Ağlara
takılan mecburi çırpınış oluyor ellerinde soluklarım
Yaralıyorum
teni can’a dediğim yere göçerken
Bir
soluk yaşam sen oluyor
Bir
soluk ölüm ben soluyorum
Susadıkça,
çırpınıyorum suya değil, tenine uzuyor yolculuğum
Sema,
sarışın bir kadının telleriyle vuruyor gözlerime yansımalarını
Adını
anıyorum, her andığım da
Ağlarında
yaşam dileniyor kekremsi tavrım.
Kent
mağdurudur, kıyısız limanlara uzanan
Terk
edişleri başlıyor tayfaların birer, birer.
Sıyrılıp
kehanetinden mavinin,
Kurutulmuş
nehirleri kulaçlarımla geçiyorum.
Yeni
liman arayışlarına çıkıyor bütün arsız gemiler
AMA
Öyle
değil adına verdiğim bu düşünceler.
Kendimden
arakladığım,
Tozu
mısralarında gizli, sana yazılanlar
Yazgılar
Anlık
his dağılması gibi dağılan bir şey
Seslenişlerin
de ton ayrılıkları
Gözlerini
bir yaprağın renginden alan,
Kararlı
bakışların sırtında kaygılanan,
Kuruyan
yanım da ilk çıtırtıda ürken kadın.
Kimdi
benliğimi benden alan,
Tuzunu
yaşamlar da asılı unutan,
Yaşların
kırgın bakışlarıyla seyre dalan,
Asi
bir sevinçte kırıp döke bilen aşk’ı.
Soluğumun
ağların da soluklanması,
Soluğumdayken,
kaçışmaların,
Yüzün
de mavi, sesinde tiz bir hüzün
Ama
hala yanılgılı bir ses,
Düşlerimden
arta kalan
Susuşlarım
oluyorsun,
Yağmurlar
da ıslanan ten
Gitmeli
miyim?
HAYIR
Kalmalı
mıyım ağlarında
Aşk,
iki eski dostun ağzında dolanan şey
Süslü
anlatımların kandıramadığı bir an
Tütsüleri
yakılır çırpınışların,
Solukların
sorgulandığı ağlarında,
Yeni
mevsimler yaşar ten,
Sen
mavi, ben karayelken
Rüzgârlarınla sevişen.
Aykırı
hükümleri savunulan,
Kâhin
görünümlü martı çığlığı,
Çiğ
ömrümün solungaçlarına takılan,
Kanamalı
bir kangren olur gece,
Seni
ben siz doğururken…
Ağlarına,
ağlayışların azad olmuş düşü kalır
Kaygılı
bir sesin peşine düşer ten,
Her
gece soluklarının peşinden koşan,
Kalıntılarıyla
can’a yolculuk eder aşk,
Aşar
geçer geceyi…
şimo
Sinan
şeker