1 Var Mısınız?…yok Musunuz?
Yaşadıklarınızla hesaplaşmaya kendinizi hazır hissediyor musunuz? Yaşadıklarınızın hesabını yapmaya var mısınız, yok musunuz?

Müslümanım diyen kişi özüyle, sözüyle ve yaşantısıyla çevresine örnek olur. Müslüman ne söylemişse onu hayatında yaşar. Çünkü Müslüman teslim olan demektir. Rabbine teslim olan kişi onun yolunda olma arzusuyla yanar, kavrulur. Çünkü sevdiğini mutlu etmenin heyecanını tüm duygularıyla yaşar. Özüyle, sözüyle dosdoğru olur. Verdiği sözde durur. İkiyüzlü olmaz. Hz. Mevlana’nın dediği gibi; “ Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” sözüne uygun davranır. Müslümanın her gününü bir önceki gününden daha faydalı geçirir. “İki günü eşit olan zarardadır” Hadis-i Şerifi kulağına küpe olur. Müslüman her gün nefsini hesaba çekerek “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusu karşısında uygun cevaplar bulmaya çalışır.

Müslümanım deyip Müslüman gibi yaşamayanlar için M. Akif Ersoy: “Kaç Müslümanlardan İslama sığın” diyordu. Bir zamanların ünlü popçusu Yusuf İslam (Cat Stevens) Müslümanım deyip İslam’dan habersiz yaşayanları görünce; “Müslüman olmadan İslam ülkelerini gezseydim Müslüman olmazdım” diyor. Bu sözler ne kadar acı değil mi? Bu ve benzeri sözlerden gereken dersleri çıkarmalıyız diye düşünüyorum...

Müslüman; Allah’a, (c.c) Resullerine, peygamberler aracılığı ile gönderilen kitaplara ve emredilen her şeye bütün kalbiyle teslim olmalı, bunu sadece sözde bırakmadan yaşayarak göstermelidir. Müslümanım deyip te İslamı nefsinde, ailesinde ve çevresinde yaşamayanlardan korkmamız gerekir. Gerçek anlamda İslamı yaşamayanlara bakarak, yanlış, eksik, hatalı uygulamaları veya insanın kendi hatalarından dolayı yaptığını İslam’dan bilenleri gördükçe üzülüyorum.

İslamı tam olarak bilmeyenlerden, kaygılarından dolayı kendi dininden korkanları düşünüyor ve nefsimizi hesaba çekmeye davet ediyorum. Bu zor ve ağır sorular karşısında nefsimizle hesaplaşmaya; Var mısınız? Yok musunuz? diyor ve sorularla sizleri baş başa bırakıyorum.

* Peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmasına rağmen, Müslüman olduğunu iddia edip O’nun söz ve davranışlarını örnek almayanlar, eş, dost, komşu ve arkadaşlarıyla iyi geçinmeyenler, kaba söz ve davranışlarla kalp kıranlar, elinden, dilinden ve belinden emin olunmayanlar…

* Yaptığı günahları marifetmiş gibi başkalarına anlatanlar, yaptığı yanlış işlerin, bilmeyenlerin de bilmesini sağladığı ve onları şahit duruma soktuğunu düşünmeden hata, yanlış ve çirkinliklerini açıklayanlar…

* Dinimiz kadınlara büyük değer vermektedir! diyerek kadının haklarını hiçe sayanlar, kadınlara gereken değeri vermeyenler, çok eşliliğini, küçük yaştaki kızlarla evliliklerini nefsine değil de İslama fatura edenler…

Peygamber Efendimiz (s.a.v) eşlerine bir gün dahi el kaldırmamışken, onlara hep iyi muamele etmişken, ev işlerinde onlara yardım etmişken, peygamber sevgisini sadece diline dolayıp, eşlerine eziyet edenler…

Kadınlara; “Saçı uzun aklı kısa”, “Eksik etek” vb. sözlerle hakaret eden, küçük görüp aşağılayan, döven, söven, evindeki hayvana, kapısındaki arabaya verdiği değeri eşine vermeyenler…

Efendimiz’in (s.a.v) neslinin kızı Hz. Fatıma’dan devam ettiğini bildiği halde, neslin devamı için illa ki erkek çocuk olması gerektiğini savunarak; kız çocukları doğduğu zaman, yüzleri simsiyah kesilenler, onları bir türlü kabullenemeyenler…

