Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Ağlayınca
deli deme,
hele
hiç teselli verme!
Çiğnenir
ayaklar altında mefahir tarihim,
altın
çağlarım...
Yas
tutar ovalarla dağlarım.
Kan
gölüne dönmüş
tüm
diyarlarım.
İşte
ben o sebepten susmaksızın ağlarım.
Bir
zamanlar!?
uzak
değil, yakın bir zaman;
ufuklara
uzanırdı dallarım.
Günlerce
değil,
aylarca
gidilse de
bitmezdi,
tükenmezdi yollarım.
Hem
mesut,
hem
özgürce yaşardı gölgemde,
kanatlarım
altında;
her
ırk, her dinden insanlarım.
Oysa
şimdi ..!?
Bükük
boynum,
kırık
kollarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Âh!O
günler âh!
adâlet
dağıtırdı tebâsına
adaletsizlikten
korkan çobanlarım.
Ya
şimdi!?...Kâbuslu bugünüm;
meçhul
yarınlarım.
Şifâsız
yara gibi
sızlar
kanarım.
Kimselere
sezdirmem...
için
için yanarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Hayâlime
geldikçe;
hayâl
gibi,
rüya
gibi o sahneler;
haşyetiyle
vücudum
boncuk
boncuk terler...
Ey
Allah’ım!
cihad
cephelerinde
senin
için canını fedaya can atan
erlerin
şimdi, nerdeler?
Nerdeler
hükmedenler dünyaya?
Erişir
mi acaba onlara gözyaşım, âhım?
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Baktıkça
yeryüzüne
depreşir
acılarım.
Kahpe,
hain tuzaklara düşürülmüş
kardeşlerim
bacılarım;
kimi
tutsak, kendini özgür sanmakta,
kimi
özgür!?
özgürlük
özlemiyle yanmakta.
Bu
ne korkunç manzara Ya Rab!
Görünce
bu hazin manzarayı
daha
da sızlar âzâlarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Evet,
daha dün gibi:
bir
haykırsam
ta
Çin seddinden yansırdı sesim;
mâvi
sularında yeşil Tuna'nın
heybetimden
dalgalar titrerdi.
Mâzlumlara
meşâle gibi gelirdi nefesim.
Okyanusta
balıklar
yönlerini
değiştirir, sesime dönerdi.
Çağlar
elimle değişir
savaşlar
tepkimle biterdi.
Yaşlı
gözlerim,
Yaslı
kalbimle o günleri ararım
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
İçimde
engellenemez fırtınalar var:
tefekkür
ufuklarımı,
hayâl
hudutlarımı
sürekli
döven fırtınalar....
Bulabilse
çıkar bir yol,
değiştirecek
tersine dönmüş dengeleri.
Kurtaracak
esâretten,
kendi
eliyle kendini esir eden elleri...
Çâresizlikten
sağa sola,
sataşırım
böyle deli deli.
Düşündükçe
mağdur ve mâlul hâli,
erir
yağlarım!
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Anlayamıyorum
bir türlü;
yaşamaya
mecbur
Ve
hükümlü olduğum bu hâl,
ne
biçim bir hâl..!?
Bir
türlü anlamıyorum,
bu
ne biçim hürriyet,
bu
ne biçim istiklâl..!?
Beynimde
binlerce paslı, kangren düşünce.
Huzursuzluk,
uykusuzluk
sürmekte
gündüz / gece.
İnsan
böyle mi olurmuş düşünce?
Niçin,
nasıl olduk
böylesine
âciz,
Böylesine
cüce?
Neden
nasıl talan edilmiş
o
altın çağlarım?
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Karanlık
bir el hislerimi
kördüğüm
ederek boğuyor.
Gökyüzü
sürekli karanlık.
Yıldızlar
ışıksız.
Fırtına
sonrası sessizliğine bürünmüş ortalık.
İçimdeki
şifasız hicran
bir
ısınıyor...bir soğuyor...
