Aşkımın ortağı, kalbimin tek sahibi. Hiç aklına gelir miydi, bir gün birinin alın yazısının 
değişmesine vesile olacağın? "Seni seviyorum" dememin o kadar çok sebebi var ki? 
Ama en önemlisi, beni yeniden hayata döndürmendir sevdiğim.

Ben bu satırları yazarken sen şimdi hemen yanımdaki odadasın. Eminim ki bir an
önce işini bitirse de gelse diye düşünüyorsun. Çünkü ben de aynı şeyleri hissediyorum.

Mevlana demiş ki"Ey canımın sahibi Yar! Sen benimle olduktan sonra kaybettiklerimin 
ne önemi var." Hayat da çok şey kaybettim ama gururumu ve yaşama sevincimi hiç bir
zaman kaybetmedim. Bir gün alın yazımın değişeceğini ve birisinin beni en az benim
onu sevdiğim kadar seveceğini biliyordum, hissediyordum.

Yüreğim her zaman bir olmak, tek yürek olmak sevdasındaydı. İşte bu nedenle seni yani 
bir olacağım, tek yürek olacağım kişiyi bulduğumda ilk yazdığım şiir "Bir olalım" 
şiiriydi. 

Sen benim yanımdayken bile rüyalarımdasın. Aşkın en güzeli doğru insanla yaşanandır.
O nedenle bu güzel hayata gecikmiş olmamızın bile o kadar önemi yok. Önemli olan anı
en güzel şekli ile yaşamak.

Şimdi şu dünyadaki en önemli gayretim sevgili oğlumun bir an önce hayata atılması ve
tabi ki senin yüzünün hep gülmesidir.

Gülümse ki anı daha güzel yaşayalım, gülümse ki benim de yüzüm gülmeye devam etsin,
gülümse ki güller açsın güzel yüzünde.

Hayatım boyunca hiç bir zaman sıradan bir sevgi yaşamak istemedim. İlahi aşkı da
bilen birisi olarak. Sevmenin, sevilmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum.

Yunus Emre'ye “Bana seni gerek seni” dedirten ilahi aşktır. Ancak dünyevi aşk için
de yol göstericidir bu dizeler. Bu dizelerde öyle bir ruh, öyle bir heyecan vardır ki eğer 
insan bu dizelerle o ilahi aşkı yüreğinde hissediyorsa, dünyada da sevmeyi bilecek, 
bilmiyorsa öğrenecektir.

"Aşk, şiddetli sevginin adıdır. Tasavvuf dilinde, Allah’a muhabbet anlamında kullanılır.

İnsan, aşkı ya mecazi kullanır ya da hakîkî. Mecazî aşk, fanilere gönül bağlamaktır. 
Hakiki aşk ise, Allah’ı sevmektir. Bazen mecazî aşk, hakîkî aşka vesile olur.

Bu konunun en çarpıcı misali, Leyla-Mecnun kıssasıdır denilebilir. Mecnun, Leyla’ya 
sevgisinden deli-divane olur. Çöllere düşer. Gözleri Leyla’ya benziyor diye, çölde 
ceylanlarla arkadaş olur. Bir gün bulunduğu yere bir köpek gelir. Kimse ilgilenmezken, 
Mecnun köpeğe büyük ilgi gösterir. Niye böyle yaptığını sorarlar, “Siz bilmiyorsunuz, 
bu köpek Leyla’nın diyarından gelmiştir.” diye söyler. Neticede, Leyla’yla bir araya 
geldiğinde hayır der, Leyla sen değilsin. “Sen yürü Leyla ki ben Mevla’yı buldum.”  
Böylece kendisindeki mecazî aşk, gerçek aşka dönüşür."

O gerçek aşka ulaşmak için ne kadar duacı olsak da, böylesi her kula nasip olmaz,
ben seni tanıdıktan sonra yüreğimdeki ilahi aşkında eskiye göre daha çok alevlendiğini
hissettim. Hissettirdin.

Sen bir muma ateş oldun. Onu erimekten, tükenmekten kurtardın. O mum hak vaki 
oluncaya kadar hiç sönmeyecek seni de söndürmeyecek.

Benimle yanacaksın, benimle güleceksin benimle meydan okuyacaksın hayata. 
Yine Mevlananın  "Her şeye canını sıkma ey gönül! Ne bu dertler kalıcı ne de bu 
ömür…" Sözünden hareketle öyle bir dünya yaşayacağız ki elimizden geldiğince Hakk'a 
yakın dertlerden, tasalardan uzak, huzur içinde.

Hazret bir de "Mutluluğu sende bulan senindir, ötesi misafir…" demiş. Ben mutluluğu 
sende buldum, ötesi misafir bu dünya için.

Mehmet Fikret ÜNALAN
28 Aralık 2016 Saat 21.05
Batıkent/Ankara

( İki Aşk başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 29.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.