.....................................
’ Tez erişti seherler canların meclisine
Yürek hala yanıyor halde maşallah kaldı
Şifalar sundu zikir bir garip dertlisine
Unutuldu kelâmlar dilde bir ALLAH kaldı....’
***************************************************


Maşallah;
Zikrin ruhuna nüfuz eden bir anlatım,
edebi yanıyla bir sanat eseri,
ruhuyla teşvik edici,
heveslendirici,
olağan üstü bir eser,şiiriniz.Taktire şayandır.


Aziz kardeşim:
Her varlık ister istemez,
yaratılış gayesiyle orantılı zikir etmeye programlanmışken,
insan oğluna,
sınırsız bir yelpazede,
dilediği sıfatta,
dilediği esma ile zikir yetkisi verilmiştir.
Kelimenin tam anlamıyla, cenabı Hakk’a halife kılınmıştır.

Yani evrende, belli sınırlar içinde kalmak şartıyla,
hüküm etkisi ve yetkisi verilmiştir.
Ademoğlundan, bu yetkiyi kullanırken,
beklenen,
hayatın bekasına,
adalete,
bütünlüğe halel getirmemesidir.
Çünkü;
yapacağı duanın, yani zikrinin,
sıfatullahça mutlaka kabul edileceği garantisi verilmiştir..

Kuran-ı Kerim,
yapacağımız zikrin nasıl olması gerektiğini,
bizlere,
bizzat Allah tealanın kelamıyla belirtmiş,
birliği ve tekilliği korumamız istenmiştir.

Usulüne uygun zikirin yollarını göstermiş,
düzenli zikri (az bile olsa sürekliliği önermiş,)tavsiye etmiş,
adil olmayı,
olmazsa olmaz kural olarak ortaya koymuştur.

Hem zikri yapanın bekası, hem de sıfatullahın,
yani tecelli mekanının,
haksızlığa maruz kalmaması için,
esmalarından,
Esma-i hüsnasının zikri önerilmiştir.

Esma-i hüsnadan murat;
hayatın devamlılığına uygun isimlerin zikredilmesidir.
Yokluğa ve zulme neden olacak isimlerinden uzak durulmasıdır.

İsimler;
anlamlarına göre tecelli edeceğinden,
kahır ve gazabı,
yıkım ve ölümü davet edecek isimlerin zikrinden uzak durulması gerekir.

Bu neden le;
islamda beddua yasaklanmış,
’Mümin ya hayır konuşsun ya da sussun ’
buyurulmuştur.

Özetle,
Anlamlarına göre, olumsuz esmaların zikrinden uzak durulmalı,
hayata ve hidayete davet dururken, ölümü davetin haksızlık olacağı;
ve zikri yapanın sorumlu tutulacağı unutulmamalıdır..

Allah ismi celalı,
her zaman ve her yerde,
herkes tarafından, zikir edilebilecek bir esma değildir.
O isim bütün esmalarını camiğ olduğundan zikrinde,
adaba riayet gerekir.

Arada bir hatırlamayı kast etmedik tabii.
Düzenli zikirden bahsediyoruz.

Öyle insanlar var ki
günde binlerce kere Allah ismi celalini okuduğunu söylüyor.
Allah ismi celalı,
ayaklar hareket halindeyken zikir edilemez.
Edilirse fayda yerine zarar hâsıl olur.
Yürüyen bir insan,
içinde Allah ismi celalı olan bir ayeti okuyamaz.
Okursa mesul olur.
Çünkü celal tecelli eder.

Literatüre girmiş birçok zikir şekli,
kuranın özüne muhaliftir; ne yazık.

