ile hayatı yeniden sevmeye, hayata gülmeye bağlanmaya başladığımı söyleye bilirim.

 

A. SARGIN: Sayın Bağcı, Almanya’ dan Türkiye’ ye döndünüz, Türkiye’ de ne iş yaptınız, ressamlığınızı devam ettirebildiniz mi? Aradığınızı bulabildiniz mi?

 

İ. BAĞCI: 1985 yılından itibaren 15 yıl süreyle Didim’ de Ressam olarak çalıştım. Parlamenterler sitesinin mimari ve iç peyzaj sütunlarını hazırladım. Portre ressamlığı üzerinde yoğunlaştım, İstanbul’dan gelen gruplar resim galerimizi gezerek beğenilerini ifade ederlerdi.Lüks ve pahalı örnekler hazırlardık. Tavan süslemeleri, pano resimleri ile uğraştık. Didim’de ressamlığımız oldukça ilgi gördü, para da kazandık. 2003’ de baba ocağı olan Yozgat’ a döndük.

 

Yozgat’ ta halkın sanatla ilgilenmediğine tanık olduk. Sanat itibar görmediği yerden süratle başka bir bölgeye göçer. İtibar görmediği yeri sanat ve sanatçı terk eder.

 

A. SARGIN: İsmail Bey, ressamlığa ilginiz nasıl başladı? Aileniz mi, çevreniz mi, öğretmenleriniz mi sizi teşvik etti?

 

İ. BAĞCI: Çocukluğumda yanan meşe odunlarını alır beyaz badana üzerine insin ve hayvan figürleri yapardım. Annem odaların duvarlarını kirletiyorsun diye bana kızardı. Ortaokul 2. sınıfta resim öğretmeni Sezai bey resimlerimi görüp beni teşvik etti. Sen iyi bir hattat, iyi bir ressam olacaksın, diye onura edip yönlendirdi.

 

İlk resim çalışmamızı Yozgat’ ın Milli Parkı Çamlığa bakarak karlı bir günde manzara resmi yapmıştık .Öğretmenim Çamlığa bak ne görüyorsun dediğinde, Madımak üzerine yoğurt dökülmüş gibi görüyorum öğretmenim demiştim.

 

İlk profesyonel çalışmam da 1968 yılında Yozgat Şehir Çay Evinde ki duvarlara yaptığım yağlı boya panolarıydı.Hasan Kurumlu, Dursun Altan, Ecevit’ in İbrahim buraların sahipleriydi. Burada duvar panoları, yağlı boya tabloları çalışmıştım. İstanbul dan özel misafirler gelirler bu çalışmalarımı hayranlıkla izlerlerdi.

 

Yozgat’ ta bir çok evin iç dekorasyonlarında çok iddialı çalışmalarımız oldu. Yaptığımız işleri beğenip övgüyle söz eden dostlarımız vardı. Bunların çoğu hayattalar.

 

A. SARGIN: Sayın Bağcı, yağlı boya tablolarınızı gördük, hayran kaldık, çok mükemmel çalışmalar. Kartpostallarda gördüğümüz harika manzaralara benziyor. Tablolarınızda, resimlerinizde kullandığınız araç gereçler nelerdir?

 

İ. BAĞCI: Boyalar İsviçre ve Amerika’ dan getirdiğimiz boyalar, resim yağlı boyaları, kendimizin ürettiği boyalar da var. Renkleri, bitkileri, yaprakları ve gülleri kullanarak boya imal ediyor, kullanıyoruz. Fırçalar su samuru tüylerinden yapılmış olan özel fırçalar olup resim için imal edilmiş aletlerdir. Amerikan bezinden tuvallerimizi kendimiz hazırlıyoruz.Doğal renkleri, kök boyaları kullanıyoruz. Kızgın bezir, Osmanlı beziri, ceviz kabuğu, soğan kabuğu, bitkiler, gül kurusu kullandığımız malzemelerdendir. Bahçemizde yetiştirdiğimiz güllerden ve bitkilerden boya yapıyoruz.

 

A. SARGIN: Resim sanatı ve hattatlıkla ilgili gençlere neler söylemek istersiniz? Kabiliyet ve yeteneklerini nasıl geliştirebilirler?

