Fisebilillah !
Beni tarif et ey gül , ayaklarına ..
Arz'dayım
Rüyalarına girsem dahi tanınmayacak kadar sen
Biz olmaktan çıktım
Hiçbir dil güç yetiremiyor alın yalnızlığıma
Hangi adrese eğilse başım
Şah damarımda hep aynı sızı
Beni alıp ta taşınalı çok olmuşsun hayatımdan
Bir İstanbul boyu !
Unutmuş olsan tozlanırdı gözlerim
Örümcek ağları
Kurutulmuş sevdalar olurdu kirpiklerimde
Bütün rüzgarlardan korkar
Nefesimden utanırdım
Unutmuş olsan ,susardım
Tren istasyonlarında ki fiyakalı
kavuşmalar
Ve vapur çığlıkları ...
Büyütürdü kalbimi , gelmeyişlerine
Unutmuş olsan , küserdim
Kağıttan yaptığım gemiler ve inancım
Kazdığım çukurlar
Bulutlardan yaratıldığına inandırıldığım denizler
Çocukluğum ve yağmur !
Hiç bir anlam ifade etmezdi .
Eskitilen sevdaların
Göçebe yalnızlıklara mahkum bırakıldığı bu çağda
Elif miktarı bir tebessüm misali düştün payıma
Elhamdülillah !
Seninleydim çoğu zaman
Alnım ve avuçlarımdan eksik olmadı yokluğun
Kiralık günler yaşadım
Bir ayı eksiksiz denkleştiremeyen umutlar
Hep borçluydum
Yağmur bile benden alacaklı gibi yağdı
Tek ayak üzerinde ıslandı durdu içimdeki çocuk
Nedensiz ve korkunç
Ellerimle okşadım saçlarını
Ne zaman bir ayna görsem nemden kirli
Aynadaki ben o'ndan yaralı
Gitmenin neyi değiştireceğini bilmeden uzaklaştım
Önce kendimden
Sonra herkes benden
Bir karınca ağustos böceği muamelesi yaptı önce
Ardından bütün kovanlar bal vermeyen arı
Ayığı kırılmış bir at misali ölümcül bir noktam arandı
Ve sadece akbabaların duyabileceği
keskilikte bir koku
Yinede dillendirmedim sensizliği
Yokluğun helalimdi
Üşüyen ellerimi parmak aralarımdan kapatıp
Adının kutsallığından bahsettim durmadan
Rahle önünde bağdaş kurup oturmuş zaman
Aşkı sakınabilmek adına avuçlarımda biriktirdi
acıyı
Yaraya tuz olmanın mahcubiyetini yine
gözlerimden aldın
Ruhumun gücü beni terk etmeye yetiyordu
Seninle ölme teşebbüslerim
Sensiz de yaşayabilme ihtimallerinden daha saf ve lekesizdi
Bu yüzden
Taşıyamadığım bir hayatı yaşamak
Yaşayabileceğimi düşündüğüm bir sevdanın
varlığı için elzem
Şifayı kaybetmiş bir hastayı
Mikrobun kendinden sayması gibi bir
şeydi bu
Ve artık kalbin işi biraz daha zordu
Gökyüzünde buharlaşan yağmur damlası
..Ve toprak !
Hiçbirimiz Virga damlası kadar kadersiz
değiliz
Değil mi ey gül ?
Ben kalemin değil , duanın gücü ile istedim seni
Kanımın rengini senden aldığına bile inanmadı kimse
İsyanım Allah'tan
Suskunluğum ise sensizlikten korktu hep
Sokak çocukları kadar özledim kışı
Benim hiç olmayan gözyaşlarımın kaderi
misin yoksa sen ?
Tütün ve ateşin varlığı ile kuşandım yalnızlığı
Daha ne kadar zaman baş edebilecek hasıraltı edilen kalbim sensizlikle ?
Bilmiyorum !
Sana bu kadar yakın iken kendimde çaresiz kalmak
Hangi sahnenin son perdesi ?
Ve nasıl bir alt yazı ?
Yokluğun , sonu bir alkışla rezil edecek
kadar seyirci
Önünde eğilen başım
İşporta tezgahlarında el altından satıyor hüznü
Tezatlardan tezat beğendirme sensizliğime
Şeytanı bile kıskandıracak kadar
helaldir sana bu aşk