Bize;
namazın adabı, bu konuda ibret olmalıdır.
Dikkat edilirse;
Uzun kıraatler, sol el, sağ el tarafından sıkı sıkıya bağlıyken okunur.
Celal esmaları ,
hareketsiz durumda, kıyam halindeyken,
vücudun baş bölgesinde okutulur.
Tekbir getirilir getirilmez, el bağlanır.
Rükuda, kemal esması olan el azım ün, zikredilir.
secdede, sırf cemal olan el ala ismini tespih ederiz.
Otururken bütün azalar sabittir.
Göz dahi hareket ettirilmez, secde noktasına bakar.
Otururken sağ ayak baş parmağı dik olarak yere sabitlenirken,
sol ayak üstüne oturulur.Bütün bunların bir anlamı olduğunu açıklamak üzere;
Resulü kibriya efandimiz s.a.v.’’Namazda sol elinizi sağ elinizle bağlayın,sol ayağınızın üstüne oturun ki,seytan vuslat bulmasın’’ buyurmuştur.
Bu sırdan da anlayacağımız üzere vücudumuz bir hakikat kimyasıdır.
Sol yanımızla Allah’ın celalini,
Sağ yanımızla Cemalini temsil ederiz.
Sol el ile iş yapmak en aza indirgenmiş,sağ elin kullanılması istenmiştir.
Sol elle tesbih çekmek (hikmet efali olduğu için) kesin olarak yasaklanmıştır.
Kitabı sol tarafından verilenler,hüsrandadır denilmiştir.

El işte göz oynaşta zikir yapılamaz.
Özellikle namaz dışında, toplu zikir olmadığı bilinmelidir.

Yerimiz, belki bu izah için uygun değildi.
Ancak, fırsat eğitiminden yararlanmak istenmiştir.

Bu Duygularla eserinizi selamlıyorum.
Başarılarınızın devamını diliyorum.


Arınma Duası

Geçmişimizde her ne olumsuzluk varsa tamamından kurtulmak,arınmak için aşağıdaki dua tarif edildiği şekilde okunabilir.Kırk gün aralıksız her namazdan sonra okunmalıdır..Sağ el şehadet parmağı ile tespih taneleri teker teker çekilir.Eğer tespih yoksa sağ el sağ diz üzerine konur,şehadet parmağı sürekli aşağı yukarı inip kalkar halde acele etmeden okunur.Bu efal yalnız esmalara başlandığında yapılmaya başlanır..İsiğfar ve salavat sırasında yapılması şart değildir.

Selam;

Niyet; Ya rabbim,okuyacağım esmaların ve yapacağım efallerin zatımda ve sıfatımda tecellisiyle,zatımı ve sıfatımı korumanı diliyorum.Arşı alanda mucip sıfatınla kabul buyur..İstimdat ya resulullah,istimdat ya habibullah,istimdat ehli beyti güzin,istimdat ashabı kiram vel istimdat cümle ruhaniyat..

Dokuz kere istiğfar getirilir.Dokuz kere salavat getirilir..ve bir kere besmele çekildikten sonra dilediğin,zamanın el verdiğince ve kalp ile dil birliği sağlandığınca;

’Ya latıfün ya latıyf.Ya kuddusün ya tahir..Bi lutfikel hafiyyü bil kudretilletiy isteveytü biha alel arş ’ tertibi okunur.tamamlamaya karar verildiğinde dokuz kere daha salavat getirilir..

Zamanın yetersiz olduğunda zikir sayısı azaltılır,yeterli vaktin olduğunnda artırılır,ancak her namazdan sonra en az dokuz kere zikredilmesi uygun olur..yani kopukluk, ara vermek olmamalı..

Umulur ki geçmişe dair her tür olumsuz tecelli varsa tamamının ifnası bu zikirle gerçekleşir.Tecrübe edilen ve sık müracaat edilen bir zikirdir.İstiğfar ve salavatlar dışında kalan bu bölüm yürürken dahi okunabilir..Namazlarda düzenli okunduysa aralarda da okunabilir.

İhtiyaç halinde yakınlarına verilebilir.
Yani herkesin okuyabileceği bir cemal duadır.İçinde celal esması yoktur..Kalp gözünün açılmasına,okuyanın nur görmeye başlamasına vesile olur.
selam ve dua ile..

 


İSİM /esma

 

 

 

 

I .


Bilesin ki, azizim
Allah yar ve yardımcın olsun
İsim denilen: kelam
Vara / yoğa ad olan şeydir
Öyle ki
Fehim / varlığı isimle görür
Hayal / suretlere bürür
Vehim / yakınlaştırır
Fikir /düşündürür
Akıl bilir / hüküm yürür
Ve
Şey
İsmiyle / eşleşir
Şüpheye yer bırakmadan
Özleşir

Zatın bilincinde / söz
Var /ve yok’un yerini alır
Her halükarda
Bilinçli / bilinçsiz
Gerektikçe
Şey / ismi
İsim / şeyi çağırır


II .