 

İ. BAĞCI: Gençlere sanatı sevmelerini, sanatın ve kabiliyetlerinin, yeteneklerinin geliştirilmesini öneririz. İmkanlarını kullanmalılar: aileler, öğretmenlerimiz yetenekli kabiliyetli öğrencileri sanata sevk etmelidirler. Müzik, resim, şiir, edebiyat, gibi konularda yeteneklerinin değerlendirilmesini istiyoruz. Ressamlık hattatlık bugün para kazanmayan meslekler gibi görüle bilir, ama ileride para kazanacaktır. Resim bir güzelliktir.

 

Ressamlar, itibar görmediğinde, taltif edilmediğinde o ili, o bölgeyi terk ederler. İç dekorasyonda, iç peyzaj çalışmasında çok iddialı olduğumu söylemek istiyorum. Renk tercihlerini çok iyi kullanırım ve renklerin dilinden anlarım. Hayali, gücümüzle birleştirir orijinal eserler ortaya koyarız.

 

A.SARGIN : Sayın Bağcı o zaman bize renklerin anlamı ve hangi renkleri ne amaçla kullandığınızı anlatır mısınız? Renk tercihlerini neye göre yapıyorsunuz.?

 

RENKLERİN BİR ANLAMI VARDIR

 

İ. BAĞCI: Önce yeşil renkten söz edeyim, doğanın rengidir, ana renktir ve hakim renk olarak karşımıza çıkar. Açan çiçeklere, güllere bakın yeşillere bezenir ve daha güzel gözükür. Gülü koruyan yaprak, dal, yeşildir ve yeşilin tüm tonlarıyla güle güzellik katar. Dalındaki meyve, gül yeşille mükemmellik kazanır. Yeşili biz doğa rengi olarak kullanırız; iç ferahlığı sağlar gönül açar dinlendirir ve doğanın cazibesini yansıtır.

 

Kırmızı renk, cesaret verir, olgunluğu temsil eder, kişiye güven getirir. Kırmızı ile yapılan ticari alış verişte kimse yanılmaz. Kırmızı cesaretin, atılganlığın, güvenin, iç zenginliğinin işaretidir. Canlılık verir, göze hitap eder ve al benisi vardır. Dikkat ederseniz boğalara kırmızı bezi gösterdiğinizde hayvanlar çıldırır ve ona doğru hücum ederler. Çünkü kırmızı renk kendisine güven ve cesaret kazandırır.

 

Mavi Renk ; Göz mavi rengi sever gözdeki sarı nokta maviye hitap eder. Mavi renk ferahlık verir, sinir ve stresi alır, insanı dinlendirir, ruhun sakinleşmesini sağlar. Gök Mavisi ve denizin berraklığını düşünün insanı nasıl dinlendiriyor. Mavi ummada kaybolup gidiyorsunuz, sonsuzluğa doğru bir hayal denizine dalıyorsunuz.

 

Sarı Renk; Mutfak rengidir. Mutfaklarda tercih ettiğimiz bir renktir. Acıktırır insanda yeme isteğini kamçılar. Kilo almasını istediğimiz insanlar için bu rengi tercih ederiz. İnsanları acıkma ile karşı karşıya getirir. Bol bol yedirir, iştah açar. Mideyi harekete geçirdiği, beyne acıkma hissi verdiği bilinmektedir.

 

Size ilginç bir örnek vereyim. Yağmurlu bir havanın ardından gök yüzünde beliren ebem kuşağını düşünün Cenabı Mevla bu renklerle bir mesaj yolluyor bize Gökyüzün’den yansıyan 7 renk yedi güzellik aydınlatıyor. dünyayı... “Sizleri kavim kavim yarattık” buyuran Mevla ilahi bir renk uyumu ile ilahi bir mesajını iyi anlamak gerekir diyoruz.

 

A.SARGIN ; Efendim güzel sanatlara olan ilginizi tebrik ediyoruz. Ressam, sanatkar, şair, yazar olarak Yozgat’a dönüp baba ocağına kendinizi mahkum etmişsiniz. Sizin büyük şehirlerde olmanızı arzu ederdik. Yozgatlılara gençlere, yeni kuşaklara neler söylemek istersiniz?