Peygamberimizin kızlarını ve kız torunlarını çok sevdiğini, eve hediye getirince önce kız çocuklarına verdiğini, kızı Hz. Fatıma eve gelince ayağa kalktığını bildiği halde kız çocuk düşmanlığı yapanlar…

* Haksız kazanç haramdır! diyerek, helal olmayan kazançların peşinde koşup “Ver Allah’ım ver! Bu ahmak kulun ne verirsen onu yer” düşüncesiyle uzun kuyruklara girerek haram lokmayı ailesine yedirmek isteyenler, haramla hayır yapmak gafletinde bulunanlar…

* İslam temizlik dinidir! Abdestsiz gezmemek gerekir! diyerek, temizliği önemsemeyenler, nezafetten ve nezaketten habersiz olanlar…

* “Namaz dinin direğidir! Mü’minin miracıdır!” diyerek, kıldığı namazda dünya ticareti düşünenler…

* Hz Fatıma’nın düğünü ve çeyizi ne güzeldir! diyerek, kilolarca altın ve lüks eşyalarla evliliği zorlaştıranlar… Yaptıkları sünneti cinnete çevirenler…

* Peygamberimizin (s.a.v) arkadaşları en zor zamanlarında O’nun yanında oldular! diyerek, zorluğu, sıkıntıyı görünce bir anda kaybolanlar…

* Sosyal hayatın, dostluk ve yardımlaşmanın en fazla uygulanması gereken, fakat birçok değerlerde olduğu gibi unuttuğumuz komşu ziyaretlerini yapmayarak sadece bayramlarda ve kapı önlerinde birbirini görerek selamlaşanlar…

* Dini ve milli programlar daha çok olmalı! diyerek, saatlerce televizyon başında magazin programı izleyenler, ahlâki yayınlar çoğalmalı! diyerek, her gün değerlere saldıranlardan uzaklaşmayarak, yaklaşanlar, hatta onlara destek olanlar, kendi yayınlarının dışındakileri görmezden gelenler…

* Kur’an en mükemmel kitaptır! diyerek, Kur’an’ı duvarlara süs eşyası yapanlar, O’nu okuyup, anlamak ve yaşamak için gayret göstermeyenler…

* Peygamber Efendimiz (s.a.v) rehberimiz! diyerek, O’nun sünnetinden habersiz yaşayanlar, işine gelmeyenleri duymazdan gelenler…

* Dini ve milli eğitim verilmelidir! diyerek, en büyük eğitimcinin anne-baba olduğu gerçeğini unutarak, kendini bu işe katmayıp sadece okuldan, öğretmenden ve devletten medet bekleyenler…

* Cemaatte rahmet vardır! diyerek, kendi cemaatinden başkalarını, kendileri gibi düşünmeyenleri kolayca kâfir ilan edenler, mezhep, meşrep ve meslek ayrımcılığı yapanlar…

* Nüfus cüzdanlarında mutlaka İslam yazılmalı! diyerek, İslam’dan habersiz yaşayıp, nüfus cüzdanı Müslümanı olanlar…

* Zamanın; altın değerinde olduğunu unutarak, çok daha faydalı işler yapılması gerekirken, İslami değerlere bağlılıktan söz edip popçu ve topçuları seyrederken kendinden geçen Mücahit! ve Mücahideler!..

Zamanlarını saatlerce spor programları başında geçirenler, doksan dakikalık bir maçın kritiğini bir hafta boyunca yapanlar…

İşi insan yetiştirmek olan, eğitimle ancak gençliğin kurtulabileceğini bildiği halde gençlerle ilgilenmeyenler, uygun zamanlarında eğitimle, öğrencilerle ilgili çok önemli konuları konuşma imkânı varken öğretmen odalarında ve bir araya geldiklerinde otomobil fiyatlarını önemli konu yapanlar, hangi markette hangi mallar daha ucuz hesabı yapanlar, döviz ve borsa tartışmasına kendini kaptıranlar, spor muhabbetlerinde kendinden geçen eğitimciler…