İsmin kemali
Bilinmeyeni bildirmesidir
Şeyle aynileşmesidir
Böylece
Demiş olduk ki
Azizim / bi iznillahi teala / anla
O öyle bir kudrete sahiptir ki
Varı bildirmekle kalmaz
Batına dahi / bağırır
Gayrından yardım almadan
Masallardaki dev gibi
Anka gibi
Yoğu varlık mertebesine çağırır
Hatta varı yokluğa gönderen de odur
Öl demek yeter /ölür
Bu yüzden / mahluk olan akıl
Halık karşısında aciz
Hem /ebedi hayrette kalır
Ol emriyle
Batın / elle tutulur gibi çıkar da/ zahire
göz görür
çift / çift /âlemler
gümansız / külliyen yer ile yeksan
Kimi celaline /kimi cemaline
halen / topyekun secdeye varır
Cehennem gibi /cennet gibi
Sevgi gibi/ nefret gibi
Her var ve yok / nefsini
O kadir-i mutlak
Bir’den alır

 

 


III.

 

 


İşte
Azizim
O nedenle
Kendi hükmünce
İsim ve sıfatlarla
Bilinen
Sırf varlık olan Hakk’a
Yakin için
Allah adından başka yol yoktur

Nebiler tespihinin imamesi
Kâinatın efendisi
Muhammet s.a.v
Diliyle
Kitabullah bildirdi ki
Var ve bir olan
Allah
Var’a yok’a hükmetmiş
İblis müstesna /melekler
Halef Ademe secdetmiş


IV.

 


Mümküne ol de / bak
Hemen oluyor
Azizim
A canım
Aymalısın
Hakk’ı her nefisle bir saymalısın

 


V.

 

Duymalısın ey nefsim
Kur’an sana seslendi
Cennet, cehennem / sende
Bütün âleme halife sen
Duy /duy çağrıyı lütfen
Sensin muhatap dendi

Maksat sensin
Ya sin
************Ahmet Hulusi Üstattan ZİKİR TANIMI VE HAKİKATİ**********
“ZİKİR”DİR


Dua ve namaz zikrin bir çeşididir, kezâ Kur’ân okumak ya da salâvat dahi.

Zikir dinde yer alan en büyük ibâdet, olarak nitelendirilmiştir. Niçin?..

Astroloji bölümünde, yaklaşık 15 milyar hücreden oluşan insan beyninin ancak çok cüz’î bir kısmının doğum sırasında aldığı ışınlarla faaliyete girdiğini; bundan sonra da yeni tesirlerle yeni açılımlara kavuşmasının imkânsız olduğunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık.

Evet, beyin doğum anından sonra, dışarıdan gelen ışın etkileri ile yeni hücre gruplarını devreye sokamaz. Ancak beyindeki devreye girmemiş kapasite ilelebed âtıl durmak için varedilmiştir demek değildir bu!..

Beyinin ilk anda açılmamış hücre gruplarının bazı çalışmalar ile devreye girmesi, kapasite genişlemesi, yeni kabiliyetlerin elde edilmesi mümkündür!..

Esasen din dediğimiz olayın temeli de beynin yeni bölümlerinin devreye girmesi ve bu bölümlerin çalışması suretiyle elde edilecek yeni güçler gerçeğine dayanır.

Zikir dediğimiz «Allah»a ait bir mânânın beyindeki tekrarı olayı nedir?..

«Allah» ismini dilinizle söylediğinizi kabûl edelim. Dilde söylenen bu kelime bilindiği gibi, öncelikle beyinde hazırlanacak, sonra da dile uzanan sinirle dil hareket ettirilerek düşünülen mânânın ses şeklinde dışarıya ulaşması sağlanacaktır.

«ALLAH» kelimesinin beyinde hatırlanması demek; bu kelimenin mânâsını oluşturan hücre grupları arasında bir bioelektiriğin akışı demektir.

