Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasından itibaren
ortalama bin yıl süren zaman dilimini tarihçiler Orta çağ diye
adlandırmışlardır. Avrupa Orta Çağ boyunca karanlık bir dönem yaşamıştır deyim
yerindeyse. Kıtada yönetimde hâkim güç olarak derebeyleri ve kiliseyi
görmekteyiz. Özellikle kilisenin etkisiyle skolastik düşünce yaşam alanı bulmuş;
cahil insanların duyguları sömürülerek kilise yönetimince halklar yıllarca soyulmuştur,
aşağılanmıştır.
Kilisenin
etkisini kırmaya çalışanlara ve de bilimle uğraşanlara cadı ve büyücü gözüyle
bakılmış bu insanlar çeşitli işkencelere tabi tutulmuştur. Cadılıkla
suçlananlardan en çok payını alan kadınlar olmuştur. Cadılıkla itham edilmek
kızıl ateşlerde yanmanın ilk basamağını teşkil etmiş. İtham edilenler, sözüm
ona mahkeme olarak papazlarca sorgulanmış. Yargılama yöntemi ise çeşitli
garipliklerle dolu. Sanık suya atılıyor. Eğer suya atılan insan suda batarsa
sınavı başarmış kabul edilirmiş. Ya suyun yüzüne çıkarsa o kişi cadılıkla
yaftalanıp ateşlerde yakılarak yaşamına son verilirmiş. Çünkü içine cin girmiş,
cadı olanlar hafif geldikleri için suda batmazlarmış. Yargı bu! Ne diyeceksin.
İtham edilen kişilerin daha başka yöntemlerle mahkeme edildiği de birer vaka
olarak yaşanmış…
Dine
karşı gelenler için kurulan engizisyon mahkemeleri yıllarca görev yapmış
Avrupa’da. Binlerce insan bu mahkemelerce yargılanıp ateşlerde yakılarak
yaşamlarına son verilmiş. Mahkemelerin yargıçları elbette kilise görevlisi
papazlar olmuş sürekli. Sel, dolu, yıldırım çarpması, bulaşıcı hastalıkların
müsebbibi olarak günahsız insanlar cadı diye kolayca yaftalanıp canlarından
olmuşlar.
Kilisenin
otoritesine karşı gelmek, anlatılarına aykırı fikir üretmenin sonu idam
fermanını kabul etmek oluyor. Ha bu arada belirtelim ateşte yakılanın mal
varlığına kilisenin el koyması yaşanan bir realite.
En can
acıtanlardan bir olay, ateşte yakılan bilim insanı İtalyan Giordano Bruno’nun
başına gelendir. Uzay, gezegenler, Güneş Sistemi ile gerçekçi görüşleri
kilisenin skolastik görüşleriyle örtüşmeyince Bruno Engizisyon mahkemenin idam
hükmüyle ateşte yakılarak canından olmuştur. Bruno’nun, idam fermanını okuyan
yargıca cevabı gerçeklerden taviz vermeyen bilim insanlarının korkusuzluğuna
çok güzel bir örnektir.
“Ölümümü
bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz…”
Bu güzel insanın İtalya’da heykeli dikilmiştir günümüzde.
Ve şu veciz sözlerde yine Bruno’ya aittir.
"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten
hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık
arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan
dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi
akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak
yaşadım."
Aynı
biçimde Galileo’nun başına gelenleri hepimiz biliriz. Dünyanın Güneş etrafında
dönmediğini inkâra zorlanınca, “Ama yine de dönüyor.” Sözü bilim insanlarının
ne çok çileler çektiğinin bir başka örneğidir.
Ortaçağ
kilisesinin bilim insanlarına karşı olmalarının biricik sebebi kilisenin maddi
çıkarlarıydı elbette. Halkın cahil olması onları için en büyük şanstı.
İnsanların cehaletinden her türlü kirli yollarla yararlanıp kişisel çıkarlarını
gerçekleştiriyorlardı. Fazla zorlanmadan insanların çeşitli fiillerini günah
olarak nitelemek kilise için hak olarak kabul görünmüş... Günahkârları azat
etmenin de bir yolu bulunmuş: Endüljans belgesi ile günahları satın alma. Suçlu
kişi kiliseye başvurup hatasını itiraf ediyor, papazlar para karşılığında
günahı satın alıp günah işleyen insanları affedebiliyorlar. Endüljans uygulaması
yıllarca devam ettirilir. Kilise akıl almaz düzeyde zenginleşir.
Her
karanlık geceler elbet birer aydınlık sabahlara gebedir. Her Firavun ’un bir
Musa’sı olmuştur insanlık tarihinde. Kiliseye karşı ilk isyan bayrağını Alman
Martin Luther yakmıştır. Luther Latince İncil’in Almancaya tercümesini yaptırıp
Alman halkının hurefalardan arınmasını sağlamıştır. Kısa sürede diğer Avrupa
ülkelerinde de dinde reform hareketleri gelişme kaydetmiştir.
Ayrıca
Rönesans ve Reform hareketleriyle Avrupa hızlı bir biçimde bilim ve aklın
rehberliğinde aydınlanma yaşamıştır. Matbaanın bulunması, bunun sonucu
kolaylıkla ve binlerce kitap basılması Avrupa halklarının aydınlanmasında etkin
rol oynamıştır.
Günümüz
Avrupası’nda ve bilimi rehber edinen ülkelerde insan hakları ihlallerinin,
engizisyon mahkemelerinin yerini çağdaş hukuk, demokrasi, laiklik, eşitlik gibi
kavramlar almıştır. Para karşılığı günah satıp Endüljans belgesi satın almak
gibi çağ dışı bir uygulamanın adını bile anmak abesle iştigaldir. Çünkü
aydınlanma yaşamış, olayları ve olguları sorgulayan, yurttaş olma bilincine
eren her bireyin kılavuzu bilimdir, fendir, akıldır…
Başım
ağrıdığı için yazdım bu yazıyı(!)
İbrahim Yılmaz