1
İnsanlık, ilk insandan beri yüzyıllar da geçse
değişmedi. Bir arpa boyu yol alınamadı
iyiden, doğrudan yana… Bilemem çok mu karamsarım? İnsan DNA’sında mı saklı daha
çok olumsuz duygular. Kutsal kitabımızda yazar Hz. Âdem’in oğlu Kâbil kardeşi
Habil’i öldürmüş. Ki, Âdem babamız ilk atamız ve de peygamber. Çocukları bir
birini öldürebilmiş. Habil, insancıllığın sembolü. Barışın, dostluğun, kan
dökmenin karşısında bir insan figürü. Kardeşi ise hırsına, duygularına galip
gelememenin tipik örneği… Tarih boyunca nice kıyımlar yaşanmış. Denir ki, kendi
türüne acımazca kıyan canlı insandır. Kâbil ve ardılları hep iş başında olmuş
çoğunlukla…
Habil
ve O’nun düşünde olanlar yok mu? Elbette var. Barıştan yana, sevgiyi yücelten başta peygamberler, din
uluları, felsefeciler hep eşitlikten, hakça paylaşımdan yana olmuşlar. Bunlar
da elbet Habil soylular… Sözleri ne derece etkin olmuş. Tartışma konusu. Keza
insanlık tarihinde barış içinde yaşanan yıllar savaşlı yıllara göre maalesef
daha az.
İnsanlık,
günümüzde uzayın derinliklerinde keşifler yapmayı becerecek düzeye geldi.
Buluşlar yapılıyor gün gün akla zarar. Geçmiş çağlarda toplu ölümlere neden
olan hastalıklara çare üretiliyor. Fakat “İlim cehli gideriyor, insanlık
öğretmiyor.” İlim ilerledi, kıyımlara, sömürüye çare üretemedi bir türlü. Çokça
gördük örneklerini. Daha geçen yüzyılda iki büyük savaş yaşandı. Gümümüzde
İslâm dünyası ateşler içinde. Kara Afrika bir türkü yenemedi kara yazgısını.
Olumsuzluklara
karşı duran Habil nesli de kahramanlar yetiştirdi yer karasında. Örnekleyeyim
bazılarını.
İslam
Güneşinin henüz doğmadığı yıllarda bir haramiydi Ebû Zer. Kervanlara baskın
düzenleyen, yağma yapan acımasız biri. Arap çöllerinin bir uslanmaz Bedevisi… İç
hesaplaşma diyelim. Yaptıkları vicdanını yormuş olsa gerek. Gidip İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’i bulur ve
Müslüman olur. Haziran güneşinin ısısında eriyen buzullar gibi erir ruhunu
saran kötü duygular. Benliğini sarmış olan hırs, acımasızlık… benzeri insanlık
dışı duygulardan piri pak olur.
Haksızlıklara
karşı duran, gözünü budaktan sakınmayan bir cengâverdir artık Ebû Zer. Hem
bedenen hem fikren savaşım verir. Yağma, yalan, riya… yoktur artık ak, pak olan
gönül dünyasında. Peygamberimizden:
“Gök
kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebû Zer’den daha doğru sözlü kimse
yoktur.” İltifatına mazhar olur. Bu büyük zat, halife Hz. Osman ve Muaviye’nin
aşırı israflı tutumlarına muhalefet ettiği bilinir. Muaviye’ye:
“Eğer sen bu sarayı halkın parasıyla yapıyorsan, ihanettir,
kul hakkıdır ve eğer kendi paranla yapıyorsan israftır!” deme cesaretini
gösterir. Bu din ulusu, Hz. Osman tarafından çölün tenha bir bölgesine sürgün
edilir. Ve yoksulluk içinde ölür. Cenazesini yoldan geçen
3-5 kişi kaldırır. Ebû Zer mala, makama kıymet
vermeyen haksızlıkların karşısında ölümü göze alan bir yiğit insandır. Ruhu şad
olsun.