Esasen beyindeki tüm fonksiyonlar, beyin hücreleri arasındaki bir bio - elektrik faaliyetten başka bir şey değildir!.. Her mânâya göre beyinde değişik hücre grupları arasında bir bioelektrik akış sözkonusudur. Bu akış neticesinde devreye giren hücre grubuna göre ortaya sayısız mânâlar çıkmaktadır.

Beynin tüm fonksiyonları hep bu hücre gruplarının oluşturduğu sayısız krozmanlar neticesinde gelişmektedir. 15 milyar nöron ve her bir nöronun 16 bin nöronla bağlantısı. Ve bunların sayısız işlevi!.. (fetebarekAllâhu ahsenül halikîn!..)

Hormonların bu alandaki fonksiyonları ise bilebildiğimiz kadarıyla, hücrelerin kimyasal yapısını etkileyerek, bio-elektriğin akış hızını ve yönünü kanalize ederek değişik anlamlar taktığımız oluşumları meydana getirmesi!..

Her an sayısız takım yıldızlardan gelen değişik frekanslı ışınlar. değişen açılar dolayısıyla beyin üzerinde meydana gelen sürekli değişik kozmik etki ve bunun sonucu bio-elektrik akış. mevcût potansiyelin her an yeni gelenler istikâmetinde sürekli yeni mânâlar oluşturacak şekilde faaliyeti.

Esasen beyin için uyku diye bir olay sözkonusu değil!.. Beyin, anlattığımız istikâmette sürekli olarak çalışmada ve sürekli olarak tesir almada.

Ruh’ta oluştuğu iddia edilen tüm haller, aslında ruhta değil beyinde oluşmada!.. «Ruh» ise beynin tüm hasılasını her an yüklemekte olduğu hologramik yapılı «dalga beden».

Evet, konudan uzaklaşmayıp, tekrar «zikrin» olayına gelelim;

«Zikir» yaptığınız zaman, yâni «Allah»a ait olarak bilinen bir mânâyı tekrar ettiğiniz zaman. Beyinde, ilgili hücre grubunda bir bioelektrik akım meydana geliyor ve bu, bir tür enerji şeklinde dalga bedene yükleniyor!

Aynı zamanda siz bu mânâyı tekrara devam ederseniz. Yâni, bu kelimeyi tekrara devam ederseniz. Bu defa, bu kelimenin tekrarından oluşan bioelektrik enerji daha güçlenerek yeni hücre birimlerini devreye sokuyor ve bir kapasite genişlemesi sözkonusu oluyor.

Bu tekrara daha uzun bir süre devam ettiğimizde ise, devreye giren yeni hücre grupları dolayısıyla, beyninizde yeni mânâlar oluşmaya başlıyor. Tekrarladığınız kelimelerin işaret ettiği mânâ istikâmetinde yeni anlamlar beyninizde açığa çıkmaya başlıyor ve siz:

«Ben zikre başladıktan sonra kafam değişmeye başladı, huylarım değişmeye başladı. bir takım şeyleri daha iyi anlamaya başladım!»gibisinden şeyler söylemek durumunda kalıyorsunuz!..

Ayrıca bu tekrarlardan oluşan hem mânâ, hem de enerji, dalga bedeninize yüklendiği için, fizik beden ötesi yaşamınız daha farklı bir düzeye erişiyor!..

"DÜNYADA A’MÂ OLAN ÂHİRETTE DE A’MÂDIR!." (İsra: 72)

Âyeti kerîmesinde işaret edilen gerçek, anladığımız kadarıyla bu noktayı bize fark ettirmeye çalışmaktadır.

Zira, beyin ne düzeyde açılır ne düzeyde gerçekleri görmeye geçerse; o açılımı aynen dalga bedene yâni ruha yükleyeceği için. ve ruh da beynini yitirdikten sonra asla yeni bir kayıt alamayacağı için. Dünyada açılmayan beyinlerin meydana getirdiği «ruhlar için ölüm ötesi yaşamda asla açılma imkânı yoktur!» denmek istenmiştir.

Bir an düşünün... Milyarlar ve milyarlar sürecek ebedî denen bir yaşam!.. Ve siz bu yaşam için gerekli olan potansiyeli ancak şu son derece kısıtlı olan dünya hayatında beyninizi değerlendirebildiğiniz oranda elde edebileceksiniz!..