 

 

SANATSIZ KALAN BİR MİLLET GELİŞEMEZ

 

İ.BAĞCI ; Vatana ve topluma sahip çıkmak hepimizin görevi, vatanımıza karşı görevlerimiz var. Bu topluma kucak açmak, sahip çıkmak zorundayız. Dünya sanat ve sanatçı konusunda mesafe alıyor. Gelişmiş Ülkelere bakın sanata ve sanatçısına değer veren ülkelerdir. Bizde gelişmiş ülkeler gibi insanına sahip çıkarak sanata ve sanatçıya değer vermeliyiz. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Usta, Alim, İlim sahibi ve sanatkar ülkeyi kalkındıran geliştiren insanlardır. Mesleğine, sanatına aşık insanlarla mesafe almak mümkündür.

 

Başarıyı ve gelişmeyi İlimle, Sanatla, sanatçıyla yakalayabilirsiniz. Sanatı biz kabiliyetler ve yeteneklerin geliştirilmesi olarak ifade ediyoruz. Sanatkar yaptığı işten zevk alır, hayatı renklenir, mutlu ve huzurlu bir yaşama ulaşır. Sanatsız bir toplum düşünülemez. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal’in ifadesiyle “Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

 

Yıllardır bu anlamda bir çok ressam, iç dekorasyoncu, hattat, reklamcı yetiştirmişizdir. Bu kadar uğraşımıza rağmen ne hikmetse ancak geçimimizi sağlayabildik. Her ne hikmetse sanatın zengin ve zevkli yanından imtina edenler daha farklı bir başarıya ulaştılar.

 

Sanattan ve sanatçıdan uzak kalan milletimize ”Sanat, Sanat, Sanat” diye haykırmak bunu beyinlere kazımak istiyorum. Sanatı altın bilezik olarak tanımlayan atalarımızın bu öğüdüne kulak vermeyenler aç kalmaya, yoksul düşmeye mahkumdurlar. Para sizi ve hayatınızı kazandırmaz, size hayatı kazandıracak tek meziyet sanatınızdır.

 

A. SARGIN ; Peki gençlere bu konuda ne diyorsunuz?

 

İ.BAĞCI ; Gençlerimiz Mutlaka bir sanat öğrensinler, sanat sahibi olsunlar, kabiliyetlerini, yeteneklerini, el becerilerini değerlendirsinler. Hayatın acımasız yüzüne karşı altın bileziklerini takınsınlar, sanat size geçim kaynağını sağlar, sanat sizi hayata bağlar, sevginizi, saygınızı, çalışma azminizi sanatla kazanırsınız. Eğer bir sanat sahibi insan değilseniz, haliniz nice olur onu tahmin bile etmek istemiyorum. zamanı, hayatı en iyi değerlendirmenin yolu bir sanatla uğraşmak tan geçer... İşte bunun için “Sanat, Sanat, Sanat,” diyoruz. Süper Devletlere bakın ekonomisi kalkınmış, dünyaya hakim devletler sanat ve sanatçıları öne çıkmış ülkelerdir.

 

Devletin kalkınmasında, gelişmesinde sanatın birinci derecede rol oynadığını unutmayalım. Yeni yetişen, gençlerimiz mutlaka bunun önemini kavramalı, kendini geliştirmeli, öz güvenini kazanmalı, ve sanat sahibi insanlar olarak hayata adım atmalıdırlar.

Alim dilinden, sanatkarın elinden çıkan ürün dünyaya hükmeder. Allah sevgisi ile muhabbet kazanır. Sanatkar dünyaya şekil veren insandır. Sanatsız boş bir insanı düşünmek bile istemem. Sanatkar insanın boş zamanı olmaz, asla aç da kalmaz!..

 

A. SARGIN ; Sayın Bağcı, Bu denli becerinize, maharetinize rağmen sizi hayata küsmüş olarak gördük. Fırçalarınız hayata renk katıyor. Kaleminiz kılıç gibi insanları yerinden oynatıyor, şiirleriniz bir ok misali yüreklere batıyor, ama siz yalnızsınız ve küskünleri oynuyorsunuz, Bunun nedeni nedir demeyeceğiz. Onu anladık ama Yozgat’a niçin küskünsünüz?

