Az ötemde çığıran yaygaracı bir
kuştan alacaklıyım
Hünkârı hüznün hangi beyitse
Uçmalıyım kanatlarında
Serpintilerine sığındığım rahmetin
Teyakkuzunda aşk benzeri illet bir
duygunun
Pazara çıktığı
Hoş beş edilesi karanlık bir sancıdan
arakladığım
Kadarına razı iken
İblisten yana çemkiren bir isyanı
Arz edip Tanrıya.
Şaibeli bir gecede pergellerini açan
hüznün
Biteviye dokusunda
Şakıyan bir cennet kuşuyum adeta
İçinde cennetin bahçeleri
Ölümü yâd ettiğim her eskimiş günü
Sürerken öne
Cahil cesareti fıtratın boğucu
vaveylası.
Israrcı olmak nereye kadar?
İstinaden dediğin ne ki de
Soytarı bir çiçekten de mi öteyim
Gülümsemekle başım dertte madem
Konuşlandığım gölgemde
Derbeder bir derviş kadar
Vakur ruhun kazan kaldırdığı huzur
öncesi
Neye yeterim?
Azmin ölüme teğet geçtiği
Zamanla büyüyen bir başak kadar
Sarmalında
Ve öğrendikçe, bildikçe başı öne
düşen
Bunca bilginin hatta kehanetin
ağırlığı
Dik durmalıyım oysa.
Diri bir düşü de sahiplenip…
Ölümü sahiplenen dokusunda evrenin
Devrik bir cümleyi dahi lav etme istemim
Yere göğe sığdıramadığım çalıntı
Güncem.
Az evvel uğurladım
Neydi ya da neye delalet?
Yüzümden düşen bin parçayı dahi
böldüm
Kabzasında attığım her çentiği sundum
İlahi Güce:
Rahmetinle arındığım
Meleklerce kutsandığım
Zanlardan kaçıp kurtulduğum
Bir dünya telaşı
An’ımdan soyutlanıp
Arımla teneffüs ettiğim
O mübarek havada
Havada asılı kalsam da
İlahi tohumların zerk edildiği
Kelamın nüfusu
Yüreğin utkusu
Garip bir teselli adeta.