Mavi gömlek giymiş, iskarpin yeni,
Konuşmak değil de sormak imkânsız,
İmkânsız sevdaya düşürdün beni,
Yaklaşmak değil de sarmak imkânsız!

Yirmi mi otuz mu bilmem ki yaşın, 
Nasıl da yakışmış gözüne kaşın,
Ben olsam ya sabah akşam hep aşın,
Düşünmek değil de sermek imkânsız!


    Dizelerin sahibi Eğitimci-Yazar Fatma Çetin Kabadayı’nın evine misafir olduk, kendisiyle sohbet ettik. Haber portalımız da bu söyleyişiyi sizlerle paylaşmak istedik.


 

—Fatma Hanım, sizi iki çocuk annesi ve çocuk gelişimi öğretmeni, eğitimci hikâye- roman yazarı olarak tanıyoruz. Bu yoğun çalışma temposu sizleri yormuyor mu?

 

Olur mu, biz eğitimci yazar olarak çalıştıkça daha çok dinamizm kazanıyoruz.  Üçü birleşince benim hayatım ortaya çıkıyor ve ben hiç birinden vazgeçmeyi düşünmüyorum.

Okulda Öğretmen, evde anneyim ve yazmak benim en büyük tutkum. “Erteleyenler helak olmuşlardır.” En sevdiğim hadis-i şeriftir.  Ertelemeyi sevmem, elimden geldiğince planlı, programlı olmaya gayret gösteririm. Düşünün ki, bir bardak çay içmek için bile belli bir emek sarf etmek gerekiyor.  Ayrıca ben, açıkçası söylenildiği kadar üretken olduğumu düşünmüyorum.

 

—Fatma Hanım, kitaplarınızı okuyanlar sizi neden bu kadar beğeniyorlar? Siz de okuyucuların en beğendiği özellik nedir?

 

    Aslında bunu okuyucuya sormalı  Fakat bana söylenen  romanlarımın ve hikâyelerimin en beğenilen ve sevilen yönü, sanırım kullandığım dil.  Kitaplarımda sade ve anlaşılır bir dil kullanıyorum. Yazdıklarımda kendilerinden bir şeyler bulduklarını söyleyenler çok oluyor.


     Genellikle duyduğum şu cümle beni de mutlu ediyor: “ Hocam, eserlerin çok sürükleyici. İlk kez bu kadar çabuk bir kitap okuyup bitirdim.”  dediklerinde ben de mutlu oluyorum, yeni eserler vermek için çaba sarf ediyorum.

 

—   Fatma Hocam branş kitaplarınız var. Bunlar genelde öğretmenler için hazırlanmış kitaplar. Sanırım bütün çocuk gelişimciler için gerekli eserler; bunlar öğretmenlerin faydalanacağı kitaplar. Meslek yaşamınızda yazdıklarınızdan çok tecrübelerinizden yararlanmak isteyenler oluyor mu?

 

    Öğrencilerimi çalışkan ve bir hedefi olan bireyler olarak yetiştirmek en büyük emelimdir. Bunu başarmak için çaba sarf ediyorum. Okul öncesinde başarı bilgiyle oluyor, buna inanıyorum. Çocuğa doğru davranışlar kazandırırken verebileceğinizin en iyisini vermek istiyorsanız, kendinizi çok iyi yetiştireceksiniz.


    Sınıfım oyuncaklardan darmadağınık olduğunda, beş dakika içinde her şey yerli yerine yerleştirilebiliyorsa ya da verdiğim malzemelerden farklı ürünler oluşturulabiliyorsa, yarım bıraktığım masal mantıklı bir şekilde ve doğru bir Türkçeyle tamamlanabiliyorsa, ben kendimi başarılı sayarım.


   Okul öncesinde öğretmen her gün kendini yenilemeli, her gün farklı olmalısınız. Oyun ise, başarının temeli diye düşünüyorum. “Çocuk oyunla bilgiye, bilgiyle güvene, güvenle başarıya ulaşır,” sözüm başarımın temelidir.