 

İ.BAĞCI ;Ahmet bey haklısınız ben Almanya’da, bir başka ülkede, büyük şehirde kalsaydım, ya da başka bir fikrin adamı olsaydım beni bugün Dünya tanıyacaktı. Ama iyi bir Yozgatlıyım, iyi bir vatan severim ve ülkesine, bayrağına aşık sevdalı bir insanım. Yozgat baba ocağımdır. döndük dolaştık buraya geldik. Gördüğünüz gibi yapayalnızım ve sadece bir torunumla (Dilşad’la) hayata tutunmaya çalışıyorum. Sanatçı itibar görmediği yerden suretle terk-i diyar eder. Yıllarca göz nuru, alın teri döktüm, Yozgat’ta 30 yıl süreyle çalıştım. Esnafın tabelasını yaptım, evlerinin manzara, peyjaz çalışmalarını yaptım, ama takdir edilmedik, teşvik görmedik. Hatta çalışmalarımın karşılığını da alamadım,

 

sanatımdan değil, ilgisizlikten pişmanım, bıktım, usandım, kullanıldım, aldatıldım, yanıltıldım, sahipsiz kaldım... Bundan dolayı da bu insanlara sitem ediyorum. Köreltildim küstürüldüm, teşvik görmedim. Sanata ve sanatçıya sahip çıkılmadığını gördüm. Bunu sitemim olarak kabul ediniz...

 

Güzel Yozgatım, cici Yozgatım seni dışardan sevmek daha güzelmiş! Dikkat buyurun Yozgat’tan sanatçı, sanatkar, zanaatkar sürekli kaçıyor, göç ediyor geriye kim kalıyor?.. Sosyal, Kültürel zenginliğini Yozgat kaybediyor. Aydınını, beyin gücünü, motor gücünü kaybediyor Yozgat ve Yozgatlı için bu ciddi bir kayıptır. İşte benim sitemim’ de bu yöndedir.

 

Sanata ve Sanatçıya sahip çıkmayan Yozgat’ta yaşanır mı dersiniz? Kültürel ve sosyal zenginliği olgunlaşmamış bir şehirde mekanı ve caddeyi temiz kullanmak mümkün mü? Nemelazımlıkta direnen bir şehirden söz ediyoruz. Sanat ve sanatkara sahip çıkmayan, bir yozgat’tan söz ediyorum. O ince, nazik, kibar şehirli, kültürünü yaşatan yozgatlı nerede? suyunu, havasını, caddesini kirletmişiz. Sanatı, kültürü yok etmişiz. Lütfen sitemlerimi hoş görün ve bunları sizde düşünün, gelecek adına kaygı verici gelişmelerdir bunlar.

 

Yozgat’ta yaşayanlar önce şehrin güzelliğini yok etmişler. Sanatı, kültürü yok etmeye çalışan bir şehirde kim kalabilir. Madde anlayışını yaygınlaştırmışız, çalışmayan, tembelliği öne çıkaran emek sarf etmeyen kısa zamanda zengin olup köşe dönmek isteyen insanlarla karşılaşıyorsunuz. El açıp dilenmekten, miskin oturup rızık istemekten başka ne yapıyoruz ki? Bunları devletten siyasetten beklemek ne denli yanlıştır. Tembel, uyuşuk, miskin bir toplum düşünmek istemiyorum.Boynu bükük, benzi sararmış, eli açık zavallı bir insan grubu yerine ekmeğini taştan çıkaran bir nesil düşünmek istiyorum. Sanatsızlığın en büyük şahidi ülkemizdeki bu tablodur işte..

.

Sanatı olan adamı gururlu, izzetli kendine güven, özveri sahibi insan olarak tanımlamak gerekir. Sanatına el açar, başkasına el açmaktan imtina eder. Sanatkar işinde gücünde olan insandır, kötülüklerin peşinde de olmaz, sözü uzattık ama bunlar sıkıntılarımız ve kaygılarımızdır. Kimse alınmasın, gerçeği söylemek ağırdır ama vebal ister.

 

A.SARGIN; Sayın Bağcı, Tablolarınızı, çalışmalarınızı gördük oldukça da gururlandık. Sizi canı gönülden tebrik ediyoruz. Galiba sanatkarın, Şairin, yazarın kaderini siz de yaşıyorsunuz. Bu vatan sever Türk Aydınlarının kaderi olmamalı!.. Kaygılarınıza sitemlerinize hak vermemek elde değil... Size teşekkür ediyor Uzun ömürler diliyoruz. 20 yaşında kaybettiğiniz oğlunuza yazdığınız şiiri izninizle yayınlamak istiyoruz. Saygılarımızı sunar, sağlıklı bir ömür diliyoruz..