Güneş
hep aynı ezikliği,
hep
aynı isteksizliği ile doğuyor.
Sabrımla
bile ümidvar olamıyor dağlarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Ne
acı Ya Rab!
Talân
edilmiş,
harâbe,
virâne şimdi;
bir
zamanlar benim olan beldeler.
Arayıp,
soramıyorum
ne
durumda ne hâldeler?
Oysa
her parçam sancılı,
her
zerremi sinsice hançerler,
gözü
dönmüş, eli kanlı gölgeler.
Yok
edilmiş mahvedilmiş
eşi,
benzeri bulunmayan o güzellikler.
Şimdi
ağıtlarla,
acılarla
dolu,
sevinçli
hâneler.
Düşünür,
hep kendi kendime kızarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Gökyüzü
dehşete teslim artık,
yeryüzü
vahşete!
İnsanlarım
kapılmış derd-i maişete.
Her
nefsi sarmış dünya sevdası,
herkeste
anlamsız bir umarsızlık!?
Olmuş
uyuşukluk, tembellik
duyarsızların,
umarsızların gıdası!?
Kurulmuş
her tarafa
hâin,
hunhar pusular!?
Hiç
kimse ağlayamıyor
iz
bırakır diye sular.
Ne
yapsın bu hissizliğe bilmem ki dualarım?
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Ne
kadar ağlasam...
ne
kadar dövünsem nâfile!?
Zalimleri
ürküten,
hâinleri
korkutan,
O
serdengeçtiler...
Yürüdüğünde
yerleri sarsan o ağalar yok...
o
cengaverler yok artık!?
Güllerini
bize açan,
bülbülleri
neşe saçan,
çiçeklerle
bezenmiş,
kelebeklerle
süslenmiş
bahçeler,
bağlar yok...yok artık!?
O
sebepten hicranları bağlarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
servi
gibi ipince,
ezanlarla
kükreyen,
salâlarla
sarsılan,
dualarla
ağlayan,
Minareler
yok!
Yok
artık!
Hak
yolunda cihad eden
Divaneler
yok!
Yok
artık!
Yiğitlerim
toprak
heykeller
misali sağlarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Bakışlarımda
bir hasret var,
bir
hasret var gülüşlerimde.
Kanım
donuyor halimi düşündükçe.
Yüreğimde
binlerce yara
Sırtımda,
göğsümde, binlerce dipçik
binlerce
ökçe!?
Neyim
var, neyim yok
katledilmiş
haince,
yok
edilmiş kalleşçe!?
Hayâllerim
o günlerin özlemiyle örgülü,
hep
o günleri arzularım;
yaşamak
için dostça
paylaşmak
için kardeşçe!
O
günleri devşirir hep rüyalarım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Yorgun
düştüm düşünmek ve düşlemekten,
o
emsalsiz, şahane günleri.
Bilemiyorum
mümkün olur mu,
yeniden
kavuşabilmek,
ve
yeniden dermek,
kimsenin
deremediği gülleri?
Ey
Allâh’ım! Ne olur!
Yeniden
fırsat ver!
eski,
en sevdiklerine,
yeniden
hükmünle şereflensin yer.
Gafletimizdendir
şüphesiz ki,
çektiklerimizi
çektirme yeter!
Emreyle!
Ferman
buyur!
Gittikleri
yerlerden dönsün ehiller!
Gitsin
içimizden, başımızdan
sana
âsi, bize yabancı câhiller.
Biz
atalarımızın
ve
hatâlarımızın vebâlini
ödedik
yeterince;
hiç
değilse bizimkini
ödemesin
sonraki nesiller.
Biliyorum
böyle sürerse bu esâret...!?
Ve
böyle giderse bu zillet...!?
Kabul
etmez beni mezarım!?
O
sebepten eksilmez hiç efkârım.
Dokunma
bana dokunma!
Dokunursan
yine ağlarım.
Erzincan-1982