Şayet bunun ne demek olduğunu düşünemiyorsanız. Elbette ki size söyleyecek başkaca bir sözümüz yok!..

Evet, zikrin birinci yönünden bahsederken, beynin ürettiği bio elektrik enerjinin, bir tür dalga enerji biçiminde ruha yüklenmesidir, dedik!..

Şimdi gelelim zikrin ikinci tür yararına.

Kur’ân-ı Kerîm bir âyet-i kerîmesinde insanın varoluşuyla ilgili olarak şöyle der:

«BEN YERYÜZÜNDE BİR HALİFE MEYDANA GETİRECEĞİM!..» (2-30)

İşte bu «halîfe» sözcüğü, Allah’ın tüm isimlerinin mânâlarının insan beyninde aşikâre çıkabileceğine. Beynin, bu kapasiteye sahip olarak meydana getirildiğine işaret eder!..

Siz hangi ismin mânâsına dönük olarak «zikir» yaparsanız; yâni, Allah’ın «esmâ-ül hüsnâsı» tâbiriyle işaret edilen Allah’ın hangi ismini tekrar ederseniz, beyninizde o mânâ yönünden bir kapasite genişlemesi söz konusu olur. Bu bahse ilerde tekrar geleceğim için, burada fazla genişletmiyorum ve işin başka bir teknik yanına girmek istiyorum.

Varlık tümüyle Allah’ın varlığı ve Allah’ın mânâlarının aşikâre çıkma mahalli olduğu için. Ve varlıktaki sayısız «şey»ler hep O’nun çeşitli mânâlarının sanki yoğunlaşmış hali olduğu için; sayısız takımyıldızlardan gelen sayısız ışınım, hep, bize O’nun sonu gelmez isimlerinin mânâlarını ulaştırmaktadır.

Bunu şöyle bir misâl ile açıklayalım;

Bulunduğunuz odada sayısız radyo ve televizyon dalgası, yayını mevcut. Oysa sizin radyonuz belli sınırda dalga boyunu alma kapasitesinde, televizyonunuz sadece «VHF» bandına, sahip!..

Şimdi düşünün bitişik evdeki komşunuz Avrupa’daki gibi 18-20 kanaldan çeşit çeşit yayın alıyor. Ya da Amerika’da olduğu gibi 100 kanaldan türlü renkli yayın alıyor, siz ise tek kanallı siyah-beyaz televizyona sahipsiniz!.. Hele bir de böyle bir imkânı ömür boyu elde edemeyecekseniz ve bunu biliyorsanız!?..

Evet, beyninizin alıcı kapasitesini arttırmak sizin elinizdedir.

Esasen beyin 12 burçtan, sayısız yıldızdan gelen sayısız ışınımı değerlendirebilecek kapasiteye sahiptir!.. Ancak ne var ki, kişinin bu kapasiteyi genişletmesi önemlidir. Elinize, size sonsuz yarar sağlayacak bir sermaye, bir kapasite verilmiş; siz ise bunu oyun oynayıp boşa harcamakla tüketiyorsunuz!..

«Cennet ehlinin çoğunluğunu BÜHL kimseler teşkil eder»

buyruluyor.

«Bühl» kelimesi Arapçada «saf» kişiler anlamında kullanıldığı gibi «ahmak» anlamına da gelebiliyor.

Nitekim Hazreti İsâ aleyhis-selâm’a ait olduğu söylenen şu sözde bu mânâ çok açık görülmektedir:

«Allah devâsı olmayan tek dert yaratmıştır, o da «BÜHL»lüktür!..» Yâni, «ahmak»lıktır!..

Evet, cennete girenlerin çoğunluğunu «saf» vatandaşlar teşkil edecektir!.. amennâ ve saddakna!.. Niye bu böyle?..

Çünkü cennet ehlinin çoğunluğunda ilâhi rahmete nail olma neticesinde, beyinlerinde dünyanın manyetik çekim alanına karşı koyacak olan «antiçekim dalgalarını» üreten devre açılmış ve cennete gidebilecek güce nâil olmuşlardır. Ancak ne var ki, oralardaki sonsuz ve sayısız nimetleri değerlendirebilecek üst düzey kapasiteye ulaşabilmek için yeterli çalışmayı yapmamışlardır!.. Cennette, dünyadan bildikleri sayısız zevkler ve bunların daha değişik türleri içinde ebedî bir yaşam süreceklerdir.