 

İ.BAĞCI ; Tabi ki, şiirimi, yayınlaya bilirsiniz .Hüzünle, acımı tazelediniz .Garip hanemize gelip beni onura ettiğiniz için size ve İleri Ailesine teşekkür ediyorum. Sağ olun efendim.

 

OĞLUM HÜSEYİN’E

..........................................

( Biricik Yavrumun anısına hasretle, Özlemle!..)

**************************

 

Bir sert rüzgar eser söke ovasının yüzünde,

Sanırdım ki benim körpe fidanımı sökecek!.

 

Elmas yaşlar parlasaydı, Sürmeli gözlerinde

Sanırdım ki, yanağının güllerini dökecek!.

 

Ömür uzun yollarını ona pek az bulurken

Kanadından yaralanmış bir kuş gibi yıkıldı.

Üzerine sıkı sıkı bastırdığım göğsümden ayrılarak

Şu dar soğuk kabir içine tıkıldı.

 

Ölüm ummadığım bir saatte benim de

Hayatımın sevincini, ümidini hep aldı

Bir çok acı düşünceler dertler,

İşte, bana bu kaldı,

 

Örülmüş mezar gibi ıssız kalan evimde,

Benim dahi üzerimde onu örten şu mermer

Beni dahi kemirmede yavrumu yiyen şu aç yer.

 

Yasımı paylaşmadı insanlar, ne de o ılık rüzgar,

Yavaş yavaş ben de geliyorum, nerde o viran mezarlar?

 

Hasretin çekiyor evlat beni de, beni de,

Acele etme elbet bir gün senin yanına tıkarlar.

 

Yıllar, seneler, asırlar vız gelir bana,

Kavuşmanın nedir yolu, sorarım sana?

Hasretin çekiyor evlat beni de, beni de...

 

Yer ayır, dar olsun, geniş olsun önemli değil babana...

                                               (Baban) İsmail Bağcı

 

        ********************************

        *******************************

 

          YAZARI AĞLATAN ROPÖRTAJ

 

      ŞairYazar İsmail Bağcı’yı çoktan tanıyor ara sıra sohbet ediyorduk. Sıradan değil sıra dışı anlatımları, keskin ifadeleri ve sert şiir yorumlarıyla ilgimi çekerdi. Yüreğinden akarak şiir okuduğunda etkilenirdim. Şiir yorumu çok güzeldi. Hayatı ile ilgili fazla bigi sahibi değildim. Rica ettim sizinle bir röportaj yapmak istiyorum dedim. Önce gerek yok  dedi, daha sonra ısrarlarım üzerine olur, gel hem de resimlerimi gör dedi.

 

Aynalı Kahvede buluştuk, sohbet ettik. Misafirlerden izin isteyip evine geçtik. Notlarımı ve fotoğraf makinesini alıp evine vardım. Kapıyı açtı, malikanenin sessiz sedasız kapı gıcırtısıyla içeri daldık. Kimsesi yoktu, çocukları yetişmiş evden uçmuşlardı. Eşinden de ayrı yaşadığını öğrendim. İçime bir heyecan çöktü. Evde dolaşan bir kedi bile yoktu. Bahçe kapısını kapatınca gönlüme bir hüzün düştü. Ne soracağımı bile unutmuştum. Özel sohbete daldık.

 

     Ressamlığı ŞairliğiYazarlığı beni etkilemişti. Yaptığı orijinal tabloları birer  birer elden geçirdim, fotoğraflarını çektim. Kimse olmadığı için birlikte fotoğrafımızı çekecek birisi yoktu. Caddeye çıktım bir öğrenci buldum, utana sıkıla geldi, fotoğraflarımızı çekti ve kaçarcasına evden ayrıldı.

 

İsmail Bağcı uzun yıllar Yozgat’ta kalmış, binaların iç dekorasyonunu yapmış, hattatlık, tabelacılık yapmış. Eski evlere orijinal tablo resimleri çizmişti. Resme olan ilgisi beni etkiledi. Güzel sanatlara hayran bir insanla karşılaşmıştım. Onda kendimi, kendi hayatımı buldum. Uzunca bir zaman sohbet ettik. Özel konularına giremedim, sanatından çalışmalarından söz etti. İşini bu denli seven, işine hayran bir sanatkarla karşılaşmıştım. Büyük bir hayranlıkla onu dinledim, tablolarına baktım. Beni oldukça etkilemişti, dokunsalar ağlayacak gibiydik.