* “Emek hakkı kutsaldır” “Çalışanın alın teri kurumadan ücreti ödenmelidir” dedikten sonra, ödeme zamanı gelince; ”Ben bunları kolay kazanmadım, size haraç mı vereceğim”, “gözüm görmesin sizi”, “haydi gidin buradan”, “ben bütün bunları bileğimin gücüyle, aklımla, zekâmla kazandım” diyerek vermek istemeyen Sa’lebe durumuna düşenler, eğitim emekçilerine hakkını vermeyerek onları bu duruma düşürenler…
Servetlerini dağlar gibi yığıp, fakire, kimsesize, öksüze ve yetime el uzatmayanlar, sonunda bütün malı, mülkü ne varsa hepsi yerin dibine batan Kârun gibi olup yüce yaratıcıyı unutanlar…

Dünyada verilenlerin kendisine ait olmadığını, Hakk aşığı, Allah dostu Yunus Emre’nin: “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan” dediği gibi verilenlerin sahibinin kendisi olmadığını, sadece servetinin bir bekçisi olduğunu hatırlamayanlar…

* Giydiği kıyafetin değerini bilmeyenler, ona uygun davranmayanlar, boya küpüne batarcasına boyanarak başkalarına gösterme sevdasına kapılanlar…

* Müslümanlar uyuyor deyip, kendisi uyuyorken, uyandırılmak istenince, benim işim başımdan aşkın diyerek yan çizenler, yapacağım o kadar çok iş var ki, onu sonra yaparım deyip sanki Azrail’le pazarlık yapıp ne zaman öleceğini biliyormuş gibi gaflet içinde olanlar…

* Müslüman; kimsesize, öksüze, yetime, fakire yardım etmelidir! deyip, haydi yardıma denilince, ben bunları ne zorluklar içinde kazanıyorum diyerek elini cebine atmayanlar, parasını, malını, mülkünü Şeytanın emrine verenler…

* Müslümanlar paramparça! diyerek, Müslüman kardeşinin gıybetini büyük bir iştahla yapanlar…

* Dünyanın dört bir köşesindeki mazlum ve mağdurlar eziyet çekerken, açlıktan kıvranırken, kılını bile kıpırdatmayanlar…

* Hac Müslümanların yıllık kongresidir! diyerek, çarşı pazar dolaşarak ibadetten daha çok ticaret ve alışverişten zevk alanlar, “Hacer’ül Esvedi öpeceğim” “Kâbe’nin kapısını tutacağım!” diyerek, helallik bile dileyemeyeceği dünyanın başka bir köşesinden gelmiş kardeşinin başını, gözünü yaran, uçağa ve otobüse ben daha erken bineceğim diyerek birbirine olmadık hakaretler yaparak kavga edenler, Haccın ruhunu anlamayanlar…

* Bizde göreve talip olma yoktur! diyerek, kendisini en iyi görevlere uygun gören, görev verilmeyince rahatsız olanlar, hizmeti arkada, menfaati önde görenler, Allah rızasını göz ardı edenler…

* Atalarımız doğruydu, dürüsttü! diyerek, malı en fazla fiyata satmaya çalışanlar, alış- verişte hile yapanlar, yalan yere yemin edenler, aldatan ve kandırmayı kâr sayanlar, hile yapmayı iyi bir işmiş gibi görenler ve bunu övgü ile anlatanlar…

* Kurban en büyük ibadet! diyerek, kestiği kurbandan çıkacak etin hesabını yapanlar…

* Allah dostlarını sevdiğini söyleyen, onları öven ama onların söylediklerini kulak arkası edenler…

* Bu toplumun adam olması için çok okumamız gerek! diyerek, günde iki satır yazı, dergi ve gazete okumayıp, zamanının çoğunu televizyon başında geçirenler…

Kısaca… Olduğu gibi görünmeyip, göründüğü gibi olmayan bizler… Bu işe önce nefsimi katarak söylüyorum, nefislerimizi hesaba çekmeye;

Var mıyız?… Yok muyuz?…

Allah; (c.c) bizleri, sözü ayrı işi ayrı olanların kötülüklerinden korusun. Ömür hesabını en güzel şekilde yapanlardan eylesin… Âmin!

( Var Mısınız?…yok Musunuz? başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 17.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.