Oysa Allah’a yakınlık kazanmışların (mukarreblerin) cennetteki yaşamlarını normal beyinlerin tahayyül bile etmesine imkân yoktur!..

Bunu basit bir misâl ile açıklamaya çalışayım.

Bir insan tüm yaşamı boyunca düşünüyor, taşınıyor, araştırıyor her şeyini feda ediyor ve sonunda bir anda ömrünü feda ettiği konu kendisine açılıyor ve o şeyi keşfediyor!.. Bir yaşamı harcadıktan sonra keşfedilen o şeyin değerini ve o kişinin sevincini gözlerinizin önüne getirmeye çalışın!..

Şimdi düşünün ki beyni üst düzeyde çalışma kapasitesine erişmiş biri. Sayısız yepyeni mânâlara yol açan ışınları değerlendirebilecek bir düzeye erişmiş; sürekli yeni yıldızlarla, ya da bir diğer ifade ile bu yıldızlardaki meleklerle rezonansa girebilen bir beyne sahip!.. Her an yepyeni şeyler alıp bunları değerlendiriyor ve sonsuza dek sürekli artan bir biçimde bu gelişmeyi tadıyor!..

Bilmem anlatabiliyor muyum?..

Evet, beyninizde, Allah’ın sayısız isimlerinin mânâlarını anlayıp âşikâre çıkartabilecek bir kapasite, bunları yaşayabilecek bir özellik mevcut.

Ve siz bunları, ne kadar zikrederseniz, o düzeyde Allah’a yaklaşabilecek yâni O’ndaki mânâları tanıyabileceksiniz. Ve bunun anahtarı da zikirdir!..

Şimdi siz, ister bu anahtarı kullanın, ister kullanmayın denize atın; isterseniz de ne güzel oyuncak diyerek anahtarın dişlerini taşa sürte sürte eğlenip hoşça vakit geçirin!!!..

Bugün dünya üzerinde hangi kişide normal ya da olağanüstü diye nitelendirilen ne tür fiil görüyorsanız, biliniz ki bunların hepsi de beynin değişik değerlendirilişlerinden başka bir şey değildir.

Kimde âşikâre çıkan hangi özellik varsa, o özellik aynıyla gerçekte sizde de mevcuttur. Ne var ki onun beyninde açılmış bulunan o devre, sizin beyninizde açılmamıştır!..

Beden tümüyle, beyne hizmet edip ona gerekli olan bioelektrik enerjiyi temin için yaratılmış bir yapıdır. Aynı zamanda beyindeki sayısız alıcı güçlere bir nümûne olması itibariyle de bazı basit alıcı organlar bu bedene yerleştirilmiştir ki; beyni sadece bunların kapasitesiyle sınırlı saymak insanlığın en büyük gafletidir!..

Makrokozmos evrendir;

Mikrokozmos ise beyin!..

Evren, esas yapısı itibariyle, tümüyle, sayısız manyetik dalgalardan oluşmuş bir kütledir ve her dalga boyunun kendine has orjinal bir mânâsı vardır. Beyin ise orijini itibariyle bu dalga boylarındaki mânâları değerlendirecek bir alıcı, bir değerlendirici ve sayısız yeni mânâlar oluşturucu bir cihaz gibidir!.. Ve bu beyin, elde ettiği tüm hasılayı, ürettiği ruha yâni hologramik dalga bedene yüklemektedir!..

Kişinin ölüm ötesi kapasitesi, bir diğer ifade ile mertebesi, derecesi, dünyada iken geliştirebildiği son beyin kapasitesi kadardır.

Öldükten sonra herkes, kim ve ne derecede olursa olsun, değerlendiremediklerini fark ederek, bundan dolayı büyük bir pişmanlık duyacaktır!.. Ne çare ki, iş işten geçmiştir.

( Zikir Ve Adabı -1 -şifalar Sundu Zikir Bir Garip Dertlisine başlıklı yazı HaciAli Bayram tarafından 19.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.