 

—Yazı hayatınıza çok küçük yaşta başladığınızı sanıyoruz. Şiir, masal, öykü, roman, oyun, tiyatro, drama türlerinde birçok eseriniz var. Bunlar birbirine karışmıyor mu?

 

    Hayatın içinde ne varsa, kaleme o dökülüyor. Eğer her duygu farklı dalda ise, farklılıkları da ortaya çıkarmak gerekir. Her şey yerli yerine oturur, anlatımda hiç birisi birbirine karışmaz.

 

—Fatma Hocam,  “Büyümüş de Küçülmüş” isimli kitabınızdan bahseder misiniz?

 

 “Büyümüş de Küçülmüş” okul öncesinde deyim öğretimini anlatan bir kitabımdır. Türkçemizin güzel deyimlerini okul öncesinde nasıl öğretileceğini , masal, tekerleme gibi pekiştirenlerle destekleyerek nasıl öğretilmesi gerektiğini yazdım. Kitap haziran ayında çıktı ama tepkiler çok olumlu. Birkaç yıldır zaten kendi öğrencilerim üzerinde uygulamış ve çok güzel sonuçlar elde etmiştim. Bunları meslektaşlarımla paylaştım.

 

—“Elveda Evliliğim, Hoşçakal Anne, Yüreğimden Güvercinler Uçurdum” isimli romanlarınızdan sonra “Altın Tesbih” isimli öykü kitabınız yayınlandı.  Sizce öykü yazmak roman yazmaktan kolay mı?

 

    Öykü, yazım olarak da zaman olarak da romandan farklı. Bir öykünün kahramanlarıyla bir hafta birliktesinizdir. Roman kahramanlarıyla ise roman bitene kadar birlikte oluyorsunuz. Zor- kolay diye bir ayırım yapmak söz konusu değil tabii ki. Yazmayı sevince gerisi geliyor.


—Yayınlanmış sekiz kitabınız var fakat içlerinde hiç şiir yok. Şiir kitabı düşünmüyor musunuz?


    Düşünüyorum fakat şiirde kendimi çok eksik hissediyorum. Daha çok yol kat etmem gerektiğini düşünüyorum. Her karalama şiir değil biliyorsunuz. Ben içinde okunmaya değer şiirlerin olduğu bir kitap çıkarmak isterim.


— Piyasaya geçtiğimiz aylarda yeni çıkan öykü kitabınız “Ne Mutlu Canına” isimli kitabınız hakkında bilgi alabilir miyiz?


     Elbette. Bu da Altın Tespih gibi öykülerimi paylaştığım bir kitap. İçinde 29 hikâye ile okuyucuyu buluşturmak.


 —Ne Mutlu Canına neyi ifade ediyor, sakıncası yoksa paylaşır mısınız?


   Elbette. Kitabımda Ne mutlu Canına isminde bir hikâyem var. Hikâyemde babaannemi anlattım. Rahmetli babaannem kimi görse Ne mutlu canına derdi. Hayata hep olumlu bakmayı öğretti bize. Hikâyesini yazarken de her okuyuşumda da ağladığım bir insan. Okuyucularında beğeneceğini düşünüyorum.

 

—Fatma Hanım, sizi imza gününe davet etmiştik fakat ertelemiştik. Bu kitabınız için sizden söz alabilir miyiz?


    Şehrinizi görmeyi çok istediğimi biliyorsunuz. Önümüzdeki aylar içerisinde Allah’ın izniyle geleceğim. 


   İlginize teşekkür ediyor, okuyucularınızı da saygıyla selamlıyorum.

—Biz teşekkür ederiz bu güzel sohbet için ayrıca çalışmalarınızda başarılar dileriz..

    

( Fatma Çetin Kabadayı İle Röportaj başlıklı yazı Ahmet SARGIN tarafından 28.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.