Düşünmeden
edemiyor insan. Nerede “Bir lokma, bir hırka” anlayışı? Nerede peygamberimizin
sofrasında hiç bir zaman iki çeşit yemek olmaması? Ve şu ünlü hadis?
“Komşusu
açken, tok yatan bizden değildir.”
Tarihte
güzel insanlara örnek çok. İşte peygamber torunu Hz. Hüseyin. O büyük insan doğruluk,
adalet uğruna ölüme yürümüş. Bir ordunun karşısında çok az kuvvetle savaşmış. Canını
feda etmekten çekilmemiş.
Ebû
Zer, Hz.Hüseyin gibi örnek insanları dışlayan zihniyet sözüm ona kendilerinin
İslâmi ilkeler doğrultusunda eylemde bulundukları inancı taşımışlar. Oysa islâm
peygamberi Hz. Muhammed’in uygulamaları, öğretisi Emevi, Abbasi ve
idarecilerinin uygulamalarından tamamen farklıdır. Kutsal kitabın ve aklın
yolunda yürümüştür peygamberimiz.
Hanefi
mezhebinin ünlü imamı Ebu Hanife Emevilerin son, Abbasilerin ilk yıllarında
yaşamış bir kutlu kişidir. İlginçtir, bu büyük insan da her iki idare
tarafından işkenceye tabi tutulmuş. Son semavi din de insanlık dünyasında
soluklu bir barış sağlama başarısını gösterememiş. Acı olan bu.
Fakat
insanlık, semavi dinlere inansın, inanmasın özünde bulunan iyi damar nedeniyle olsa
gerek hakça paylaşımdan, yiğitlik, doğruluktan yana nice güzel insanları da görmüş.
Mala, makama değer vermeyen, toplum çıkarlarını kişisel çıkarlarının üstünde
tutan insanlık için canını vermekten çekinmeyen yiğitler de yetişmiş. Anneler
daha nice güzel insanlar doğuracaktır. İnsanlık ölmedi ölmeyecektir.
Che
Guevara, adı efsaneleşen siyasetçi, doktor, devrimci. Emperyalizmine karşı savaş veren Küba
devriminin lider kadrosundan. Bakanlık makamından feragat edip ezilen dünya
halkları için mücadelelerle geçmiş bir kısa ömür. Ki, ezilen halklar adına giriştiği mücadelede
ölüme yürümüş bir kahraman. Bizde yok mu böyle yiğitler? Ölüme korkusuzca
yürüyen. Elbet var. Örnek: Deniz gezmiş,
arkadaşları…
Deniz
Gezmiş, ekonomik durumu yeterli bir
müfettiş çocuğu. Yükseköğrenim öğrencisi. Rahatı seçmemiş. Günümüzde artık
tescillenmiş, işgalci, ülkelerin zenginlik kaynaklarına el koyan emperyalizmine
savaş açmış. Arkadaşlarıyla verdiği mücadele O’nu darağacına götürmüş. O, bugün
ezilen, horlanan, emeği sömürülenlerin gönlünde yaşıyor…
Maalesef
ülkemizde bir kesim biçimsel olarak kutsal dinimizi yaşamakta. Büyük
görgüsüzlük içinde düğünler, çocuklarına yaş günleri yapabilmekte. Aşırı israf
almış başını gidiyor yılkı atları gibi. Diğer tarafta işsizlik diz boyu…
Sözün
özü, insanlık, din ilkeleri, insanın insanı sömürmesini hoş görmüyor. Dilerim
Ebû Zerler, Hüseyinler, Che ve Gezmiş gibi insanlık önderleri ve onların haktan,
doğrudan yana fikirleri, sömürücü, kan dökücülerin fikirlerine üstünlük sağlar.
Silahlar susar dünya ufuklarında. Dil, din, renk… farkı gözetmeden bütün
insanlar huzur ve barış içinde yaşama şansı yakalar.