‘’İki şey bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek istiyorum.)

Duvarların rengi neydi?

Derimin rengi neydi?

Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla, dilimle dokunuyorum.

Duvarların bir rengi olmalı.

Ama hiçbir duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam.

Adı yoktu bu rengin, kimyası yoktu.

Belki renksizliğin rengiydi bu.

Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi.

Adımdan gayrısını bilmiyorum…’’(A. Telli)

 

 

 

Ah, bir düş bu resmedilen: tenimin kıpırtısında saklı aşk…

Hani, yalnızlığın kayrasında içimden sökün eden meşk

Göğünse tanrısı içimden taşan

Yürekte düne nispeten

Buhar olup uçan.

 

Ben, aşkın kimyasında saklı o devasa büyücü

Ben, renklerin estiği makberin yerlisi

Ölüden mütevellit yalnızlığım

Sözcüklere gömülü bir hazine

Ruhumda saklı tuttuğum ömrün

Dalya dediği bir türkünün

Nakaratı

Üzünç bildiğim her gün

Sevda bildiğim her gece

Semiren aşkı

Saman alevi gibi sönen öfkem ve özlem

Leylası olduğum masalların

İçime kapandığım bir ters lale

İnzivada geçen ömrün nihayetinde

İnfilak ettiği yüzlerce binlerce şiir

 

Tinimde hasret var.

Tanı koyamadığım bir hastalık adeta:

Daha çok sevebilme yetisi

Cümleler büyüyen yüreğin yer küresi

Bir sevda masalı ki benimki

Şairleri arkadaş

Şiirleri tapınak

Aşkı ise sığdıramadığım yere göğe

Muhafaza ettiğim belki de

Bir çocukluk bildirgesi

Kardığım her hece her cümle

Kandığım her varlık her insan

Küstüğümse aşka aşık.

Kurduğum saati gecenin ferine.

 

 

Bir duvar ustasıyım kimi zaman

Belki de uçuşan hayallerim

Ve ayağım altından kayan zemin

Başımın üstünde yeri var evrenin ve aşkın

Zimmetli olduğu

Yedieminde unutulmuş

Bir yediveren

Belki de İstanbul’u kuşatan Yeditepe

Sekizinci ve son notası aşkın

Şakıyan sözcüklerim

Şerrine lanet okuduğum iblisin

Şarlatan gölgelerin

Çok çok uzağına kaçtığım

Aşamadığım ne çok tepe

İçimin atlasında köpüren deniz

Kaybolduğum değil asla

Kaybetmekse de değil umurumda.

 

Neferi bu yolcuğun

Namlusu yalama yapmış binlerce sözcüğün

Kazan kaldıran en vahşi yeniçeri misali

Kökümle sadık atalarıma

Kum saatinde geçen ömrün

Bazen bir fısıltı

Bazen bir vaveyla

Bazen devasa bir yara

İçinden akan irin adeta her şiir

İçime kapandığım ömrün son feryadı

Son çırpınışları günün

Geceye erdiğim

Ermekse hidayete daha da çok yolum var uzanan önümde

Arkamda şüheda geçmiş

Sağımda sağdıcım bir kuş

Solumda sol anahtarı

Açmalıyım açmalıyım illa ki aşkın kapısını.

 


( Adımdan Gayrısını Bilmiyorum başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 8.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.