Monolog Röportaj- Şiir Duygu Ve Töz Yani Cevherin Bulunarak
Ortaya Çıkarılması Mıdır?
Yine bugün şiirin
penceresinde bakarak, duygu ve kelimelerin yan yana gönülden dizilerek, mısra
mısra kalemle sayfalara dökülen o sihirli atmosferiyle, gönül penceremizi
açarak içeriyi doldurmak için, Kul Mehmet’le kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sayın
Kul Mehmet, şiir duygu ve düşüncelerden öte, bir töz dediğimiz cevheri hece ve
kelimelerden önce bulup ortaya çıkarmak mıdır? Yoksa duyguların diliyle,
aklımıza gelen kelime ve heceleri dizmek midir?
-Öncelikle okuyucularıma ve sizlere selam vererek, başlamak
istiyorum. Vezinli ve kafiyeli sözleri, mısra mısra bir araya getirmek içine
duygu ve hisleri katmadan anlamı ve manayı içine katan, cevheri yani töz
dediğimiz içini süsleyen gece ve gündüz içinde yârin parıltılarını karanlıklardan,
gün ışığına çıkaran çaba olmadan mümkün değildir. Ayrıca sükûtun pınarında
sadece su içerek, hazır pınarlar bulmak yerine, yeni pınarları ellerimizle
eşerek ortaya gün yüzüne çıkarmak için çaba olmadan mümkün değildir. İçinde,
içimizde yüzeceğimiz bir deniz olmadan, dilin içinde yeni bir gönlü okşayan
dili bulmadan katmadan asla mümkün olmayacaktır. Duygu ve hislerin kelimelerin,
gönlün aşkın sahilinde buluşmadan, bu buluşma için şair bu gerçekleştirmeden
sancısını çekmeden, çilesine katlanmadan şiir gerçek şiir olmaz. Şiirin
duygudan önce, cevheri olan çabanın gayretin sancının hissedilerek, ruhumuzu
tatmin edecek güzelliğini bulmadan içine katmadan mümkün değildir. Ahmet Hamdi
Tanpınar:
“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün
dışında;
Yekpâre geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.”
Şiirdeki anlam zenginliği yani cevher olan töz ahenkle coşku
ile sancılar içinde iken gülümseyebilerek bu sancıyı hissettirmeden gülümsetmek
için çabanın cevherin içine katılmasıyla ancak şiir şiir olur. Hayatı yaşanılır
kılmak için çabalayan şair, gecesini gündüzünü uykusuz geçirerek kelime ve
hecelerin peşinde içine yaşama sevincini katmak için çabalayarak o cevheri
katarak, yazar ve o zamanda şiir gerçek bir şiir olur. Ahmet Kutsi Tecer ne
güzel ifade etmiş:
“Davranın, halaya durun koçaklar,
İşte baş, işte davul,
işte meydan!
Güzel halay çeken, güzel kucaklar,
Güzeli sevmeyen çıksın aradan!
Çal davul çal, güm güm
oynasın yürek,
Üfle zurna üfle, uzun
uzun çek,
Yiğit olan, efe
olanlar gerçek,
Ayak ayak gider,
çıkmaz sıradan.”
İşte Orhan Veli ve içine kattığı cevher le yazmış işte şiir
işte cevher işte ruh işte sancı çeken bir şair ve gülümsetmek için çabanın
sonunda yazılan mısralar:
“Ağlasam sesimi duyar mısınız?
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların
bu kadar güzel,
Kelimelerinse
kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden
önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek
mümkün;
Epeyce yaklaşmışım,
duyuyorum,
Anlatamıyorum”
İnsan bazen anlatamaz lakin mısralara döker, bazen istekler tam
kelimeyle ifade edilemez ve gerisi okuyucuya bırakılır ve okuyucu mısraların
şiirlerin içinde gezerek, şairin sancılarını hisseder ve şiirle bütünleşir. İşte
cevher bazen anlatılamaz yaşamak gerekir anlamak için, varmak gerek ona anlam
katmak için, içine kendini katmak gerek cevher insanın gönlüdür bakışıdır
dünyasıdır, dünyayı daha yaşanılır hale getirme hülyasıdır.
-Çok teşekkürler ederiz bu bilgi ve duygularını yaşattığınız
için, ocakta çayımız demlendi buyurun çay içmeye gidelim, bütün çaylar bizden
lütfen hesabı ödemeyin, çaydan sonra görüşürüz.
Mehmet Aluç-Kul Mehmet