 

SANATÇININ YALNIZLIĞI

 

İsmail Bağcı iyi bir ressam, iyi bir sanatçı ve iyi bir şairdi. Çok okuduğu, yazdığı, kalemini güçlü kullandığı her halinden belliydi. Mesleğine aşık bir insanla karşılaşmıştım. Güçlü kalemi beni çok duygulandırdı. Bu güçlü kalemin susması, topluma küsmesi, hayattan kopması bizim ayıbımız olmalıydı. Kalemin kılıçtan keskin olduğunu ben onda gördüm, onda yaşadım. Sanatkarın yalnızlığını ve çaresizliğini de onda yaşadım.

 

Uzun yıllar yurt dışında Almanya’da kalmış. Orada  ressamlığını öne çıkarmış, usta kalemlerin arasından çıkıp zirveleri zorlamış. Sonra Didim’e gelmiş. Didim’deki yaşamından övgüyle söz etti. Peki Didim’den niçin ayrıldın dedim. Baba ocağım boştu, memleketime olan özlemim beni geriye taşıdı dedi. Onu bilmem ama ben Yozgat’a gelişine üzüldüm. Çünkü sanatı ileriye değil geriye gitmiş. Unutulmuş, sahipsiz, ilgisiz, çaresiz kalmış Yozgat’ta.

 

Yozgat’a dönüş onun bitişini hazırlamış. Güçlü bir kalemin, sanatçının yalnızlığı, ilgisiz kalışı yüreğimi dağladı. Unutulacak, terk edilecek bir insan mıydı? Üreten, kalemini kılıç gibi kullanan kaleminden güzellikleri yansıtan bir insan unutulmamalıydı. Evlendikten sonra çocukları yuvadan uçmuş, yalnız kalmış torunu Dilşad’tan söz etti, beni hayata bağlayan tek tutarım bu diyordu. Dilşad’ı görmedim ama, dedesinin gözündeki yaşam ışığına tanık oldum.

 

           OĞLUNA YAZDIĞI ŞİİR YÜREĞİMİ ACITTI

 

20 yaşında kansere yenik düşen oğlundan söz etti, ona yazdığı şiiri okudu. Yüreğim yerinden kopup ağzıma geldi zannettim. Ağlamamak için direniyordum. Soru üstüne soru yönelttim. Bahçeye çıktık, solmaya başlayan çiçeklerin önünde fotoğrafını çektim. Bu çiçeklerden faydalanıp kök boyalar ürettiğini anlattı. Bitkileri, çiçekleri kullanıp orijinal boyalar üretiyormuş, kendisini tebrik ettim, kutladım. Başarısına duyduğum hayranlığı ifade ettim.

 

Sert bir rüzgar eser idi Söke Ovası’nda

Sanırdım ki, benim körpe fidanımı sökecek!

Elmas yaşlar parlasaydı Sürmeli gözlerinde,

Sanırdım ki, yanağının güllerini dökecek!

Yıllar, seneler, asırlar vız gelir bana;

Kavuşmanın nedir yolu sorarım sana,

Hasretin çekiyor evlat… Beni de, beni de;

Yer ayır, dar olsun, geniş olsun önemli değil babana…

 

Röportaj bitti hüzünle veda ettim. Evde tam 5 saat zaman ayırdım temize çektim. Geç saat olunca yorgunluktan uyuya kaldım. Sabah kalkıp yazdıklarımı bi okuyayım, yanlışları var mı bakayım dedim. Okudum, okudum, yazıya daldım. Kontrol bitince hıçkıra, hıçkıra, hüngür hüngür ağlamaya başladım. Sesimi duyan olsa kesin bu evde bir cenaze var derdi. Duygularım birikmiş çağlayan sele dönüşmüştü. Bir usta kalemin yok oluşuna, bir ressamın çaresizliğine, bir sanatkarın yalnızlığına, ilgisiz kalışına ağlıyordum.

 

Kim bilir belki bu röportajda ben  kendi kaderimi bulmuştum. Uzun süre ağladım, hıçkırıklarım bitince de halime gülmeye başladım. “Bana ne oluyor!...” diye?..

 

                                                  Ahmet SARGIN/ Araştırmacı- Yazar

                                                         İleri Gazetesi Köşe Yazarı

( Ressam- Şair Yazar İsmail Bağcı İle Röportaj başlıklı yazı Ahmet SARGIN tarafından 13.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.